23231349_10214560162187565_778079721851004879_n

Özgüç Tuncay, ölümünün 37. Yılında Ankara- Karşıyaka’daki Mezarının başında anıldı.Anma gününe ablası Emekli Öğretmen Sabriye Tuncay, Ağabeyi Uğur Tuncay, Artvin Eğitim ve Kalkınma Vakfı Başkanı Demir Akın, Yazar, Şair sanatçı-Gazeteci Rasim Yılmaz ve arkadaşları katıldı.

Gazeteci Rasim Yılmaz Özgüç Tuncay’ı kaleme alarak, ölümünün 37. Yılı anısına anlattı. İşte o yazı:

23213297_10214560181028036_5356748966974340192_o (1)

1957 Artvin doğumlu olan, daha çocuk denebilecek yaşta devrimci mücadeleyle tanışan Özgüç Tuncay, özellikle lise dönemlerinde Devrimci Yol Hareketi içerisinde yerini almış.

Tutuklu bulunduğu Artvin Cezaevi’nde 4 ay gibi bir süre içeride kaldıktan sonra 30 metreye yakın tünel kazarak, 29 Ekim 1979 günü Necmi Karagülle, Pertev Aksakal, Adnan Keskin, Kamil Genç, Kemal Aytekin ve 11 adli tutuklu ile birlikte kaçarlar.

Özgüç Tuncay’ın adını ilk kez bu kaçış sürecinde duymuştum. Tanışma olanağım olmadı. Ancak şu var ki onların kaçışları gençlik içinde yankı uyandırmış, moral kaynağı olmuştu. Cezaevi kaçışından sonra Karadeniz’e geçerek mücadeleye o bölgede katılır. Bölgede “Kör Namık” takma adıyla bilinen Özgüç, 5 Kasım 1980’de, Fatsa’da bir çatışmada öldürülür. Öldürülmesinden yaklaşık 3 ay sonra mezarı açılarak naaşı ailesi tarafından alınarak Artvin Oruçlu (Orcuk) köyüne defnedilir.

Oruçlu köyü, Deriner Barajı suları altında kalacak olmasından ötürü bu kez naşı, babası Mahmut beyinkiyle birlikte kardeşleri tarafından köyden alınarak Ankara’ya götürülür, annesi Rabia hanımınmezarına defnedilirler. Burada şunu bir kez daha söylemem gerekiyor: Yıllardır söyleyip yazıyoruz… Daha geçtiğimiz ay 08 Haber gazetesinde “Sılaya Doğru” başlıklı dizi yazımda da yazmıştım.

Sirya, Orcuk ve İşhalbur köyleri, yüzyılların birikimi olan kültür değerleri ve mezarlarıyla birlikte sular altında kalacak, gelecek kuşakların dedelerini ziyaret edebilecekleri bir mezarları bile olmayacak… Bugün Tuncay ailesi, aile bireylerinden sadece iki kişinin mezarını kurtarabilmiş bulunuyor. Peki, yarın o bölgedeki yüzlerce, binlerce aile kendi yakınlarının mezarını sular altında bırakmış olmanın ağır ezikliğini yaşamayacaklar mı? Gelecek kuşak, “Atalarımız sular altında kalırken siz ne yaptınız?” sorusuna bu insanlar ne yanıt verecek? Bu sorumluluğun altından nasıl kalkacaklar?

İşte Tuncay kardeşler hiç değilse yarın bunun ezikliğini yaşamamak adına, babalarını ve kardeşini Ankara’ya taşımışlar.

Kısacası Özgüç, öldüğüyle kalmadı… Arkasında gelecek kuşaklara örnek olacak mertlik, yiğitlik, güvenilirlik ve halka adanmışlık gibi onurlu bir miras bıraktı. Bundan ötürürdür ki; Özgüç, öldürülüşünün 31. ölüm yıldönümünde ailesi, dostları ve yol arkadaşları tarafından Ankara’da anıldı. Ben de kendisini halkına adamış, faşizme karşı mücadelenin bedelini canıyla ödemiş olan bu yiğit devrimcinin anısına, arkadaşları ve yakınlarıyla yaptığım kısa görüşmeleri ve anma etkinliğinin sonuçlarını, gelecek kuşaklara aktarmak üzere kaleme almayı kendime bir görev bildim.

İlk anma, 4 Kasım 2011 Cuma günü Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nda çok sayıda kişinin katılımıyla ikinci anma ise 5 Kasım 2011 Karşıyaka Mezarlığı’nda gerçekleştirildi.

*Sabriye Tuncay Ablası 1. Anma konuşmasından:

Sabriye Tuncay, Özgüç’ün yüreğinin sevgi dolu, yiğit ve mert bir devrimci olarak yaşadığını ve onun hiçbir zaman unutulmadığını söyledikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü: “Benim için özel bir gün. Özgüç, benim için hiç ölmedi, sevenleri için hiç ölmedi. Onun misyonu ‘Tek Yol Devrim’di. Ona sonuna kadar inanmıştı. Her davranışında bunu uyguladı. Üzgün müyüm? Bilmiyorum. Ama öfkeliyim. Sadece Özgüç için değil, Necmi için, Erkan için de öyleyim. Fikri Sönmez için de öfkeliyim. Kaybettiğimiz bütün arkadaşlarımız için öfkeliyim. Onlar yok olmadı. Ben her gece gökyüzüne baktığımda orada yumruklu yıldızları görüyorum. Bazısı yakın bazısı uzak. Onlar bu ülkenin yumruklu yıldızlarıdır. Onlar, Özgüç’leri öldüremez. Benim tanıdığım en az 50 Özgüç var. Onların ailelerine teşekkür ediyorum, kardeşimin adını yaşattıkları için. Mitinglere gittiğimde görüyorum gençleri korkutamamışlar. Gençler gümbür gümbür geliyor. İyi ki onlar vardılar, iyi ki siz varsınız. Onların anıları önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum.”

MEZARLIKTAKİ ANMA KONUŞMASINDAN:

“Bugün Özgüç’ün ölüm yıldönümü olduğunu kabul etmiyorum. Çünkü o ölmedi. Bugün sadece onu anıyoruz. O hep içimizde yaşıyor. O, büyük bir devrimciydi ve öylede kalacak.”

Söyleşi:

-Sayın Sabriye Tuncay, bir ablanın kardeşinin ardından konuşmasının zorluğunu elbette biliyorum. Ancak gelecek kuşakların kulaktan dolma bilgilerle değil de Özgüç’ü yakın tanıyan birinin anlatımlarından öğrenmeleri açısından bize Özgüç hakkında neler söylemek istersiniz?

-Özgüç, dört kız kardeşin arkasından gelen, kıymetli bir çocuktu. 5. kardeşim dünyaya geldiğinde, onun sevgisi bölünecek diye ağlamıştım. Daha çocukken bir kaza sonucu bir gözünü kaybetti. Karıncayı bile incitmekten sakınan duygulu, sevgi dolu bir çocuktu.

-Babanız ne iş yapardı? çok okuyan, mutlaka kızlarını okutmak isteyen aydın bir insandı.

-Özgüç, devrimci mücadeleye ne zamanlar başladı?

-Ortaokul dönemlerinde siyasetin içine girmişti. Lise dönemlerinde pratik mücadelenin doğrudan içindeydi. Daha o yaşlarda sözüne sadık, çevresine güven veren bir gençti. Okulun haricinde kooperatifçilikle ilgilenirdi. Kooperatifçilik konusunda köyleri dolaşır seminerler verirdi. Bundan ötürü de köylüler onu tanır ve çok severlerdi. Birbirimize çok yakındık. Bizim ilişkimiz abla-kardeş ilişkisinin ötesinde iyi anlaşan, her şeyi paylaşabilen iki yoldaştık.

Ben Ankara’da kalıyordum. Babam yanıma almamı istedi. Ankara’da Cumhuriyet Ticaret Lisesine kayıt yaptırdık. Burada da antifaşist mücadelenin içerisinde yer aldı. Fakat burasını sevmedi. Sonra geri gitti.

1979 yılında içeriye alındığında, Artvin’de işlediği iddia olunan suçun işlendiği tarihte Ankara’daydı. Yani isnat olunan suçla uzaktan, yakından bir ilgisi söz konusu değildi. Cezaevine ziyarete gittiğimde beni uğurlarken: “Abla, bayramda birlikte olacağız” demişti. Ben, herhalde mahkeme günü belli oldu,

tahliye olacağını düşündüğünü sandım. Meğersem öyle değil, kaçmayı planlıyorlarmış. Ve nitekim 29 Ekim’de cezaevinden kaçtılar. O akşam köye gelmişler, bir süre Artvin’de kaldıktan sonra Karadeniz’e geçtiler. Bir yıl sonra yani 5 Kasım 1980’de öldürüldü.(Devam edecek) FOTO- KAYNAK:RASİM YILMAZ

HABER: SAMİ ÖZÇELİK