Ruhan Odabaş

19030426_10155374676369655_8757524217155171250_n

Tanıyanlar bilir, yazarken zorluk çekmem. Bunun bir nedeni haddimi bilmektir belki de. Bilmediğim konu hakkında yazmaya çalışmak gibi bir yanlışa düşmem. Bilmediğim bir konuyu biliyormuş gibi, hele hele bu konuda çok şey bilenler, uzman kişiler varken asla davranmam. Kolay yazabilmemin nedenlerinin bazıları bunlar olabilir…

Kısa öykülerimi yaşadıklarımın ışığıyla yazmaya çalışırım. Deneyimlerimin bana yol göstermesi, destek olması doğal değil mi sizce de? Bir yanıyla da, toplumun içinden gelen, toplumun sorunlarını, sevinçlerini bilen biri olarak, yazdıklarımın okunabilmesi için toplumun ilgi alanlarını yakalamalıyım diye düşünürüm. Burada da sorun yok, kısa öykülerimi yazarken de aynı rahatlık içindeyim…

Şiirlerim var bir de. Onlar da deyim yerindeyse tam başımın belalarıdır. Yazsam bir türlü, yazmasam bir başka türlü ve itiraf etmeliyim; şiirlerimin en önemli destekçileri görsellerdir. Yani, bir fotoğrafa baktığımda ya da bir ülkeyi, kenti, köyü düşündüğümde çok daha rahat şiir yazabiliyorum. Bu yanımı da dostlarımın, beni tanıyanların bildiği kanısındayım.

Hiç mi zorlanmam!

Genelde hiç zorlanmam. Ne ki, şu anda bir fotoğrafa bakıp bir köşe yazısı yazmak gibi kocaman bir zorlukla karşı karşıyayım!..

Önümde, bilgisayarımın ekranında; Türkiye’nin yüzölçümü olarak en küçük illerinden, “göğe yakın topraklar”dan, doğup büyüdüğüm coğrafyadan, Artvin’den bir fotoğraf var ve ben Artvin’i yazmaya çalışıyorum.

Denebilir ki;

“Orada doğdun, orada büyüdün ve yazmak konusunda bir sıkıntım yok diyorsun, öyleyse sorun ne?”

Yazımın başında, ortasında ya da sonunda o fotoğrafı siz de göreceksiniz. Bizim insanımızın önemli bölümü o fotoğrafı bilecektir kuşkusuz. Bir bölümü de;
“Burası Türkiye olamaz” gibi, Türkiye’yi, ülkemizin güzelliklerini bilmeyen ukala tipler olacaktır. Bilenlerle sohbet anlamında sürdüreyim yazımı…

***

Çok yakın bir geçmişte yapılan araştırmada, Türkiye’de hava temizliği anlamında yaşanabilecek birkaç yerleşim yerinden biri olarak tanımlanmış Artvin. Hiç bilmeyen birine sorsanız ya da bu fotoğrafı gösterseniz aynı kanıda olduğunu söyleyebilir size. Alt yanında şimdilerde yemyeşil olarak akan Çoruh, üst yanında aklınıza gelebilecek her tür bitki örtüsünün ve ormanın yer aldığı, sanayileşmemiş küçük bir kentte hava kirliliği ne arasın!..

“Her şey iyi, güzel ve çok da güzel anlatıyorsunuz” dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Buraya kadar öyle. Gerçekten de tertemiz, hava kirliliği olmayan, tablo gibi bir yeri anlatmanın, yazmanın mutluluğunu yaşadım yıllarca. Ülkemin tüm yerlerini sevdiğim gibi, saydığım gibi, özellikleriyle, diliyle, gelenekleriyle, folkloru ve türküleriyle yaşadığım gibi yaşadım Artvin’i de.

Ya şimdi!..

Bilmeyenler için söyleyeyim; fotoğrafın üst başında görünen ormanlık alan, Artvin için ayrı bir güzellik olan boğa güreşlerinin, festivallerin yapıldığı Kafkasör’dür…

Artvin’in içme suyunun önemli bir bölümü o alanlardan doğmaktadır…

Ve şimdi, insan aklının alamayacağı bir biçimde, o alanlarda siyanürle altın arama çalışmaları yapılmaktadır!..

Yani, Artvin’e yukarıdan, tepeden ölüm yağacaktır…

“Yukarıdan”, “tepeden”!..

Aynen öyle, sözcüğün tam anlamıyla öyle…

Ankara’nın yol vermesiyle, insanlarımıza ana avrat küfredecek kadar gözü dönmüş birilerinin eliyle  yok edilmek, ettirilmek istenmektedir Artvin.

Söyler misiniz bana, ben şimdi bu fotoğrafa ne yazmalıyım?..

Gelin isterseniz yeni bir şiir yazalım hep birlikte ve diyelim ki;

BİLDİĞİNİZ TOPRAKLARIN İNSANI DEĞİLİZ BİZ
KAFKASÖR’E HER MEVSİM AYRI YAĞMUR YAĞAR.
TÜRKÜLERİMİZ  ÖZGÜRLÜK ÇAĞIRIR EVRENE
GÜN GELİR, BİZİM ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ  SİZİ BOĞAR…