Hüseyin Esentürk

 

Bu günlerde 2018 yılının bütçesi mecliste tartışılıyor. Bütçenin dışında herşeyin tartışıldığı bu oturumlarda sonuç şimdiden belli görünüyor.

AİTİA’lı biri olarak bu tartışmalara bakmadan bütçe konusunda bir iki laf etme gereği duydum.

Bütçe nedir diye sorduğumuzda;

“Bütçe, gelecekteki belirli bir dönemde gerçekleşmesi öngörülen gelir ve giderlerin karşılıklı tahminlerini içeren cetveldir.”

Vatandaş açısından gelecekteki gelir ve giderlerin tahmin edilerek planlanması diye bir şey yok. Geliri varsa belli 1404 lira. Ev kirası, yol parası, mutfak masrafı, yakıt, elektrik, su, çocukların okul masrafları, giyecek, eğlence vb. Harca harca bitmez. “Biz memurumuzu, işçimizi, emeklimizi ezdirmedik” demeye devam etsinler.

Konumuz devlet bütçesi, devletin gelecek bir dönemdeki gelirlerini ve harcamalarını tahmin eden ve yürütme organına harcamaların yapılması, gelirlerin toplanması konusunda yetki ve izin veren bir kanundur.

Bana göre; Bu bütçe gelecek dönemdeki gelirlerini ve harcamalarını öngören bir taslak olmaktan çok, geçmiş dönemde torba yasalarla verilen borçlanma yetkisiyle yapılan yasadışı borçlanmaların meşrulaştırılmasına yönelik bir çalışmadır.

Devlet harcamaları ile gelirlerini ayrıntılı biçimde gösteren, belli bir dönem için harcamaların yapılmasına ve gelirlerin toplanmasına izin veren hukuksal bir belge olması gerekirken bilinmeyen karadeliklerin, örtülü örtüsüz ödeneklerin, kara para aklamalarının, nereden ne zaman gelip gittiği belli olmayan girdi çıktıları meşrulaştırma çabalarıdır.

“Bütçe, henüz gerçekleşmemiş olan, tahmini rakamları gösteren bir mali plandır. Bütçe bir kanundur. Bütçe kanununda yer almayan hiçbir gider ya da gelir kamu kuruluşlarınca gerçekleştirilemez. Bütçe, yürütme organı tarafından hazırlanıp yasama organı tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girer”

Ancak bu sadece kanunda yazar. Hiç kimse bu yazılı kanuna uymaz. Kanunda yer almayan gelir giderler ya ayakkabı kutusunda, ya gemiciklerde, ya da aslı yok yaylasında “30 milyar” para harcadım da yok olup gitmişlerdir. Hiç kimse belge bilgi soramaz. Bulunan belge ve bilgiler ise hep “sahte” dir.

“Bütçe, kamusal harcamaları ve kamusal gelirleri gösterir. Bütçede sadece kamu ekonomisince yerine getirilecek kamusal gider ve kamusal gelirler yer alır”.

Kamu ekonomisinde kullanılacak olan gelir ve giderler saltanat kayıklarına, dümencilere, kürekçilere, bavulculara, padişahım çok yaşa diyen şak şakçılara gider.

” Devlet bütçesinde önce giderler tespit edilerek zorunlu ihtiyaçların karşılanması esas alınır. Giderler tespit edildikten sonra bunlara uygun gelir sağlanmaya çalışılır. ”

Bizde durum tam tersidir. Önce gelirler tespit edilir, ihtiyaç sıralaması yapılır, en sonda yer alan kamu ihtiyaçları ve hizmetlerinden vaz geçilir, Hani temsilde tasarruf olmaz ya; Önce saray ve saltanatların ihtiyaçları karşılanır. Yeni uçaklar, yeni makam araçları, yeni yazlık kışlık saraylar için para ayrılır. Eyy Esed, Eyy Avrupa, Eyy Amerika hönkürmeleri ile patriot, S 300 savunma sistemi sevdasıyla, savaş ekonomisi uygulamaya konulur. Peki kimin omuzuna biner yük. Tabiki bizim.

Ülkemizde ağırlıklı olarak yerleşmiş bir kural vardır.

Az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alınır. Halbuki durum tersine olması gerekir. Bu durum vergilerin %70 civarının dolaylı vergi olmasından kaynaklanıyor. Günlük yaşamımızı idame ettirebilmek için kullandığımız tüm mal ve hizmetlerden alınan yüksek vergiler dolaylı vergiyi oluşturuyor. Yani gıdadan, elektrikten, doğalgazdan, benzinden, ulaşımdan, sudan, iletişimden aklınıza ne gelirse hepsinden daha kullanmadan alınan vergilerdir.

Bu arada çalışanların maaşlarından ödediği vergi doğrudan vergidir ve %30 olan doğrudan vergi oranının büyük bir bölümünü oluşturur. Birde kayıt dışı ekonomi varki bu da ayrı bir çalışma konusu. Hayali ithalat ve ihracatları, Altın elmas, kayıtsız döviz giriş çıkışlarını ve yasadışı ticareti saymıyorum bile.

Mevcut bütçe sisteminde halkın “anasını” ağlatan sermayeyi vergilendirmek yerine halkı ve emekçileri vergilendirmek tercih ediliyor. Emekçilerde buna karşı mücadelede yeterli örgütlülüğe sahip değiller. Grev artık fiilen yapılamaz hale geldi. Bir grev girişimi ya baskıyla ya da ertelemeyle son buluyor. Zaten “Biz OHAL’i iş dünyasının daha rahat çalışması için getirdik” demiyorlarmı. Grev kırıcıları da hazır. Kendilerine yakın bir biat çevresi, ümmet çevresi oluşturmuşlar. Yok “sınıf”, yok “hak hukuk adalet” , yok “vicdan” hak getire. Varsa yoksa “Padişahım çok yaşa”.

Birde torba yasa konusu var. Çıkartılan torba yasalarda hükümete borçlanma yetkisi verilerek hükümet aşırı bir borçlanma içine giriyor. Bir değil beş değil. Meclis bütçe görüşmelerinde daha önce yaptıkları yasadışı borçlanmalarını meşrulaştırıp yeni borçlanma yetkilerini artırmak, kara delikleri çoğaltmak istemektedirler.

Bir gün evinize bir bankadan “borcunuzu lütfen ödeyiniz” diyen bir bildirim geldiğinde şaşırırsınız. Hemen itiraz edip “benim böyle bir borcum yok” dersiniz. Halbuki birileri sizin yerinize bankadan para çekmiş ve harcamıştır. Ne kadar itiraz etsenizde sonuç değişmeyecektir. Şu anda hükümetin yaptığıda budur. Yasadışı borçlanma nedeniyle tüm yurttaşlarımız borçlu durumdadır. Yani haberimiz bile olmadan borçlu hale geliyoruz.

Genelde basına manşet manşet yansıdığı için söylüyorum. Türkiye %11.1 büyümüş. Büyümüşte bizim haberimiz olmamış. Büyümüşte işsizlikmi azalmış, Büyümüşte istihdammı artmış, üretim mi patlamış, refah seviyesi mi yükselmiş, yoksullukmu azalmış. Bu konuyu başka bir zaman ele alırız ancak büyümenin bütçeye yansıması bize daha fazla yük anlamına geliyor.

Büyüme üretimden kaynaklanan bir büyüme değil. Mega projeler diye adlandırılan köprü, yol, hava limanları, şehir hastaneleri gibi rantiyecileri besleyen çalışanları ve yoksul halkı mutsuz eden projeler

kıstas alınarak hesaplanıyorsa unutmamak gerekirki; Bu projeleri yapan yüklenicilere verilen garantiler yine sırtımıza yük getirmektedir. Garanti edilen yolcu sayısı, garanti edilen araç sayısı, garanti edilen hasta sayısı, garanti edilen uçak sayısı tutmadığında ( ki genelde çok çok altında kalıyor) aradaki fark devlet bütçesinden karşılandığından halka vergi olarak yükleniyor. Ayrıca yükleniciye işi bitirmesi için borçlanma yetkisi veriliyor ve bu borçlarda hazine garantisine bağlanıyor. Yani ne tarafa dönersen dön kurtulmak mümkün değil.

Geriye dönüp düzeltecek bir şey kalmadı. Yeni bir başlangıca ihtiyaç var. Bu yeni başlangıca hep birlikte emek vermek için el ele, omuz omuza….

Hüseyin Esentürk.