NAMUS BELASI

16603070_10154985673468674_1849856536736695788_n

Hayrettin Pınar
Emekli Öğretmen

Başlıktaki bu iki sözcük yan yana hiç yakışıyor mu? “Namus ve bela” hiç uygun düşüyorlar mı birbirlerine bakarken! “Namus”un dozu toplumlara veya bireylere göre değişmekle birlikte içerisindeki “erdem, onur” sözlerinin anlamı her zamanda ve her zeminde geçerlidir. Yani namuslu olmanın içerisinde “erdemli olmak”, “onurlu olmak” mutlaka vardır.

Ne var ki toplumumuz içerisindeki bazı bireyler “namus” kavramını ya yanlış algılıyorlar ya da içinden çıkılamayacak bir açmazın içerisine girip bocalıyorlar. Dün dinlediğim o bilinen haberlerden birini daha duyuyorum. Adeta bizden; tıpkı özümüzden, sanki içimizden bir haber. Boşadığı karısını başka bir erkekle gören adam önce (eski) kayınpederini, sonra (eski) kayınvalidesini; yetmedi boşadığı karısını öldürüyor.

ATAERKİL TOPLUMUMUZDAKİ “KADINA ŞİDDET” ÇİRKİNLİKLERİ NE ZAMAN SON BULACAK?

Sonunda kendi canına kıyıyor. Şimdi sizlere soruyorum! Bu adam, namusunun neresini temizledi? Ataerkil toplumumuzdaki “kadına şiddet” çirkinlikleri ne zaman son bulacak? Bu insanlık vahşetine kim – kimler “dur!” diyebilecek? Görsel ve yazılı basınımız “imam nikâhlı eş” kavramını toplumumuza kabul ettirmeye çalıştıkça, tanıtmaya kalkıştıkça, hatta masum ve de sevimli gösterme çabası içerisinde oldukça; hükümet yetkilileri eğitimde kız – erkek mekânlarını ayırma niyetlerini dillendirdikleri sürece bu kısır döngü, olumsuz bir şekilde artarak sürüp gidecektir.

TOPLUMUN DERİN YARASI ÇOCUK ANNELER!

Son yıllarda toplumumuzun kanayan diğer bir yarası da “çocuk gelinler”dir. Ülkemizde son üç yıldaki çocuk gelinlerin (ya da çocuk damatların diye de bakabilirsiniz) sayısı 134 bin 629’dur. Demek oluyor ki bu sayıdaki kızımız son üç yılda henüz onsekiz yaşına gelmeden evlendirilmiştir. Evlendirilecek çocukların yalnızca bedensel gelişimlerine bakılmış; kendini bu konuda yetkili zanneden kişilerin fetvaları, kız babası için birinci derece başvuru kaynağı olmuştur. Oyuncak bebekleri alınıp kucaklarına, kendi doğurduğu bebecikleri verilmiştir. Çocuk anneler, kendi çocukluklarını yaşamadan, okul yüzü görmeden kocaya ulaştırılmıştır.

BEN ÇOCUKTUM O ÇOCUK; BİR ÇOCUKLUK ETTİK, OLDUK ÜÇ ÇOCUK!.

Nedeni ister toplumsal, ister ekonomik veya sosyolojik ve de psikolojik…adını ne koyarsanız koyun bu düşünce, insanlık dışıdır. Çünkü bütün nedenlerin altında “ahlaksızlık” yatmaktadır. Bu ve buna benzer çirkinliklerin çokça yaşanmakta olduğu bir ilçemizdeki vatandaş nasıl da pervasızca konuşuyor biliyor musunsz!? “Burada bizim kanunlarımız geçer” diyor. Demek oluyor ki yasalarımız; coğrafi şekillere göre, iklim koşullarına göre, yüzey şekillerine göre, bölgenin denize uzaklık veya yakınlığına göre değişiyormuş da bizim haberimiz yokmuş. Ülkemizde bu olan biteni, bir tekerleme ile özetleyelim: “Ben çocuktum o çocuk; bir çocukluk ettik, olduk üç çocuk!.

EĞİTİM İLE “MAHALLE BASKISI” KAVRAMLARININ EŞİT SEVİYEDE SAYANLAR ÇOK FAZLA!

Bu yanlışların düzelmesi için eğitimin önkoşul olduğunu hala anlamayanlar veya anlamak istemeyenler var. Hala çıkmışlar “kızını dövmeyen dizini döver” mantığını ileri sürerek “dayak” denen ortaçağ eğitim metodundan beklentisi olanlar var. Eğitim ile “mahalle baskısı” kavramlarının eşit seviyede olduğunu savunanların sayısı hiç de azımsanacak kadar değildir ülkemizde.

“Ülkemizde doğru yapılmış olan ve olumlu sonuçlar doğuracak hiçbir hareket yok mu peki? Bu olumsuz tablolarla;bu karamsar yaklaşımlarla nereye varacaksın?!” Bu ve buna benzer sorulara pek doğaldır ki verebileceğim güzel, olumlu yanıtlarım olacaktır. İşin o yönünde sorun zaten yok ki! Ben, olumsuz yanları işliyor ve onları örneklendiriyorum. Bu sorunlarımıza da ilgililer tarafından, yetkililer tarafından ivedi çözüm önerileri bekliyor; bu beklentilerim içerisindeyken yalnız olmadığımı da biliyorum.