Haber: Sami Özçelik / Artvin

12510450_10153730583382631_1909416212654012443_nYıllarca uygulanan yanlış politikalar sonucu ülkemizde tarım ve hayvancılık can çekişir hale geldi. Öyle bir noktaya gelindi ki kurbanlıklar yurt dışından ithal edildi. İthal hayvanın kurban olup olamayacağı tartışmaları yaşandı. Eti, otu, samanı, yemi itgal eder olduk. Devlet yıllarca yaptığı hatayı fark edince, bu kez Kırsala dönüş projesi başlattı. Genç çiftçileri desetklemek için 6’şar adet düve dağıtımı yapıyor.

Ancak çiftçiler bu projenin tutup tutmayacağından emin değil.

Daha önce yurt dışından ithal edilen damızlık boğalar dağıtılmış, bu boğaların bazıları vuran boğa çıkmış, sahiplerini yaralamış, hatta öldürmüştü.

Artvin –Şavşat Pınarlı (Suloban) köyünde tarım ve hayvancılıkla uğraşan Kenan Altun, açık bir mektup yazarak ilgili kurum ve kuruluşları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını yılarca uyguladığı politikasını eleştirdi. Altun’un mektubunda şu ifadeler yer alıyor;

“Bu ülkede tarım sektörü büyümemiş, aksine % 7,7 küçülmüşse… Bir çiftçi olarak sorumlusu bizler değil,sizsiniz.

Çiftçiye ve üreticiye tepeden bakan, ömründe hiç tarlaya ayak basmayan, ahırın kapısından içeri girmeyen sadece masa başında işleri planlayan bürokrasi, şunu bil ki kendi kendine yeten bu ülke,25 yılda tarım ve hayvan ürünü ithal eder duruma düşmüş ise, sorumlusu çiftçi değil sizsiniz. Masa başında alınan kararları çiftçiye zorla uygulatmaya çalıştığınız için bunca desteğe rağmen tarım ve hayvancılık ilerlemiyorsa sorumlusu biz çiftçiler değil, yanlış tarım politikaları uygulayan sizlersiniz. Devlet çiftçiyi üreticiyi desteklemek için bütçeden kaynak ayırıyor ve ayırmak zorunda da…

Biz önemliyiz çünkü; İnsanın temel ihtiyacı olan gıdayı ve giyimi üretiyoruz. Biz önemliyiz çünkü; eğitimcinin karnı doymasa öğrenciye eğitim vermez. Biz önemliyiz çünkü; memur karnını doyurmadığı sürece masa başında asla çalışmaz. Biz önemliyiz çünkü; bir ülke en gelişmiş silahlarla donatılmış dahi olsa, o silahı kullanacak güvenlik görevlisi aç ve çıplak ise o silahı asla kullanamaz. Biz önemliyiz çünkü; bu ülkede gıda ambarları dolu ise, güçlü silahın dahi olmasa, sokak savaşlarında süngü ile bu memleket kurtarılabilir.

*******

Maslow’un İnsan ihtiyaç hiyerarşisine göre, ihtiyaçların önceliği şöyledir: Fizyolojik ihtiyaç, 2. Güvenlik, 3. Ait olma, 4. Saygınlık gereksinimi, 5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi.

Kısaca çiftçi insanın binici temel ihtiyacı olan fizyolojik ihtiyacını üretiyor. Düşünebiliyor musunuz; çiftçi üretmese ne olur? Siz olmasanız çiftçi yaşar, ama çiftçi olmasa siz asla yaşayamazsınız, ya da işinizi gücünüzü bırakıp çiftçilik yapmak zorunda kalırsınız. İşte bu yüzdendir ki devlet çiftçiyi desteklemek zorundadır. Durum bu ama ya gerçek! Bütçeden çıkan para ile çiftçinin cebine giren para arasındaki uçurumu ne gören ne duyan ne de bilen var. Özellikle bu memleketin tarımının geleceği hakkında karar veren bürokratlar. Bakınız; sizin verdiğiniz yanlış kararlar nedeni ile sizler maaş almaya devam ediyorsunuz, ama çiftçiler geri dönüşümü mümkün olmayan zararlara uğruyor. Sizin bu uygulamalarınız yüzündendir ki TARIM ÜLKESİ OLAN BU MEMLEKET, TARIM ÜRÜNLERİ İTAHL EDER DURUMA DÜŞMÜŞTÜR.

******

İşte size tezatlarla dolu bir örnek. Gıda tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Hayvancılık Genel MüdürlüğününGenelgesinde

“Hayvancılık işletmelerinin altyapılarının geliştirilmesi ve verimliliğinin artırılması amacıyla….” Başlıyor ve devam ediyor…

Ve ilimizde de bu amaçla DOKAP kapsamında damızlık materyal adı altında damızlık boğa verildi. Bu boğalar bize verilirken, mücbir sebep dışında asla elimizden çıkaramayacağımızı söylendi ama bu mücbir

sebeplerin ne olduğu bizlere anlatılmadı. Çıkarırsak ne olur? Ya TİGEM’DEN veya HASTALIKTAN ARI(Hastalıklı olmayan) BİR İŞLETMEDEN yerine boğa getirmek zorundayız ya da devletin vermiş olduğu destek miktarını faizi ve cezası ile birlikte geri ödemek durumundayız.

******

Gidiyoruz makama arzuhal için: “Efendim boğa sakatlandı tedavi edemiyorum” “O boğayı ayağı çürüse kopsa dahi saklayacaksın” “Efendim boğa vuruyor” “O boğa seni sakat edene hatta öldürene kadar saklayacaksın ya da yerine TİGEM veya HASTALIKTAN ARI BİR İŞLETMEDEN boğa almak zorundasın”

Bir boğa saldırgan ise onun en tehlikeli anı, tabii ki tohumlama için ineğe bırakıldığı zamandır. Bu dönemde kontrolü, zor zapt edilmesi güçtür. Ve saldırgan vuran boğa mücbir sebep sayılmıyor; ama eğer boğa saldırır ve iştikakçıyı sakat bırakır ve üç ay iş göremez raporu alırsa işte o anda boğayı elinden çıkarıyorsun ve devlete her hangi bir bedel ödemiyorsun.

Ama eğer bu boğa iştikakçıya değil de aileden biri dahil olmak üzere her hangi birine saldırır, sakat bırakır ve ya öldürürse, hiç kimse kusura bakmasın; ama aynen babasının kesesinden gider. Güler misiniz? Ağlar mısınız bilemiyorum; ama bu yazdıklarım Nasrettin Hoca ya da Karadeniz fıkrası değil acı bir gerçek.

Bir başka örnek. Kurulmasında benimde emeğim olan köyümüzdeki kooperatife ille de 100 Aile X 200 Baş Sığırcılık projesi yapacaksınız. Projenin içinde bina ve süt soğutma tankının da olacak denildi.

İlle de 100 aile olmasa ve mandıra yapmasanız bu proje iptal olacak. Bu kooperatifin kurulmasında amaç hayvan kalitesini artırmaktı. Evet, hayvan kalitesi artı. Ama 100 aile ve mandıra işletmesinin dayatılması başarısız oldu. Şu anda kooperatifte başarısız olunan yanları tamamen tepeden dayatılmasından kaynaklanmaktadır.

*****

Rahmetli Ahmet Kabaklı’nın bir eseri var “Milletimize Vurulan Canlı Pranga Bürokrasi” Kabaklı hocamız bu eserinde, Bürokrasinin “Fransızca kökenli kelime olup Büro ve Kral kelimelerinin birleştirilmesinden türetildiğini, Bürokrasinin aslen Büro Kralı demek olduğunu” anlatıyor. Rahmetli Abdürrahim Karakoç’un İsyanlı Sükût adlı şiirinde dediği gibi Gitmişti makama arzuhal için/Bey dedi yutkundu eğdi başını/Bir azar yedi ki oldu o biçim/Şey dedi yutkundu eğdi başını…

Bu Büro Krallarından, af edersiniz” bürokrasi” demek istedim. Yazar şikayetçi, şair şikayetçi, esnaf, işadamı, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı şikayetçi! Biz çiftçiler dersen? Şairin dediği gibi, zaten azar yiyip başımızı eğmeden başka çaremiz yok. Biz çiftçiler kırsalda yaşadığımız için eğitimde, sağlıkta en zor şartlarda hizmet alıyoruz. Biz çiftçiler paramız olmadığı zaman sigorta dahi ödeyemediğimizde, ya yıldan ya da cezasıyla birlikte sigorta borçlarını ödeyerek cüzdandan kaybediyoruz. Sinema-Tiyatro, ailemizle birlikte bir lokantada yemek gibi sosyal faaliyetleri, hiç düşünmediğimiz için zaten saymıyorum.

*******

Şimdi soruyorum Bu tutumun biz çiftçilere zarar vermekten başka, bu ülkenin çiftçisine, hayvancılığına, tarımına, ekonomisine katkısı nedir? Gıda tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Hayvancılık Genel Müdürlüğüne önerim: Yönetmelikte yazdığı gibi, “Hayvancılık işletmelerinin altyapılarının geliştirilmesi ve verimliliğinin artırılması amacıyla….” Başlayan yazıyı değiştirip, “Hayvancılık işletme sahiplerinin, öldürülmesi, sakat bırakılması, işletme sahiplerinin zarar ettirilmesi amacıyla” Olursa daha anlaşılır, daha gerçekçi olur.

******

Siz istiyorsunuz ya! Sakat da olsa, saldırgan da olsa biz bu tosunu ya saklayacağız, ya satıp parasını geri ödeyeceğiz, gidip TİGEM’den yeni damızlık bağa alıp getireceğiz. Siz istiyorsunuz ya (!) Belki hayvancılık gelişir (!) Belki dolar düşer (!) Belki tarım sektörü %7.7 küçülmez de büyür (!) Belki terör durur, petrol ucuzlar, dünya ekonomisi bile düzelir (!) Biz çiftçilerin 15 yaşından küçük yavrularımızı okutmak için vermek zorunda kaldığımız yurtlarda yangınlar önlenir (!) Pisa testinde dünyada daha önlere geliriz(!) Siz istiyorsunuz ya!

***

iz istiyorsunuz ya; bu damızlık materyalleri(!) tam üç yıl süresi dolana kadar saklayacağız. İşte bu yüzden, yani sizin yüzünüzden biz mutlu değiliz, tedirginiz, üzgünüz, kaygılıyız. Ama siz istiyorsunuz ya… Sadece sizin dediğiniz olsun, yeter ki siz mutlu olun….Ben buradan çiftçiler adına söz veriyorum: “SİZLERİ MUTLU ETMEK İÇİN BU MATERYAL BOĞALARI SAKLAYACAĞIZ.”