Ustalık mertebesine çıktı mı adam?
Çıktı…
Nereden biliyoruz?
Kendisi söyledi.
Çırak olmadan dinciydi. Milli görüşçüydü…
Bir gün amcaları kırmızı elma şekeri gösterince milli görüşten eser kalmadı.
Keşiş cübbesi bile giydi sonraki süreçte.
Avrupa Birliği dedi, Kürt sorunu dedi, Aleviler dedi. Cemevleri de olmalı dedi.
Beş yıllık, yedi yıllık iktidardı hala iktidar olamadığından dert yanıyordu.
Ne zaman sismik odaya girdi adamları, işte o zaman kendisini usta ilan etti.
Sonra barış dedi.
Ne zaman ben değiştim dediyse, biz yalan dedik.
Medrese eğitimi alan bir kimseden demokrasi beklemeyin dedik.
Solculardan bile itibar gördü.
Niye?
Barış dedi çünkü.
Yahu bu adam kimseyi bulamasa kendisiyle kavga eder, vazgeçin bu sevdadan, bundan barış çıkmaz dedik, onlar bize ulusalcı dediler.
Anayasa oylamasında gitti “evet” dediler.
O anayasadan aldığı güçle Kürt kentlerini bombaladı, top atışına tuttu.
Kürt politikacılardan seçim yenilgisinin intikamını almak üzere bir çoğunu tutuklattı.
Daha öncesi yine o anayasadan aldığı güçle başta Genel Kurmay başkanını ve diğer subayları kodese tıktı.
O anayasadan aldığı güçle gazetecileri kodese attı.
Sonra Fethullah Gülen aradan çıksın. ABD ile ben ilişkileneyim dedi.
Çünkü Fethullah yıkım müteahhiti, Recep Tayyip, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener büyükten küçüğe göre taşerondular…
Müteahhit şimdilik yok. İlişkiler sağlıksız. taşeron ortaklarından üçü de yok.
Ortada taşeronların büyük ortağı var sadece.
Ve çok zor durumda.
Sakalla bıyık arasında kalan ağız gibi duruyor.
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık… İkisini de yapamıyor. Ağzını fazla açarsa da çok tehlikeli… Toplumun gazı fena halde…
Ustalık zor gidiyor velhasıl…
Usta oldu olmasına da etrafında “kap bir tornavida” ” çek ordan iki çay oğlum” diyecek çırak kalmadı. Hepsi FETÖ’cü…
Çıraksız usta…
Müteahhitine karşı başkaldıran taşeron ustasının hezeyanı başlamış oldu böylece.
yaveri bile müteahhitin adamıymış.
En yakın danışmanları, bakanları, başbakan yardımcıları…
En gözde belediye başkanları…
İstanbul Belediye başkanına git dedi gitti.
“Yahu ben ne yaptım” dahi diyemedi.
Diyemedi çünkü dese sen FETÖ’cüsün diyecekti.
O zamanda tutuklatmak gerekecekti.
İstifanı ver dedi, o da verdi.
Şimdi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanında sıra.
Ülkenin Başbakan yardımcısı ihbar etti. “Bu Melih Ankara’nın anasını ağlattı, parsel parsel sattı” dedi.
Bir tane şerefli savcı çıkmadı dava açacak.
Çıktı da dava açtı da biz mi iftira ediyoruz bu savcılara?
Kesinlikle hayır.
Savcılık müessesesi ayaklar altında sürünüyor. Utanç verici bir tablo. Korkularından dava açamıyorlar. Şeref ve namuslarının çok önüne geçmiş korku…
Şimdi yapılması gereken şudur;
Ya Bülent Arınç çıkıp ben İ. Melih Gökçek’e iftira ettim diyecek.
Ya da, İ. Melih hakkında onuru olan savcının birisi dava açacak.
Bu yol denenmiyor…
Kaçak Saray devreye giriyor ve cambaz pazarlığına tutuşuluyor.
İ. Melih, Kaçak Saraydan evine dönüyor ve “dosyalarıma baktı” diyor.
Anlaşıldığı kadarıyla bu dosyalara bakma, baktırma işi bir süre daha devam edecek, alışmış la kudurmuş misali…

AKP, bir yalan rüzgarıydı. Sonra kasırgaya dönüştü, şimdi ise vurgun yemiş köpek balığından başka bir şey değil…
Ve ülke çıraksız ustanın felaketiyle baş başa…

Özer Topçu