Sevgili dostum Tuğrul Çakar 23 Temmuz 2017 Pazar günü Midilli’de hayata veda etti.
“Fotoğraf makinesinin arkasında sanatçı varsa fotoğraf sanattır” diyen sevgili Çakar’ı özlemle anıyorum.
Barajlar için Çoruh da patlatılan dinamitlerin onun doğa sevgisiyle dolu yüreğini nasıl paramparça ettiğinin tanığıyım.  “Yolcuhaber” okurlarının da tanık olması dileğiyle “Çoruh ve Sincap Ağacı” başlıklı yazısını paylaşıyorum.
Çoruh’un, sincapların ve sincap ağaçlarının selamlarıyla sevgili Tuğrul…

“Çoruh ve Sincap Ağacı”

DSC_3629y1

“ Duydun demek…”

“ Evet. Dün. Seni, Sincap Ağacı’nı bir kez daha görebilmek için koştum hemen. Ama Sincap Ağacı yok. Sen yaralısın.”

“ Dün, gün ağarırken parçalandı Çatalkaya.”

“ Dinamit…”

“ Korkunç bir patlamaydı. Çatalkaya yok artık. Hep oradaydı. Ben doğmadan önce de. Büyük dalım kopup düştü önce. Sonra Sincap Ağacı devrildi. Kökleri bile parça parça oldu. Gece kamyonlar geldi. Geceyi bölen gözleriyle buldular bizi. Önce büyük dalımı parçalayıp yüklediler. Sonra Sincap Ağacını. Alıp götürdüler. Arkadaşımdı benim biliyorsun. Birlikte büyüdük biz. Yüz yıl yaşadık burada. Yaşıyorduk.”

“ Durduramadık onları. Çırpındık ama olmadı işte. Anlamak istemediler.”

“ Başka dinamitler de patlayacak. Bunu biliyorum. Ormanı yok edecekler. Sonra Çoruh’u durdurmak için beton kamyonları gelecek. Çoruh artık akmayacak. Böyle hırçın, deli akmasına bakma. Kırılgandır Çoruh. Toprak su bekler ondan ve o hep koşar böyle. Geç kalmamak için. Yorulmaz hiç. Orman öldükten sonra zaten akmaz artık o.”

“ Senin göremediğin yerler de aynı. Birer birer ölüyor ormanlar. Öldürüyorlar. Toprak onları yeniden büyütemeyecek kadar zayıf ve yorgun. Küçük yer bitkilerini bile yaşatamayacak kadar susuz, kuru.”

Gökyüzünde dolaşır yağmur bulutları. Bizi görünceye kadar yağmur olmazlar. Onlar olmadan yaşayamayız biz, bunu bilirler. Biliyor musun? Hiç değilse kış aylarını bekleyebilirlerdi diye düşünüyorum. Toprak uyurken, biz uyurken olmalıydı bu patlamalar. Biraz daha bekleyebilirdi beton kamyonları.”

“ İnşaat mevsimi.”

“ Ama bu mevsimde milyonlarca hayat başlıyor toprakta. Bak ağaçlara, çoğu çiçeklendi bile. Yeni yapraklarını güneşe çeviriyor hepsi. Toprağa bak. Nasıl canlanıyor. Yeni başlayan hayatlara bak. Onlar hiç yaşamadılar henüz. Ve hiç ölmediler. Burada her ölümün bir anlamı vardır. Hiçbir ölüm nedensiz değildir. Her ölüm yeni hayatlar içindir. Betonla örtülerek ölmenin hiçbir anlamı yok onlar için. Kuş ölülerini görüyor musun? Hiç uçmadılar. Patlamada öldü hepsi. Yuvaları büyük dalımın üstündeydi. Geldiğinden beri hiç kuş sesi duymadın değil mi? Gitti hepsi. Şarkıları yok artık. Kurtulabilenlerin çığlıkları geliyor uzaklardan. Şarkılarını yankılayıp yeniden dinletirdi Çatalkaya. Yok artık. Çoruh, dinamitin açtığı çukurda Çatalkaya’yı arıyor. Elli yıllık bir çıkar kırıntısı için, geleceğin yokedilmesinin nedenini arıyor.”

“ Sincaplar?”

“ Artık göremeyeceksin. Kurtulabilenler uzaklara gitti. Korkmuşlardı, şaşkındılar, ağlıyorlardı. Anlayamadığım bir şey var. Çatalkaya’ya patlatmadan önce iki tane koyun getirdiler buraya. Ayaklarını bağlayıp boğazlarını kestiler. Sonra parmaklarını kesik boyunların içine sokup, ellerine bulaşan kanı, birbirlerinin alnına sürdüler. Bunun nedenini anlatabilir misin bana? Çatalkaya’yı patlatmadan önce neden kan gerekiyordu? Herşeyi anlayabilirim. Barajın insanlar için gerekli olduğunu bile anlayabilirim. Ama başlamadan önce neden alnınıza kan sürüyorsunuz?

Tuğrul Çakar