samiozcelik08@hotmail.com

Bugün sizlere anlamı çok olan hikâyelerden birkaçını sunmak, yeniden hatırlatmak istedim. Bazı hikâyeler vardır ki, büyük bir ders niteliğinde olup, çağlar boyunca nasihat görevini görür. Nasihatler gönüllü verilir. Uyan kişiler de gönülden uyarlar. Ben buna benzer hikâyeleri bundan 7 yıl önce de yazarak paylaşmıştım. Biz Türk halkı olarak birlik ve beraberlik içerisinde binlerce yıldır yaşamışsak önemli değerlerimizi korumamız sayesinde olmuştur.

Bir grup bilim adamı pireler üzerinde araştırmalar yapmaktadır. Önce pireler cam bir kavanoza doldurulur kapağı kapatılır. Pireler kavanozun tabanından kapağına sıçrayıp dururlar. Günlerce bunu yaparlar. Deneyin ikinci kısmında, kavanozun yarısını cam bir bölme ile kapatırlar. Bu sefer pireler bölmedeki cama çarparak tekrar tabana düşmeye devam ederler. Bu, birkaç ay devam eder. Üçüncü aşamada cam bölme çıkarılır.

Artık kavanozun tabanı ile kapağı arasında herhangi bir bölme yoktur. Pirelerin cam bölme olmamasına rağmen o seviyeden yukarı artık sıçramadığı görülür. Bir tek pirenin bile o seviyeyi aşmadığı kaydedilir. Pireler artık özelliklerini kayıp etmiş, pire olduklarını unutmuşlardır! Oysa, pirelerin sıçrama kabiliyetleri çok daha yüksekti. Bu deneyi okuduğumda kendimize bir bakayım dedim. Bir çok özelliğimizi kaybetmiş, kimliğimizi unutmuş, biçimlendirilmiş bir toplum haline geldiğimizi gördüm.

“Dağda iki koyun güdemeyenler” sözünü kullanan siyasiler halkı acaba koyun mu görür? Kendilerini çoban görenlere hiçbir sözüm olamaz. Çobanlarımız sayesinde et yiyoruz. Peynir, yağ, süt… Onlar bu ülkenin tacı. Ama halka koyungözü ile bakanlara isyan ederim! Siyasiler her zaman fani, gidici yani.. Halk hancıdır. Çok yolcu ağırlarlar daha!

* * *

Akrep ile kurbağa bir dere kenarında karşılaşırlar. İkisi de karşıya geçecek. Akrep yüzme bilmediği için, kurbağaya rica eder. Kurbağa kardeş beni karşıya geçirir misin. Senden iyi yüzücü yok bu diyarlarda. Kurbağa hem verilen gaza hem de iyilik adına

-Ne demek, bin sırtıma gel benle der. Akrep kurbağanın sırtına biner karşıya geçmeye başlarlar. Suyun tam ortasına gelince kurbağa sırtında korkunç bir acı duyar. Akrep kurbağayı sokmuştur.

Kurbağa – Neden yaptın bunu? Oysa ben seni karşıya geçirecektim. Bu mudur iyiliğin karşılığı diye sorar.

Akrep, -Unutma ki ben bir akrebim. Sen beni sırtına aldığında akrepliğimi unutmuştum. Ama suyun ortasında birden akrep olduğumu hatırladım. Benim elimde bir şey değil. Hangi akrep olursa olsun aynısını yapardı. Çünkü bu bizim genlerimizde saklı der. Kurbağa zehirlendiği için batmaya başlar. Akrep de boğulup gider. Buradaki masalda sizce ne anlatılıyor?

* * *

Keklik üreticisi bir köylü pazara üç keklik getirir. Tavlı olana 50 TL, biraz zayıfına 75 TL, iyice kemik kalmış zayıf olana 100 TL ister.

Alıcı; -Bu nasıl şeydir? Diye sorar.

Satıcı; -Şu tavlı olan etliktir. Keser yersin. Ondandır 50 TL. Olması. Biraz zayıf olan iyi yumurta yapar. Onun için 75… O zayıf olan öyle bir öter ki; Bütün keklikler gelir, sende avlarsın. Ondandır 100 lira olması.

Alıcı 100 lira olan kekliği satın alır. Parasını ödedikten sonra oracıkta kafasını kopartarak atar.

Satıcı; -Sen ne yaptın? O kadar para verdin, hayvanı öldürdün, der.

Alıcı – Bu kendi soyuna akrabalarına ihanet ediyor. Onları yok etme tehlikesi barındırıyordu. İşte bu yüzden bunun yok edilmesi gerekiyordu!

Bu hikâyenin ana teması şudur, budur diyerek kafanızı karıştırmak istemem. Siz nasıl yorumlarsanız öyledir!

…..

KAPIYI İÇERDEN AÇMAK

9. yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Huntın, bir bahçeyi tasvir eden bir tablosu Londra Kraliyet Akademisi de sergileniyordu.

Huntın `Kainat ışığı`adını verdiği bu tabloda geceleyin elinde bir fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu. Adam, serbest kalan eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden bir cevap bekler gibi görünüyordu. Tabloyu tetkik eden bir sanat eleştirmeni Hunta dönerek :`Güzel bir tablo doğrusu, ama manasını bir türlü kavrayamadım.` dedi. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu takmasını unutmuşsunuz da..` Hunt gülümsedi ve ekledi: `Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki..`. `Bu kapı, insan kalbini simgeliyor.. Ancak içerden açılabildiği için dışında kola ihtiyacı yoktur`.

ESEN KALIN