CHP Cezaevlerini İnceleme Komisyonu olarak, Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve Grup Başkanvekili Özgür Özel’den oluşan bir heyetle, 10 ve 11 Ağustos tarihlerinde Silivri ve Bakırköy cezaevlerinde tutuklu gazetecilerle görüşmeler gerçekleştirdik. Cumhuriyet gazetesi davasından tutuklu Murat Sabuncu, Akın Atalay, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Ahmet Kemal Aydoğdu ile tutuklu Sözcü gazetesi çalışanları Görkem Ulu, Mediha Olgun ve tutuklu DieWelt çalışanı Deniz Yücel ile görüştük.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL ile elde ettiği yetkileri kötüye kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, FETÖ ile mücadele amacından saparak, kendisine muhalefet eden tüm toplumsal unsurları sindirmek istiyor ve toplumun geniş kesimlerine gözdağı veriyor. FETÖ ile asla yan yana gelemeyecek olan Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerinin çalışanlarına yönelik bu operasyonlar da bu sindirme girişiminin önemli bir parçasını oluşturuyor. Tutuklu Cumhuriyet gazetesi çalışanları, heyetimizle yaptığı görüşmelerde, ilk duruşmada iddianamenin çöktüğünü, bunu mahkeme heyetinin dahi bazı ifadelerinde kabul ettiklerine işaret etti. İlk duruşmada serbest kalan arkadaşlarının özgürlüğü hak ettiğini belirten Cumhuriyet çalışanları, en yakın sürede kendilerinin de özgür olacağını belirterek, 11 Eylül’de yapılacak duruşmanın önemine dikkati çekti. CHP olarak gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarının esas olduğu ilkesiyle hareket ediyoruz. Ancak her geçen gün cezaevlerinde tutuklu gazeteci sayısının giderek artması, ülkemizdeki demokratik standartların geriye gidişinin de en önemli göstergelerinden biri olarak kayıtlara geçiyor. Ayrıca, OHAL KHK’larıyla getirilen kısıtlamalar nedeniyle, telefon ve görüşme hakkı başta olmak üzere, cezaevlerinde tutulanların önceden sahip olduğu pek çok hakta geriye gidiş yaşandığı görülüyor. Özellikle, kitap ve gazeteye erişimde yaşanan zorluklar, tutuklu gazetecileri en çok zorlayan konuların başında geliyor.

Tutuklu gazetecilerin heyetimize aktardıkları şöyle: 
Murat Sabuncu: Burada tüm gün televizyon izliyoruz ve gazete okuyoruz. Yaptığımız gazetecilik için yargılanıyoruz. Biz de burada demokrasi nöbeti tutuyoruz. Dışarıda kimin neler yaptığını görüyoruz. Bizlerin bireysel talepleri yok. Toplumsal taleplerimiz var. Duruşmada ne kadar haklı olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. Bu nedenle CHP’nin gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü’nü büyük bir dikkatle takip ettik, gerçekleştireceğiniz Adalet Kurultayı’nı büyük bir dikkatle takip edeceğiz. CHP’nin ortaya koyduğu şey, toplumun tüm kesimleri için bir birlikte yaşam manifestosu, aslında. Buna herkesin ihtiyacı var. Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü, başörtülüsü, başörtülü olmayanı herkesin bu manifestoya ihtiyacı var. CHP, birlikte yaşamı savunarak bu süreçte çok önemli işler yapıyor. Cezaevinde tutuklulara tek tip kıyafet giydirilmesi tartışılıyor. Bu doğru değil, bu olmaz.

Akın Atalay: Nasıl Milattan Önce, Milattan Sonra kullanılıyor, biz de “Davadan Önce” ve “Davadan Sonra” diye ifadeler kullanıyoruz çünkü mahkeme sonrası dava çöktü, mahkeme heyeti de bunu söyledi. Cezaevinde kalanların burada tutulmasının hukuksal bir rasyonalitesi yoktu ve bir ara formül bulundu. Bazı arkadaşlarımız çıktı, bazılarımız burada tutulmaya devam ediyor. Biz, davada sadece Cumhuriyet gazetesini değil, gazeteciliği ve basın özgürlüğünü de temsil ediyoruz. Bu temsili de iyi yaptık. Davadan önce stresliydik çünkü Cumhuriyetle yaşıt gazetemizin geleneğine, Türkiye’de gazetecilik yapanların onuruna ve gazetecilik ahlakına halel getirmeyecek bir süreç yaşanacağını ümit ediyorduk, duruşmadan sonra rahatladık. Davanın ardından her birimizin tutumu ve duruşu konusunda olumlu geri dönüşler aldık. Duruşmada her şeyi söyledik. Bize güvenenlerin yüzünü kara çıkarmadık. Geleceğe umutla bakıyoruz. CHP’nin gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü bizi güçlendirdi, bize iftira atanları zayıflattı. Bizim davamız da adalet arayışının bir parçası aslında. Bu nedenle 11 Eylül’deki duruşma çok kıymetli. Bu davaya kamuoyunun ciddi bir ilgi göstermesini ümit ediyoruz çünkü yargılanan biz değiliz, Türkiye’de gazetecilik yargılanıyor.

Kadri Gürsel: 24-28 Temmuz tarihlerindeki duruşmalarda gazetecilerin, milletvekillerinin, sivil toplum kuruluşlarının bizlere desteği çok değerliydi. Kendilerine müteşekkiriz. Bu dayanışmanın 11 Eylül davası öncesinde ve sırasında da devam edeceğine inanıyoruz. Bu dayanışma, özgür bir ülkede yaşama konusunda ortak irademizi gösteriyor. Çökmüş bir iddianame ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda iddianamesini savunamayan ve iddianameye inanmayan bir mahkeme heyeti var karşımızda ancak birilerinin tutulması gerekiyordu, biz içeride kaldık. Ne tahliye beklentim var ne de umutsuzum. Önemli olan mahkemede hukukun aranması, hukukun aranmasına devam edeceğiz. Bugüne kadar gerçekleri yazdık, gerçeklerin arkasında olduk. Bana yönelik hesaplaşmanın sadece Cumhuriyet gazetesiyle ilgili olmadığını, daha önceki televizyon programlarımın ve tüm duruşumun cezalandırılmak istendiğinin farkındayım. Sadece ailem, eşim ve sevenlerim için üzülüyorum, moralim yüksek. Tarihi bir süreç yaşanıyor, biz de bu süreci burada yaşıyoruz. Demokrasi, basın özgürlüğü mücadelesi bu sınavdan da geçecek.

Ahmet Şık: Önceki tutukluluğumda CHP komisyonuna ne söylediysem çıkışta kapının önünde de onları söylemiştim. ‘Yatıyoruz ama çıkacağız. Bize bu kumpası kuranların bu mahkemede yargılanıp cezaevinde yattığını görmeden adalet gelmez’ demiştim. Şimdi de aynısını söylüyorum. Bize bu kumpası kuranlar, FETÖ’cülerle birlikte hapiste yatmadan adalet gelmez. Bir çete aranıyor ama Türkiye’yi aradıkları o çete yönetiyor. Organize bir suç örgütüyle karşı karşıyayız. Kendi ayıplarını örtmek için bizden FETÖ çıkarmaya çalışıyorlar ancak bu çıkmaz. Bu kumpası kuranlar da ilk kumpası kuranlar gibi yargılanır. Moralim çok yüksek ne zaman bilmiyorum ama buradan yine başım dik çıkacağını biliyorum.

Ahmet Kemal Aydoğdu (Sosyal medyada @jeansbiri isimli hesabı kullandığı iddiasıyla tutuklandı, attığı twitlerin Cumhuriyet gazetesinde haber yapılması nedeniyle Cumhuriyet davasıyla ilişkilendirildi) Sosyal medyada bir hesabı kullanmakla suçlanıyorum. Bu hesabı benim kullandığıma ilişkin bir tespit de bulunmuyor. FETÖ’ye ait daha sonra KHK’yla kapatılan bir özel okulda öğretmenlik yapıyordum ama atılan twitlere kadar bir suçlamayla karşı karşıya kalmadım. Yıllarca işsiz kaldım, para için orada çalışıyordum. Ne FETÖ’nün dershanelerine ne okuluna gittim. 27 Ekim – 22 Kasım arasında gözaltında kaldım. Gaziantep’te çok zor bir gözaltı süreci geçirdim.
Twitter’da “aksilahlanma” hashtagini açarak, Ak Partilileri tuzağa düşürmekle suçlanıyorum. Ellerinde böyle bir kanıt yok. Velev ki @jeansbiri isimli hesap açtı, suç olanlar Ak Partililerin bu hashtage yazdıkları. Bu hashtage yazılanları Cumhuriyet gazetesi haber yaptığı için bu davayla ilişkilendirildim. Bunun akılla izah edilebilecek bir tarafı yok.
BankAsya’nın kurucu ortaklarından biriyle aynı koğuşta kalıyorum. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun gazeteci Nagehan Alçı ile aynı televizyon programına çıktığı gün, bu isim, “Bizden aldığı krediyle yalı aldı, bankada kira yatırmak için hesap açtıranlar içeride, bu nasıl dışarıda? Bir de çıkmış Kemal Bey’i FETÖ ile ilişkilendiriyor” ifadesini kullanmıştı.

Deniz Yücel: Almanya’da büyüdüm, orada üniversite okudum. Her zaman objektif haber yaptım, gazetecilik yapıyorum. Yaptığım röportajlardan rahatsız oluyorlar. Ama evrensel bir gerçektir, bir haberdeki tırnak içindeki görüş, o görüşü dile getireni bağlar, ancak yapılan yorumlar, gazeteciyi bağlar. Röportaj yaptığım kişilerin tırnak içi ifadeleri nedeniyle suçlanıyorum. ‘Vay efendim sen Cumhurbaşkanı’na şunu dedin, Öcalan’a şunu dedin’ Ama, bunların tamamı tırnak içi ifadeler. Yaptığım röportajlar habercilik başarısıdır ama burada başıma bela oldu. Bir inatlaşma var ancak ben bu inatlaşmanın mağduru olmayı hak etmiyorum. Tecrit altındayım, 178 gündür iddianameyi bekliyorum. Kimse Kayserili bir halk tüccarı mantığı ile benim üzerimden siyaset yapmaya kalkmasın. Benim iade gibi bir talebim yok, hiç de olmadı ama şu iddianameyi bir hazırlasınlar hele.

Gökmen Ulu: Buradan sakin bir gözle Türkiye’yi izliyoruz. Her gün inanılmaz şeyler görüyoruz ama maalesef ülkede bu yaşananlara şaşırmıyoruz. Her gün ülkenin yeni bir felaket ve şok edici yeni bir olayla karşılaşması kimseyi şaşırtmıyorsa bunun üzerinde düşünmek lazım. Biz gazeteciyiz. Görevimiz toplumun bilgi edinme hakkına hizmet etmek. Bunu evrensel meslek ilkelerine bağlı kalarak yapıyoruz. Biz gazetecilik yaparken hakaret etmiyoruz, iftira atmıyoruz, kimseye haksızlık etmiyoruz. Meslek ve eleştiri sınırlarını da aşmıyoruz. Sadece doğruları korkmadan söylüyoruz. Maalesef Türkiye’de sadece bu yüzden mesleğimizi yaptığımız için gerçekleri yazdığımız için baskıya ve zulme uğruyoruz. Bir ülkede gazetecilerin mesleklerini yaptıkları için zindanlarda tutulması o ülkede adaletin ve demokrasinin iflasının en net göstergesidir. Bizim menzilimiz Atatürk’ün açtığı uygarlık yoludur. Biz ne ile karşılaşırsak karşılaşalım bu hedeften dönmeyiz. Hep birlikte meşru yollardan yürüdüğümüz hedefimiz budur. Kimin menzili ne olursa olsun.

Mediha Olgun: Hala adalete inanıyorum. Her gün yatarken ‘Bir sabah uyanacağız ve bu kötü rüya bitmiş olacak’ diye düşünüyorum. Bir gazetecinin mesleğinden ötürü yargılanmasını acı buluyorum. Müthiş bir hata benim burada olmam. Hiçbir sorumluluğumun olmadığı bir şeyde sadece kendi işimi yaptığım için cezalandırılmış durumdayım. Bir haber için kimse sorumlu tutulmamalıdır. Hiç görmediğim bir haberden mesul tutulmam ise kabul edilir değil. Mavi Marmara gemisindeki gazetecilerden biriydim. O zaman da şimdi de hem mağdurların hem Türkiye’nin tarafındayım. Ölümü göze alıp yola çıkan bir gazeteci bu ülkenin kötülüğüne hiçbir şey yapmaz. Bir tane çocuğum var. Gökmen’in de var. Çocuklarımızı bırakıp hapse girmek, adliye koridorlarında onlardan ayrılmak çok ağrımıza gitti. Şaka gibi geliyor. Birisi gelip ‘Sizi kandırdık’ diyecek gibi geliyor. Gazetede işini yaparken, ‘Bir haber varmış, amacı buymuş, sorumlu sensin’ deyip hapse konmak akıl alır değil. Özgürlüğüme kavuşacağıma inanıyorum. Kısa zamanda ülkenin normalleşmesi gerekiyor. Tutuksuz yargılanma esas olmalı. Bu haberle nasıl tutuklandığımı halen anlayabilmiş değilim. Aile görüşü 35 dakika ile sınırlı, çok kısa. Açık görüş iki ayda, telefon hakkı iki haftada bir uygulanıyor. Ağırlaştırılmış müebbetle yatanlara ne uygulanıyorsa bize de aynısı uygulanıyor. İdam mahkumu muamelesi görüyoruz. Bizimle beraber ailelerimiz cezalandırılıyor.