ÖLÜMÜ KUTSAMAK

Biz toplum olarak ölü seviciyiz.
Yaşayandan çok ölmüşleri seviyoruz sanki.
Yaşamdan çok ölümü kutsayan bir toplumuz.
“Şehit” kavramının; dincisinde solcusuna kadar bütün toplumca kutsanması ölenlerimize verdiğimiz değerin yanı sıra biraz da ölü seviciligimizden mi kaynaklanıyor?
Elbette ölmüş yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı sevecegiz. Onları unutmayacağız, iyi duygularla anacagız. Bu olması gereken, olalağan bir durum. Bunda bir sorun yok.
Sorun aynı nitelikte, aynı durumda olan dirileri, yaşayanları aynı oranda sevmiyor olmamamız da.
Sanki onlarda ölmüş olsalardı Onları da aynı oranda sevecekmişiz gibi.
Bu durum bizim 78 kuşağında çok bariz.
Deniz Gezmiş’i çok severken onunla aynı süreci yaşamış olan yoldaşlarına karşı aynı duyguları beslemeyiz.
Mahir Çayan’ı Ulaş Bardakcı’yı, Hüseyin Cevhahir’i çok severiz onlarla aynı süreci yaşamış yoldaşlarına karşı duygularımız o derece değildir. Hatta. Sanki ölmemiş olmalarına içten içe kızar gibiyiz.

“Denizler, Mahirler ölürken o … niye ölmemiş?” Gibi söylemleri 78 kuşağından olanların bir çoğu zanan zaman etmiş yada duymuştur.

Küba Devriminin önderlerinden CHE’ yi çok severken, aynı devrimin önderi, bir numarası Castro’yu o kadar sevmezdik.
CHE Bolivya da öldürüldüğünde; kimse alenen yazmaya cesaret edemedi ama ikili konuşmalarında CHE nin ölümünden Fidel Castro’yu suçlayan sivri akıllılar bile oldu.
Artık Castro’yu da seviyoruz. Öldü ya.

Bir kaç ayda bir sosyal medyada Ertuğrul Kürkçü hakkında yapılan paylaşım ve yayınlarda Kürkçü ‘nün ölmemiş, yaşıyor olmasına kızan söylemlerin arkasında, bizim toplum olarak ölümü kutsuyor olnamız, ölü seviciliğimiz mi yatıyor diye düşünmeden edemiyorum.

Hasan Kaplan