Bugün 13 Ağustos 2017, günlerden Pazar. Küba Gezi Programımız tüm hızıyla devam ediyor. Bugün ki programımızda Eski Amerikan arabasıyla Havana’da tur atmak, bitiminde Che Guevera’nın müzesini gezmek var. Tur atacağımız taksi, kenti tur attıktan sonra bizi oraya bırakacak ve kent turunu tamamlamış olacağız. Kent turunda taksici turustik yerleri göstererek turumuzu sürdüreceğiz.

Küba alabildiğine sıcak. Burada hayat gece başlıyor. Biz gündüz de gezmeliyiz çünkü görecek çok yerimiz var. Bir güne çok şey sığdırabiliyoruz. Bunu yaparken de bol yürümek gerek. Sırılsıklam kalarak yüksek performansla amacımız doğrultusunda günümüzü sonlandırıyoruz. Bu hergün için geçerli bir durumdur.

Taksi parkına gidiyoruz. Burası kentin göbeğinde büyük bir alan. Central Park diyorlar. Bize en erken yaklaşan taksiciyle pazarlık ediyoruz. Burada pazarlık etmek gerekiyor. Turistleri yolunacak tavuk olarak görüyorlar çünkü… Alacağınız her şeye pazarlık yapmalısınız. Ayrıca lokantada menüye bakmadan bir şey yememelisiniz. Muazzam bir kargaşa var. Yerel yönetim bu konuda gözümden çok düştü. Çok basit bir fiyatlandırma sistemini bile bir şekilde disipline edememiş. Avrupalılar yerlilere çeşitli şeyler armağan ettiklerini sanıyorlar ancak halkı dilendirmeye alıştırıyorlar. Oysa halkın hali vakti yerinde… Çok çok az çalışarak krallar gibi yaşıyorlar. Turizm gelirleri ülke halkını üretimden fevkalade çekmiş. Böyle olunca da sofralarındaki çeşit biraz daha geride kalmış. Eski geleneksel sofralarla turistide doyurmaya çalışıyorlar. Gelişmiş bir kaç içki türleri iyi satış yapıyor. Bunları devlet üretiyor tabi. Ekonominin büyük bölümü devletin elinde.

Tarımın büyük bölümü yine devletin elinde. Buna rağmen kişiler de kendi adlarına, kendi hesaplarına çalışabiliyorlar. Bu taviz, kentin Devrim Meydanı tarafında kalan kısmında yeni yapılaşmaya yol açmış ve o ekonomisini düzelten kesim buralarda daha lüks evlerde yaşayabiliyorlar. Bu taviz verme işi ileride önüne geçilmeyecek durum olarak, hatta sorun olarak görülmektedir. Amerika buraya elçiliğini açmış. Bu da demektir ki burada CIA ajanları firink atıyor…
Kentin dört bir yanını turladıktan sonra bizi Che’nin Müzesine bırakmak üzere denizin altından yaptıkları tünelle karşı yarımadaya geçiyoruz. Burası Casa Blanca… Casa Blanca’nın hemen üstü düz bir alan. Orada devasa bir İsa heykeli var. Hemen yakınında da Che Müzesi… Che devrimci mücadele sürecinde bu küçük binayı kullanmış. Bina tarihi bir kalenin hemen üzerinde. Oradaki resim ve özel eşyallarından onun bir gerilla komutanı olduğunu net anlayabiliyorsunuz. Böylesi bir komutanın, liderin müzesinde görevli kişilerin “vazifemi yapar ve giderim” tavırlarını yadırgayarak müzeyi gezinip, fotoğraflerımızı çekip müzeden ayrıldık. Hemen müzenin önü dümdüz ve yemyeşil bir park. Park adeta bir seyir yeri. Karşında Havana, solunda ve sağında devasa bir okyanus…
Parkta epey dinlendik, serinledik, artık buradan ayrılma vakti geldi. Taksiye mi binelim otobüse mi derken otobüsün paralı mı bedavamı olduğu merakı öne geçti ve otobüsle gitmeye karar verdik. Burada ilk defa belediye otobüsüne bindik. Hamaçın cevabı 1 kuk oldu. 1 kuk yaklaşık olarak 1 euro ediyor demiştim daha önceki yazılarımda…. Ücretler şoföre veriliyor. Bizde öyle yaptık. Binerken Havana’mı diye sorduk o da evet dedi. Az sonrada inin dedi. Yani Casa Blanca’da indirdi. İspanyolca bir şeyler dedi ama biz İspanyolcadan anlamıyorduk. İşaret ettiği tarafa gittik ki karşı kıyıya motor kalkmak üzere. Ona da ayrıca birer kukluk bilet alıp, demir yığını, içinde tek bir oturağın olmadığı şeye bindik. Böylece mini de olsa tekne ile deniz yolculuğu da yapmış olduk. Doğruca evimizin yolunu tuttuk. Yorgunluk ve ter son noktasındaydı ki eve vardık. Sıcak suya gerksinim duymadan sırayla duştan geçiyoruz. Bunun üstüne iyi bir uyku gideceği düşüncesiyle yatağa gömülüyorum. Yatmadan önce çocuklara “sakın beni uyandırmayın” sözümü tutmuş olacaklar ki, uyandığımda onlar eğlenmeye, ben ise, bu günün özetini siz dostlarla paylaşmak üzere klavye başına geçiyorum…
Bu yazımda Küba’ya eleştirel yaklaşımım görülsede ülkemiz yönetimi ile karşılaştırılmayacak kadar mükemmel yanları var. Mesela 8 saatten fazla hiç kimse çalıştırılamıyor. O da en fazla 8 saat. Sokakta yatan evsiz barksız yok. Aç kalan, susuz kalan yok. Yaşlılara kim bakacak derdi yok, ya da yaşlanınca ben ne olacağım korkusu yok. Eğitim, sağlık parası yok. Her iki alanda da ülke oldukça ileride, suç oranı yok denecek kadar az. Polis halka baskı için değil, halkın can güvenliği için var ve oldukça centilmenler… Ülkede taciz, tecavüz, kadına şiddet, çocuk istismarı gibi ağır suç unsurları burada sıfır. Bizim oranın tarikatlarının, şeylerinin hiç bir alçaklığını burada ki inançsız insanları yapmıyorlar. Dolayısıyla dünyanın ekonomik ambargo uyguladığı Küba dim dik ayakta. Eleştrilerim ufak tefek hamleler ile düzeltilecek şeylerdir.

Özer Topçu
KÜBA