1782348_10152273612213605_2031238791_o

Cerattepe; Dünyanın son çeyrek yüzyılda adını en çok duyduğu tepedir. Cerattepe, bir şehrin beynidir. Yaşam kaynağı, ezeli ve ebedi kabesidir. Altında ab-ı hayat denen ne kadar yaşam değeri varsa ilahi dizilim formülü ile bir arada duruyor.

Üstünde ise, nefeslerin en güzeli, yeşilin, alın, morun, gökkuşağının renkleriyle dansını izlersiniz hayranlık içinde. Cerattepe bir nokta değil aslında, tüm Artvin’in, Karadeniz’in sembol adıdır. Çünkü Artvin’deki tüm tepeler Cerattepe’dir. Boyları, barındırdıkları, duruşları, varlıkları, yamaçları, ormanları, dallarında ötüşen kuşları, huzur verir görene, bakana, burada yaşayana ve hatta ölene bile…

DSC_9179

Cerattepe; tarihler boyu türlü canlılara, bitkilere ev sahipliği yaptı ve yapmaya devam ediyor. Doğanın başkentliğine çok kere aday oldu. Artvin’i doğurdu. Hep huzur doluydu. Hep yaşam sundu, sağlık sundu, karşılıksız verdi, tıpkı bir anne gibi kucağında taşıdı Artvin’i..Taki insan denen yaratık burada yaşamaya başlayıncaya kadar!.

İnsan sözde yaratılmışların en şereflisi, en haysiyetlisi, en akıllısı, en yücesi!.. Sanki diğer canlılar şerefsiz, haysiyetsiz, namussuz, hırsızmış gibi bir ayrım yapılır!

Tabii insan denince herkesi de bu kategoride değerlendirmek büyük haksızlık olur. Kalbi merhamet dolu, yaratılanı yaratandan dolayı sözde değil gerçekten seven, özü sözü bir olan, sebepsiz bir karıncayı bile incitmeyen güzel insanlar da var yer yüzünde yaşayan. Zaten o güzel insanlar sayesinde yaşam devam ediyor.

Amazon’da bir ağaç kesilse Artvin’de nefessiz kalan, Cerattepe’de yapılan katliamın acısını İzlanda’da madencilerin mahvettiği kasabada duyan pişman yürekli adamlar da var yer yüzünde. Cerattepe insanların insanlık derecelerini ölçen hassas bir terazi.. Paranın sahtesini ve gerçeğini ayırt eden mor ötesi ışık saçan insan sarrafıdır aynı zamanda!..

1980’li yıllar ülkemizi her alanda 100 yıl geriye götüren büyük felaket yılları oldu. 80 darbesi Türkiye’nin aydın, çağdaş, bilgili, yetişmiş tüm insanlarını bir biçimde tasfiye etti. Özellikle öğretmenler, sanatçılar, toplum mühendisleri tasfiye edildi, öldürüldü, sürüldü.

DSC_9172a1a

Geriye ise insan pasaları kaldı. Sadece midesi ve bağırsakları için yaşayan 3 öğünlük insanlar!.

Tahribat o kadar büyük oldu ki o dünden bugüne insanlık adına bir adım ileri gidemedik. Şekilde, biçimde çok ileriye gittik. Devasa gökdelenler, avm’ler, sayıları 22 milyona ulaşan araçlar, köprüler, metrobüsler, metrolar, uçaklar, gemiler, trenler, 8 şeritli yollar…

Materyaller devasalaştıkça insanlar küçülüyor, küçüldükçe evrimleşiyor. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan zombileşen, gülmeyen, bakan ama görmeyen gözler insanı ürpetiyor!. Yaşam alanlarını, kendi kendisini toplu katliam silahlarıyla yok eden tek yaratıktır insan!..

Adına maden dedikleri metal için olur olmaz her yerde, yaşam alanlarını yok etme pahasına, dahası yaşamı yok etme pahasına, dünyanın altını üstüne getirmek için acımasızca herkesi ve her şeyi öldüren yok eden, insana banzeyen ama insan olmayan bir yaratık türü var!. Dünyayı kendisinin malı sanan, kendisini tanrı sananlar yüzünden, Afrika’da, Afganistan’da, Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Uzak Asya’da Cerattepe’de, yaşadığımız acıların tarifini kim yapabilir? Ne uğruna bütün bunlar? Doymak bilmez, vahşi, acımasız 2 ayaklı yaratıklar yüzünden. Normal şartlarda 20 milyar insana ev olabilecek dünyanın nüfusu 7,5 milyar.

DSC_9158

Bunun 4 milyarı açlık sınırının çok altında aç, sefil, işsiz, günde 1 doların altında yaşamak zorunda. 3 milyarı yoksulluk sınırları içinde.. Dünyanın kaymağını yiyenlerin toplam sayısı 35 milyon!. Bunların çoğu madenci, petrolcü, ihracatçı, ithalatçı, emek sömürgecileri…

Cerattepe, 80 yıllarda madenciler tarafından keşfedildi. Burada yapılacak madenciliğin adı “Cerattepe Altın madenciliği”ydi. İlk başlarda Artvinliler bayram yapacak oldu. Öyle ya, maden çıkacaktı, Artvinliler zengin olacaktı. Kazın ayağının öyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Çünkü Altın çıkarılan yerde yaşamak imkânsızdı.

Madenciliğin her türü yaşam alanlarını yok ediyordu. Murgul, Damar örneği akılları başa getirmişti. Bir de Artvin’in fiziki coğrafyası “hele bana bir dokunun, üstünüze mezar toprağı olmaz mıyım?” diye açıktan uyarıyordu!. Aklı başında Artvinliler bir araya geldi. 37 ton altın için Artvin’i yok etmek cinayetten başka bir şey değil diyerek 1995 yılında Yeşil Artvin Derneği’ni kurdular. Bu dernek sadece Artvin Merkez’de veya ilçelerinde yaşayan Artvinlileri değil, nüfus kağıdında yani kimliğinde “ Artvin” yazan herkesin derneğiydi.

DSC_9711A1A

Bu yıllarda birlik beraberlik üst sevideydi. Artvinliler, Artvin’i tercih ediyordu. Maden şirketleri neye uğradığını şaşırdı. Bu şirketler global emperyalist, sömürgeci şirketlerdi. Artvin Halkı bunları artık tanımıştı. Hukuki ve demokratik haklarını en üst seviyede en güzel şekilde kullanıyorlardı. Aslında Cerattepe’nin kimsenin savunmasına ihtiyacı yoktu. Cerattepe duruşuyla, varlığıyla,

Artvin’e ülkemize ve dünyaya sunduğu tabiat nimetleriyle, kucağında bir bebek gibi tuttuğu, emzirdiği Artvin’i göstererek kendisini savunuyordu… Cerattepe diyordu ki;

“Sayın Hakim, Benim adım Cerattepe… Bilirsiniz tepe olmanın zorlukları vardır. Bizim başımızdaki fırtınalar çok ağır olur. Ben bu fırtınalara karşı koyabilmek için, bir çok enstrümanlar geliştirdim. Ayakta durmak zorundayım. Çünkü kucağımda benim için bir bebek bir şehir var. Eğilirsem bu şehir düşer, ölür.

DSC_9220

Ormanlarımla heyelanları tutarım. Fazlalık suyu ağaç gövdelerine veririm. Kökleriyle yer altında ağlar örerim. Bu ağaç kökleri aynı zamanda içme suyunun arıtmasını yapar. Yer altında ne varsa benim iç organlarımdır. Siz ona maden diyorsunuz. Altın, bakır, gümüş, çinko diyorsunuz. Ben, kalbim, ciğerim, böbreklerim, kanım diyorum. Yani ister yerüstünden ister yer altından bu organlarıma hücum ederseniz ben ölürüm. Ben ölünce Artvin ölür. Asırlardır, bu doğayı, ağaçları, kuşları, insanları, kurdu, kuşu, kelebeği, karıncayı yaşatmak için yaşıyorum.

Eğer ille de senin ciğerini, kalbini sökeceğiz, böbreklerini alacağız diyorsanız siz bilirsiniz. Ama bunun vebali çok büyük olacak. Ben doğanın bir parçasıyım. Sanmayın ki kimsesizim. Sanmayın ki sizden korkarım. Sabrımın da bir sınırı var elbet. Kendimi onaramayacak hale gelirsem, can havliyle çok büyük bir zarar verebilirim. Oysa ben öldürmeye değil yaşatmaya programlanmış, öyle yaratılmışım.

Sayın hakim; Bu kadar nankörlük nasıl olur anlamıyorum. İnsanların bütün ihtiyaçlarını karşılıyorum, pisliklerini filtre edip tekrar temiz olarak sunuyorum. Oksijenlerini, sularını, yemeklerini ben veriyorum.

Ağaçlarımdan beşik yaparsınız, Toprağımdan buğday, ekmek alırsınız. Sonsuza kadar mezarınızı veririm. Çiçek olurum, nektar, bal olurum. Hep veririm. Bana bir tohum veriyorsunuz, ben size karşılıksız bin veriyorum. Geçmişinizi geleceğinizi bana borçlusunuz. Bugüne kadar çok kötülük yaptınız. Bir gün olsun şikâyet etmedim. Ama şimdi ölüm fermanımı yazmak istiyorsunuz.

DSC_9093

Beni kaybetmekle siz kendinizi, geleceğinizi, geçmişinizi kaybedeceksiniz. Buna ayağına kurşun sıkmak derler ya ben kafanıza kurşun sıkıyorsunuz derim. Çünkü ben Artvin’in beyniyim, başıyım. Bana vurulacak her kazma kafanıza vurulmuş balyozdur. Kalem senin elinde hakim bey, kıracaksan kır.

Ama beni en çok üzen bir şey var. Onu söyleyip bitireceğim: hani balta ağaç hikâyesi var. Balta ağacı kesiyor, keserken dalga geçiyor. Canın acıyor mu ağaç, Ağaç cevap veriyor. Benim canımı sen değil, beni kesmeni sağlayan, buna alet olan benim dalımdan yapılmış sap acıtıyor!.. Bunun anlamını bilir misin sen hakim bey!..

Fotoğraflar: Sami Özçelik, Tekin Üstündağ

(Devam edecek..)