YAŞLANDIM GALİBA

İnsan yaşlandıkça geçmişi anımsar, geçmişi özlermiş. En çok da eski günleri, eski arkadaşlarını özlermiş.
Yaşlandım galiba. Son zamanlarda sık sık eski arkadaşlarımı; özelliklede ölen arkadaşlarımı anımsıyor, özlüyorum.
Muharrem Kurt geliyor aklıma. Mavi gözleri, gürültülü kahkahakarı; birlikte yaşadığız onlarca anıyla.
Pos bıyıklarıyla, yumurta topuk ayakkabılarıyla, Şeker Fabrikasinda, komyonlardan yabasıyla şeker pancarı boşaltan; Yaba işçisi, daha sonra Yeniçeltek maden işçisi olan Bayram Ünlüyol. Geliyor aklıma.
1.90 lık boyuyla önce Yaba işçisi, sonra Yeniçeltek ‘de kazmacı, Faşistlerle tutuşulan kavgada faşistlerin korkulu rüyası, bir başparnağının yarısı çocukluğunda bir kazaya kurban gittiği için lakabı Dokuzbuçuk olan Sadık Köse geliyor aklıma. 1978 1 Mayısında; başında Madenci bareti, omzunda madenci kazmasıyla Taksim meydanına sert adımlarla dimdik yürüyüşü, heybetli duruşu geliyor.
Bayram Lafçı. “Goşist Bayram” geliyor aklıma. “Komutanının” silahını atıp can telaşıyla kaçtığı kuşatmadan arkadaşlarını kurtarmak için, kendini yağan kurşun yağmurlarına şemsiye eden, gömleğinin üç düğmesi hep açık, gözü kara yiğit, yağız delikanlı. Uzun bacaklariyla Amasya’nın medivenli sokaklarını ikişer üçer çıkışı geliyor. Sonra “İki uzun boylu bir kısa boylu” söylentisi; Merzifon sokaklarını sabahlara kadar üç kişi dolaşmamız geliyor.
Hiç görmediğim tanımadığım Bayram ‘la aynı çatışmada öldürülen 17 yaşında; henüz bıyıkları bile terlememiş sarışın Kıvırcık saçlı kocaman yürekli çocuk Duran Köse geliyor.
Ögretmen Özcan Aykır geliyor aklıma hep tebessümle gülümseyen sakin mülayim bilge yüzüyle.
Adnan Özyurt geliyor on yedisinde kalbinden bıçaklanan yakışıklı delikanlı.
Ramazan Anar geliyor. Nişanlısı komşumuzun kızını görmek için hergün bizim evi yol eden.
Cemil Esen Geliyor Yeniceltekte grizu patlamasında yer altında kalan Kıvırcık saçlı sarışın, haylaz afacan haşarı çocuk.
On bir yıl cezaevinde yattıktan sonra dışarıda onbir ay yaşayamayan Yeniçeltek maden işçisi İsmet Güngör. Geliyor aklıma. İçim acıyor.
Bir kaçaylik tutuklulukla serbest kalabilecekken; arkadaşkarını ele vermemek için onların silahlarını üstlenip “ben silah satıyordum” deyip silah kaçakçılığından ceza alıp, yakalandığı hastalık ve yapılmayan tedavisi nedeniyle iki bacağını cezaevinde bırakan Demirtaş Geçici ve en büyüğü 10 yaşında; babasız kalan altı kız çocuğu geliyor aklıma.
Sonra kimbilir hangi travmayla Avusturya cezaevinde, kendi canına kıyan Yaşar köse geliyor.
Bizlerin abisi yaşında olan Suluova Belediyediyesi Fen İşleri Memuru Kader Çetindağ geliyor aklıma arkasından iki küçük çocuk bırakıp giden.
Orhan Can. Genç öğretmen adayı yakışıklı delikanlı ve Ali Kesen; gözü pek atletik delikanlı geliyor.
Recai Ünal Demokrat gazetesinin faşistler tarafından işkenceyle öldürülen genç muhabiri geliyor.
Selahattin Şen geliyor aklıma Vezirköprü de Faşistlerce öldürülen.
Paris’te yenmeye, susturmaya beyin güçleri yetmeyenlerce sırtından kurşunlanarak susturulan Mustafa Şahbaz Hocam geliyor aklıma.
Fikri Sönmez geliyor. Fatsa ‘nın Terzi Fikrisiyle Amasya Askeri Cezaevinde Hücre komşuluğumuz geliyor.
İhaneti onuruna yediremeyip 24 yaşında kendi canına kıyan kızıl saçlı, çilli şair çocuk Kenan Özcan geliyor aklıma iki arada bir derede yaptığımız şiir sohbetlerimiz, şiir okumalarımız geliyor.
Derviş karekterli. Hep mülayim, hep kendinden veren. Hiç kimseden hiç birşey talep etmeyen vefalı, kırılgan. Kendinde baska kimseye zararı dokunmayan Kısacık boyu çelimsiz cüssesiyle kocaman gülümseyen; bakışlarıyla insanı kocaman kucaklayan; son yılların vebası kansere yenik düşen. Hüseyin Gülçek geliyor aklıma
Yine kanserin aramızdan aldığı Öğretmen Hamdi Kekeç geliyor. Son dakikalarında bizleri yanında görmenin mutluluğunun yüzüne yansıması geliyor.
Bugünlerde ciddi sağlık sorunları yasayan; Sözlüklere “dik duruşun” anlamının karşılığı olarak yazilabilecek bir karekter olarak yaşamı boyunca dim dik yaşamış; yaldızlı, süslü sözcüklere hiç gereksinim duymayan halk adamı, işçi önderi, Sendikacı 12 Eylül Mahkemelerinde işçiliğin, sendikacılığın bayrağını elinden bir an bile bırakmayan, yaşamıyla,kararlı mücadelesiyle kazandığı işçi önderliğini 12 Eylül mahkemelerine de kabul ettiren; düşmanının bile saygısını kazanan Osman Fahri Şanlı geliyor.
Yeniçeltek maden işçisi.12 Eylül tutuklusu. Koğuş havalandırmasında bulduğu iki güvercin yavrusuna annelik eden; onlara yıllardır dokunamadığı, öpemedigi çocukların adını verip kuşları Ercan ve Gürcan diye seven; iki densizin kuşların kafasını koparıp öldürmesiyle çılgına dönen birdaha da onlara selam vermeyen; bugünlerde ciddi sağlık soru yaşayan Veli Mercan geliyor aklıma.
Masmavi gözleri ve masmavi gülüşüyle açık ve kapalı görüşlerin kıdemli görüşmecisi Ayşe Güven Erol geliyor aklıma
“Ben şiirlerimi; ben öldükten sonrası için yazıyorum” diyen 2013 de kansre yenik düşen şair dostum. Koğuş arkadaşım. Hücre arkadaşım Ali Hadi Gözütok geliyor; şiirleri daha bir seviyorum.

Elif Erkorkmaz ( Elif Ana) geliyor. Mahkemede İfadelerde suçlanan Elif’in kendisi olmadığını söylemekle yetinen ama diğer Elif’i elevermeyip; yaşı altmış olmasına rağmen sekiz yıl cezaevinde yatan, Mahkeme salonunda hepimize analık eden Davada ki herkesin Elif Anası geliyor aklıma.

Daha kimler kimler. Daha neler neler geliyor aklıma.

Yaşlandım galiba.
İyiki de geliyor. Yaş altmış oldu. Yarın ne olacağını kestirmek zor. Korkuyorum. Eee. Babamda alzaymır. Kayda almak gerek yaşananları. Hayatın yarın ne getireceğini kestirmek zor.Tarihe not düşmek gerek. Unutulup gitmesin. Tarihin labirentinde yok olmasın bu güzel insanlar.

Hasan Kaplan