CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, FETÖ’cü olmakla suçladığı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında Manisa Savcılığına suç duyurusunda bulundu.

Özgür Özel’in delilleriyle birlikte Manisa Cumhuriyet Savcılığına verdiği suç duyurusu dilekçesi şöyle:

ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Gönderilmek Üzere

MANİSA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

Ş İ K A Y E T Ç İ                      : Özgür ÖZEL

                                               CHP TBMM Grup Başkanvekili – TBMM/ANKARA

Ş Ü P H E L İ                           : Süleyman SOYLU

                                                 Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı – Bakanlıklar/ANKARA

S U Ç                                       : Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte
örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek,
(TCK 220, 314 ve TMK 3-5. Maddeler)

A Ç I K L A M A L A R            :

15 Temmuz 2016 tarihinde Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen hain darbe kalkışmasındaCumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükümet ile demokratik sivil yaşamın tüm unsurları ve aziz yurttaşlarımız hedef alınmıştır.

Şahsım ve partim, FETÖ’nün laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi ve devletimizin Anayasal düzenini yıkmaya/değiştirmeye yönelik planlı ve örgütlü hareketlerinin bulunduğu, ‘‘F Tipi’ örgüt’’ yapılanması ile devleti ele geçirme çabası içinde oldukları, buna dair toplumsal, sosyal, ekonomik ve idari tüm koşulları yönetme/yönlendirme gayesini takip ettiklerini belirterek sayısız kez tüm adli ve mülki makamlar ile yurttaşlarımızı uyarmış; TBMM kayıtlarında da bulunan Araştırma Önergeleri, Genel Kurul ve Komisyon konuşmaları, Gensoru önergeleri, yazılı ve sözlü soru önergeleri ile de somutlaştığı üzere örgütle siyaset kurumu dâhilinde mücadele etmiş ve bu örgütün tarihsel hasmı haline gelmiştir.

Fethullahçı Terör Örgütü’nün yapılanması, işleyişi ve mensupları hakkında özellikle 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren gerek yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar gerekse kamuoyunda yer alan diğer bilgi belgelerle de açıkça malum olduğu üzere; FETÖ son derece sinsi ve planlı hareket eden, özellikle ‘kripto’ve ‘mahrem imam’tabir edilen üyeleri ile hemen her kurum ve kuruluşa sızmaya gayret eden, bu uğurda kimlik ve kişilik değişimlerini mübah gören, takıyyeyi amaca giden yolda bir hayat felsefesi haline getirmiş bir örgüttür. Bu hususlar daha önce tarafımızca defaatle ifade edilmekle beraber bugün artık tüm kamuoyunun malumudur.

Bu çerçevede; halen İçişleri Bakanı olarak görev yapan Süleyman SOYLU’nun geçmişteki bir takım eylemleri ve ilişkileri göz önüne alındığında örgütle iltisaklı olabileceği, bilerek veya bilmeyerek örgütün planları dâhilinde bir takım iş ve işlemleri gerçekleştirmiş olabileceği hususlarında tarafımızca ve kamuoyunda ciddi şüphelerin oluşması üzerine Cumhuriyetimizin bekası ve milletimizin huzur ve refahı için girişimde bulunma zorunluluğu hâsıl olmuştur.

Şüpheli, halen İçişleri Bakanı olduğundan dilekçemizde izah edeceğimiz hususlar öncelikle TBMM’de 16.12.2017 tarihinde bütçe görüşmeleri sırasında ve daha sonra 22.12.2017 tarihinde kendisi hakkında verilmiş bulunan bir Gensoru önergesinin görüşmeleri sırasında tarafımdan dile getirilmiş, ilkinde 49 dakika ikincisinde ise 22 dakika boyunca eleştirilere yanıt veren şüpheli tarafından bu hususlarda en ufak bir açıklama dahi yapılmaksızın zımnen kabul edilmesi karşısında olayın hukuki/cezai boyutu sebebiyle Savcılık Makamına suç duyurusunda bulunma zarureti doğmuştur.

O L A Y L A R                          :

  • Genel Başkanlık’tan ayrılış ve Abant Toplantıları

Şüpheli Süleyman SOYLU; 6 Ocak 2008’de Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’nda düzenlenen Demokrat Parti4. Olağanüstü Kongre’sinde genel başkanlık yarışına, eski Başbakan Tansu Çiller’in desteğini alarak girmiştir. Çiller’in desteğio dönem köşe yazılarına ve gazete haberlerine de yansımıştır(EK-1). Çiller, Başbakanlığı döneminde 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kapatılacak olan ve kamuoyunda FETÖ’nün bankası olarak bilinen BankAsya’nın açılışını gerçekleştirmiş, başbakanlığı boyunca yine FETÖ’nün eğitim kurumlarından olan İzmir Yamanlar Koleji’nde ve Başbakanlık Resmi Konutu’nda FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen ile defalarca görüşmüş, bu görüşmelerde Gülen’in bazı taleplerini yerine getirdiği ve bazı yasa değişiklikleri için Gülen’in desteğini istediği, Çiller’in basın müşaviri Mehmet Bican tarafından Hürriyet gazetesine 22 Şubat 2016 tarihinde verilen röportajda dile getirilmiştir(EK-2).

Henüz nihai hali kamuoyuyla paylaşılmamış olsa da 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TBMM’de kurulan Araştırma Komisyonu’nun taslak raporunda “Özal’ın beklenmedik ölümü üzerine Süleyman Demirel’in Çankaya’ya çıkması, DYP’nin ve hükümetin başına Tansu Çiller’in gelmesiyle birlikte Fethullah Gülen cemaati DYP içinde önemli mevziler ve mevkiler elde etmiştir. 1990’lı yıllardaki koalisyon hükümetlerinin oluşturduğu siyasi istikrarsızlık FETÖ’nün hem merkez sağ siyasi partiler içindeki etkinliğini ve liderleri nazarındaki meşruiyetini devam ettirmiştir” ifadeleri yer almıştır. Bu rapora da yansıdığı biçimiyle genel başkanlığı döneminde Gülen cemaatinin partide önemli mevziler kazanmasına neden olan Tansu Çiller’in kongrede Süleyman Soylu’yu desteklemiş olmasını, FETÖ’nün örtülü desteği olarak yorumlamak mümkündür.

Soylu, Ocak 2008’de Tansu Çiller’in desteğini alarak seçildiği Demokrat Parti Genel Başkanlığı görevi boyunca “Beyaz Yürüyüş” adını verdiği etkinliklerle çok sayıda kenti dolaşmış, 29 Mart 2009’da yapılan yerel seçimlerde yüzde 3,84 oy alarak 148 belediye başkanlığı, bin 148 belediye meclis üyeliği ve 45 il genel meclisi üyeliği kazanmıştır. Soylu, 30 Mart 2009 günü, yerel seçimlerden bir gün sonra yaptığı açıklamada, genel başkanlığı bırakma kararını iletirken, Genel İdare Kurulu’nu toplantıya çağıracağını, partinin yetkili kurulları talep etse de genel başkanlığa devam etmeyeceğini ifade etmiştir(EK-3).

Partinin yetkili kurullarının çağrılarına kulak asmayacağını belirten Soylu, buna karşın 16 Mayıs 2009 tarihli Demokrat Parti kongresinde genel başkan adayı olmuştur. Bu süre içinde Soylu’nun Genel İdare Kurulu üyeliğine getirdiği ve en yakınındaki isimlerden biri olarak bilinen Vedat Demir’in Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür’e yaptığı ve Övür’ün 2 Nisan 2009 tarihinde köşesine taşıdığı, “DP’de yeni bir yapı oluşturduk. Bu yapı 5 sene, 10 sene önceki yapı değil. Biz bu kadar çok uğraştıktan sonra bu partiyi bırakırsak, tırnak içinde söylüyorum DP Ergenekoncuların rakı masalarına meze olur…” sözleri dikkat çekici olduğu kadar, Soylu’nun genel başkanlık adaylığı sürecinde etkili olmuştur(EK-4).

Soylu, 16 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirilen 5. Olağanüstü Kongre’de yine eski Başbakan Tansu Çiller’in desteğini almış, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise yarışta Hüsamettin Cindoruk’u desteklemiştir.  Kongre, yazılı basında “Demirel-Çiller hesaplaşması” olarak haberleştirilmiş, üç adayın yarıştığı kongrede Soylu cephesi, Cindoruk’u 28 Şubat çizgisini savunmak ve Ergenekoncu olmakla itham ederken, Cindoruk cephesi de Soylu’yu ‘‘Gülen cemaatine yakın durmakla’’ suçlamıştır. Soylu ise Gülen cemaati eleştirilerini, “Bu çok ayıp” ifadeleriyle geçiştirmiştir(EK-5).Üçüncü tur oylamanın sonunda Genel Başkanlığa Demirel’in desteklediği Cindoruk seçilmiştir.

Mayıs 2009 tarihli kongrede Genel Başkanlık görevinden ayrılmak durumunda kalan şüpheli;Fethullah Gülen’in Onursal Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın oluşturduğu Abant Platformu toplantılarına katılmaya başlamış, burada örgütün sivil yapılanması ile ilişkisini geliştirmiştir(EK-6). Şüpheli, Abant Platformu’nun 19 Haziran 2009 tarihli toplantısında, “Demokratik ülkelerde kısıtlamalar istisnadır, ama Türkiye’de hürriyetler istisnadır. Bu siyasetle, sivil toplumla, ortak akılla halledilebilir. Türkiye’de mevcut siyasi partilerin yapısı bunu becermeye ehil değildir, ilkeldir siyasi partiler. Türkiye ne parti içi demokrasiden ne de ön seçimden haberdardır. Türkiye tercihli sistemle mutlaka tanışmalıdır. Türkiye’de en önemli meselelerden bir tanesi siyasi partilerin finansmanıdır. Yetenekli insanları yapınızın içine sokmadığınız için siyasi partilerde sıkıntı çekiliyor ifadesini kullanarak, finansman konusuna değinmiş ve örgütün siyasi partilerde sıkıntı yaşamaması için –adeta kendisini işaret ederek- yetenekli insanları örgüt yapılanmasına sokmaları gerektiğini vurgulamıştır(EK-7).Farklı kesimlerden birçok isim bu toplantılara davet edilmek ve katılmakla birlikte, şüpheli bu toplantılara defalarca katılmış, burada yaptığı konuşmalarda toplantıları FETÖ’nün de ifade ettiği gibi ‘Eğitim-öğretim faaliyeti olarak gördüğünü’ açıklamıştır. (EK-8). Şüphelinin Abant toplantılarına katılmaya başlamasından hemen sonra tam da bu ‘finansman sorunu’ ile doğrudan ilgili olarak partisinin karşı çıktığı bir Anayasa değişikliği referandumunda –kaynağı belirsiz olan- destek gezilerine (Demokrasi Buluşmaları) başlamıştır.

  • 12 Eylül 2010 Referandumu

12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen Anayasa referandumu; Fethullahçı Terör Örgütü’nün devleti ele geçirerek paralel devlet yapılanmasına olanak sağlayan en kritik adımdır. O kadar ki; FETÖ elebaşısıPensilvanya’dan gönderdiği mesajlarında ‘‘ölülere bile oy kullandırtmayı’’ müritlerine hedef göstermiştir. Referandum ile öncelikle yargı ele geçirilmiş ve HSYK’de neredeyse tam egemenlik kurulmuştur. HSYK’nin ele geçirilmesine müteakip ‘‘kumpas davaları’’ başlamış, dizayn edilen yargı ile devletin kritik makamlarında bulunan kişiler derdest edilmiş, boşalan makamlara ise Fethullahçı Terör Örgütü mensupları yerleştirilmiştir. Yerleştirilen bu kişiler 15 Temmuz 2016 tarihinde hain kalkışmayı gerçekleştirmiştir.

2009 yılına kadar iktidara muhalif bir kişilik olarak Demokrat Parti’de siyaset yapan; bu partinin Genel Başkanlığında bulunduğu süreçte sayısız kez dönemin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN başta olmak üzere siyasi iktidara küfür denilebilecek düzeyde ağır hakaretlerde bulunan şüpheli, aktif siyasetten ayrılmak zorunda kalmışken tam da 2010 referandumunda (Tam da Abant toplantılarına katılıp ‘Yetenekli insanları yapınızın içine sokmadığınız için siyasi partilerde sıkıntı çekiliyor’ sözlerini sarf ettikten sonra)Adalet ve Kalkınma Partisi ile yollarını kesiştirmiş, referandum sürecinde Anayasa değişikliklerinin en hızlı savunucusu olmuş ve kendisini Adalet ve Kalınma Partisine de kabul ettirmiştir. Anayasa değişikliklerini desteklemenin, tek başına bu örgütle iltisaklı olunduğunu ifade etmeye yetmeyebileceği, saf duygularla ya da aldatılmak suretiyle bu referandumda FETÖ’nün istediği şekilde hareket edilmesinin de muhtemel olduğu düşünülebilir. Ancak referandum sürecinin şüpheli için bir kırılma noktası olduğu, bu süreçte keskin bir biçimde saf değiştirdiği, mensubu olduğu Demokrat Parti’nin kararlarına rağmen inatla referandum sürecinde Anayasa değişikliklerinin kabulü için çalışma gösterdiği, bu değişimin tam da FETÖ’nün siyasi taktikleriyle benzeşmekte olduğu gözetildiğinde şüphelinin bu davranışı önem arz etmektedir.

  • ‘Demokrasi Buluşmaları’ ve Finansman Sorunu

Şüpheli referandum sürecinde 50 ilde ‘Demokrasi Buluşmaları’ ismiyle FETÖ’nün amaçları doğrultusunda çalışma yapmıştır. 40 arkadaşı ile yaptığını belirttiği bu ziyaretler ciddi bir maddi kaynak gerektirmektedir. Bu durum tarafımızca ifade edildiğinde şüpheli, bir takım isimler sayarak sıradan yurttaşların kendisine 400 TL- 500 TL gibi miktarlar verdiğini ve referandum gezilerini bu parayla organize ettiğini beyan etmiştir. Ancak partisinin referandumda karşı görüşte olduğu ve aktif siyasi bir görevi de olmadığı gözetildiğinde şüphelinin referandum çalışmalarının kaynağı belirsizliğini korumaktadır. Şüpheli bu süreçte finansmanını nereden sağladığını somut biçimde açıklayamamış, kaynağını ortaya koyamamıştır. Referandum için ölülere bile oy kullandırılmasını isteyen FETÖ elebaşının bu süreçte kendi çıkarları doğrultusunda çalışma yapan kişi/kurumlara kaynak yarattığı kamuoyunca bilinmektedir. Bu nedenle şüphelinin referandum finansmanının FETÖ olduğu konusunda ciddi şüpheler mevcut olup soruşturmaya muhtaçtır.

Şüphelinin Demokrat Parti Genel Başkanlığı görevini bıraktığı 16 Mayıs 2009 tarihinde, parti kasasında sadece 30 TL bulunduğu, göreve başladığı Ocak 2008’de parti kasasında bulunan 12 milyon TL’yi harcadığı, yaklaşık 3 milyon TL borca soktuğu, Yeniçağ gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar’ın köşesinde konu edilmiş (EK-9), partinin genel saymanı Özden Özbilun’un da Soylu dönemine ilişkin şikayetlerini 81 il başkanına Soylu’nun alışverişlerini ve mini bar ücretlerini parti kasasından yaptığını içeren bir şikayet mektubu gönderdiği kamuoyuna yansımıştır (EK-10).  Hal böyle olunca şüphelinin Demokrasi Buluşmaları’nın finansmanını kendi cebinden karşılamış olma ihtimali de bulunmamaktadır.

  • Demokrat Parti’den İhraç Süreci

Kaldı ki, şüpheli bu davranışı sebebiyle partisinden ihraç edilmiştir. İhraç gerekçelerinin tartışılması sırasında ilk sırada şüphelinin parti kararına rağmen FETÖ ile Anayasa değişikliğine destek olması, Demokrat Parti’yi FETÖ çizgisine getirmesi iddiaları gelmektedir(EK-11). Şüpheli, Demokrat Parti’den ihracını da ilk olarak FETÖ güdümündeki Zaman gazetesine “Despotik darbeci mantığı reddettiğim için ‘evet’ diyorum. Yıllarca bu ülkeyi bu anlayışla idare ettiler. Benden olmayanı ötekileştirme anlayışını benimsediler. 12 Eylül 2010’da beni partiden ihraç eden zihniyet tasfiye edilecektir. Anlıyorum ki bu hayır misyonunun kurucu babası malum sokağında rahat etmiştir. Bir parti tüzüğünü yazmayı dahi beceremeyen ve defalarca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan ihtar alan anlayış beni ihraç etmiştir. 12 Eylül’den sonra da 27 Mayıs’ın zihni takibini gerçekleştiren bu anlayıştan hesap sorulacaktır” sözleriyle değerlendirmiştir. (EK-12)

Şüpheli, ihraç kararından bir süre sonra 1 Eylül 2010 günü Trabzon Grand Zorlu Hotel’de yaptığı konuşmada, Demokrat Parti’nin bizim ihracımızla ilgili aldığı karar, 1991 iktidarıyla başlayan tarihi kırılmasının son tezahürüdür. Demokrat Parti misyonunu, paralel devletin ve derin yapının hizmetine sunanların ne kadar cüretkâr olduklarının ispatıdır. Genel Başkan olduğumuz günlerde, Ergenekon Örgütü’nün ne denli kuşatıcı olduğunu ve Demokrat Partiyi ele geçirmeye hevesli olduğunu anlattığımızda bizi anlamayanlar ve anlayamayanlar vardı. Bizi o gün anlamayanlar, DP’yi ele geçirenlerin öncelikle Silivri’ye gönderdiği mesajlardan şüphelendiler. Hele Silivri ile Yassıada’nın aynı yargı eşitliğine sahip olduğunu söylediklerinde, Yassıada’daki zulmü hafifleştirip, onu bir terör örgütü davasıyla aynı kefeye koyduklarında anlamışlardır sanırım” sözleriyle FETÖ tarafından o dönemde sıklıkla kullanılan Ergenekon Örgütü ifadesini kullanmış, kumpas yargılamasını sahiplenmiştir(EK-13).

  • FETÖ-Ergenekon Kumpas Davaları

Davacının FETÖ ile yakınlığını ortaya koyan bir diğer husus ise örgütün kumpas davaları sırasında dönemin iktidarının dahi zaman zaman temkinli yaklaştığı operasyonlara karşı açık destek vermesi ve sahip çıkmasıdır. Şüpheli katıldığı program ve etkinliklerde “Milletim adına, çocuklarım adına geleceğim adına savcı Zekeriya Öz’e müteşekkirim” ifadelerini kullanmış; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP’lilerin FETÖ karşıtı söylemlerine karşı ‘‘Türkiye’yi yönetenleri uyarmıştır.’’ Şüpheli bu açıklamalarında;

“Bir taraftan Sayın Bahçeli, Fethullah Gülen hakkında diğer taraftan İsa Gök yine Fethullah Gülen ve onunla birlikte hizmette bulunan insanlar hakkında ipe sapa gelmez, bir merkezden yönetildiği apaçık olan açıklamalarda bulunuyorlar. Bunun tesadüf olduğunu bana kimse söylemesin.

Buradan Türkiye’yi yönetenleri uyarıyorum, bu aynen 28 Şubat gibi, 12 Eylül öncesi gibi büyük bir senaryodur. Derin devlet bütün ama bütün her şeyiyle beraber harekete geçmiştir.

Bütün dünyanın üzerinde ittifak ettiği, dünyanın her noktasında okullarıyla eğitime yaptığı seferberliği hem diyaloğa hem dinler arası bir şekilde uzlaşmayı sağlayacak nefreti ortadan kaldırmaya çalışacak mümtaz bir şahsiyete saldırı vardır. Bu saldırının sebebi Fethullah Gülen değildir aslında Türkiye’de mazlum insanlar ilk defa iktidara gelmektedirler.

Hakkında bütün dünyanın övgüler düzdüğü, aslında bütün memleketimizin minnettar olması lazım gelen bir anlayışa çirkin bir saldırıya muhatap olmamak lazım. Fakat insanın içi hazmetmiyor. Ömründen tek bir dikili ağacı olmayan insanlar, Allah rızası için bu ülkenin her noktasına Diyarbakır’dan Edirne’ye kadar dünyanın her noktasında Afrika’dan Asya’ya kadar Balkanlara kadar Amerika’ya kadar her noktada bu milletin temel değerlerini dünyayla birleştirmeye çalışan bir anlayışa şiddetle saldırıyorlar. Benim bunu bakınız açık söylüyorum, Müslümanlık adına, Anadolu insanı adına, Türklük adına milliyetçilik adına, bu ülkenin geleceği adına kabul etmem mümkün değildir.”(EK-14)

Şüpheli,FETÖ’nün firari Savcısı Zekeriya Öz ile ilgili bir başka beyanında ise şu cümleleri kullanmıştır;

“Türkiye’de 4 yıldan beri hiç kimsenin cesaret edemediği, daha önce cesaret edilip bunu canıyla ödeyen insanlardan sonra bu iş için adım atan bir kişi çıktı ve arkadaşlarıyla beraber çıktı, evet siyasi irade de bunun arkasında oldu, bunun da hakkını teslim etmek lazım ama Türkiye’de olmayan olması hiç birimiz tarafından hayal edilmeyen hepimizin siyasi ve ülkenin geleceğiyle ilgili beynimizi formatlayabileceğimiz, bizi yeni bir alana doğru çekti. Bu ülkenin de haksızlık yapan insanlarının haksızlığının yanına kar kalmayacağını, bir tek adam bir işportacının oğlu, ortaya koydu. Bu ağırlarına gitmiş olabilir. Ankara’da müsteşar yardımcılığı yaparken Ankara’da orada bürokraside bulunurken elbette her hükümete kuyruk sallarken bu adamın aldığı riski, Zekeriya Öz’ün aldığı riski veya onu arkadaşlarının aldığı riski bunlar almadılar.”(EK-15)

Şüphelinin bu kapsamda birçok konuşma ve paylaşımı söz konusu olup yukarıdakiler yalnızca örnek olarak sunulmuştur. Savcılık makamınca geçmişe dönük yapılacak araştırmada şüphelinin örgüt yönetici ve mensuplarına dair övgü, takdir ve destek beyanları dosyaya kazandırılacaktır. Şüpheli, geçmişteki bu konuşmalarının sosyal medya başta olmak üzere çeşitli mecralarda paylaşılması üzerine önce bunları ‘‘FETÖ’nün dolaşıma soktuğunu’’ iddia etmiş; ardından kendi dailymotion hesabında yer aldığının belirtilmesi üzerine hesabını kapatmıştır(EK-16).

  • Adalet ve Kalkınma Partisi’ne Geçiş

Şüpheli, 12 Eylül 2010 referandumunu ile adeta planlı şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakınlaşmış, 5 Eylül 2012 tarihinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yakasına Adalet ve Kalkınma Partisi rozeti takılmıştır. Soylu, üye olduğu törende, “Bu ülkenin savrulan çocuklarını bu hizmet kervanına davet eden Sayın Başbakan’dan Allah razı olsun. Esas evime geldim”ifadelerini kullanmıştır(EK-17). Soylu’nun Demokrat Parti’de Genel İdare Kurulu üyeliğine getirdiği akademisyen Vedat Demir de Soylu’nun Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçişine ilişkin bir internet sitesine verdiği demeçte, “Büyük siyasi oluşumlara Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Süleyman Soylu’nun da bu siyasi oluşumda olması daha da güç katacaktır. Türkiye’de güçlü siyasi merkezi AK Parti temsil ediyor. Burada siyasi çalışma alanı bulması bizim açımızdan, siyasi çalışma arkadaşları olarak söylüyorum onur vericidir ve Türkiye’ye katkı sunacağına inanıyorum. Çünkü biz uzun süredir birlikte demokrasi mücadelesi için çalıştık”sözleriyle değerlendirmiştir.(EK-18)

Soylu, partiye üye olduktan sonra önce MKYK üyesi, ardından genel başkan yardımcısı görevlerini üstlenmiş, daha sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak hükümete girmiş, Ağustos 2016’da İçişleri Bakanı olmuştur.

  • Vedat DEMİR

Vedat DEMİR isimli akademisyenin, 15 Temmuz gecesi, daha sonradan güvenlik güçlerince ele geçirilen WhatsApp ya da ByLock yazışmalarında, “Hocam, bu darbe başarılı oldu, olmazsa eğer hepimiz perişan olduk” sözlerini kullandığı, bu nedenle 3 Ağustos 2016 günü tutuklandığı basında yer almıştır(EK-19).Vedat Demir, olağanüstü hal ilanının ardından hükümete verilen yetki çerçevesinde 4 Eylül 2016 tarihli Kanun Hükmünde Kararname’nin ekinde akademisyenlikten FETÖ ile iltisaklı olmak suçlamasıyla ihraç edilmiştir(EK-20).Geçmişte şüphelinin Genel Başkan olmasına müteakip Demokrat Parti Genel İdare Kurulu’na alınan Vedat DEMİR, daha yakın bir süreçte ise şüphelinin İçişleri Bakanı olmasından bir süre sonra 18 Şubat 2017 günü tahliye edilmiş, iktidara yakın Sabah gazetesi de bu tahliyeyi “skandal tahliye” ifadesiyle haberleştirmiştir(EK-21).

Bu hususlar tarafımızca dile getirildiğinde ise şüpheli TBMM Genel Kurulu’nda bazı itiraflarda bulunmuştur. Şüpheli konuşmasında; “Vedat Demir, Yeni Asya cemaatine intisaplıdır. Yıllarca beraber siyaset yaptık. Ben Vedat Demir’i ilçe başkanı olduktan sonra görmedim. Vedat’ı akademisyen diye 2008 yılında Demokrat Parti’nin Genel İdare Kurulu’na ben aldım, doğru. Doğumundan itibaren anti FETÖ’cüdür. 2010’da biz referanduma çalışmaya başladık mı? 40 kişi bir araya geldik. Herkese uyarılarda bulundum. Vedat’a dedim ki, ‘Bu Zaman gazetesi aleyhine ve Ekrem Dumanlı’nın aleyhine konuşmayacaksın’. Ne zamanki Vedat Amerika’ya gitti… Vedat orada Fetullah Gülen’in cemaatine intisap etti. Ne zaman Türkiye’ye geldiğini, ne zaman içeriye girdiğini, ne zaman içeriden çıktığını… Hiç beni ilgilendirmiyor. Babam olsa, FETÖ’yle ilişkiliyse gereğini yapmazsak namerdiz” ifadelerini kullanmıştır. Dolayısıyla yukarıda ifade ettiğimiz üzere referandum sürecinde FETÖ ile yakınlaştığını ve hatta yakınındaki isimlere ‘Zaman gazetesi aleyhine ve Ekrem Dumanlı’nın aleyhine konuşmama’ uyarısı dahi yaptığını kendisi beyan etmiştir. Bu durum da gerek siyasi gelecek planlaması ve gerekse Demokrasi Buluşmaları’nın finansmanı konusunda şüphelinin FETÖ ile bir ortaklık içinde bulunduğunu göstermektedir. Zira bir kişinin bu tip uyarılarda bulunması ancak bu şekilde izah edilebilir.

  • Fethullah Gülen ile Görüşme

16.12.2017 tarihli TBMM Genel Kurulunda; bütçe görüşmeleri sırasında, şüphelinin ‘‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ne katıldığı günden aylar önce, şubat ayında Vedat DEMİR ilePensilvanya’ya gittiği ve Fetullah Gülen’le konuştuğunun’’ iddia edildiğini kürsüden dile getirerek çıkıp bu konuda açıklama yapması gerektiği ve eğer bunu reddederse tarih vererek o tarihte kendisinin nerede olduğunu ispatlamasını isteyeceğimibelirtmeme karşın,  şüpheli o gün yaptığı 49 dakikalık konuşmasında bu konuda bir açıklama yapamamıştır.

18 Aralık 2017 tarihli BirGün, Cumhuriyet, Sözcü ve Hürriyet gazeteleri aracılığıyla Bakan Süleyman Soylu’ya “Gensoru gününe kadar ya cevap ver ya da istifa et” çağrısında bulunmama(EK-22), 18 Aralık 2017 tarihinde TBMM Basın Toplantı Salonu’nda düzenlediğim basın toplantısında da, “Önümüzdeki hafta gensoru gündeme gelene kadar, bu konuyu Soylu açıklığa kavuşturmaz, gerçekleri itiraf etmezse Vedat Demir’le ilişkisi üzerinden yeni bilgi ve belgeler ortaya çıkacak” ifadesinde bulunmama karşın resmi ya da özel hiçbir açıklama yapmamıştır.

Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Müdürü Kazım Güleçyüz de, Bakan Soylu’nun Vedat Demir için kullandığı “Yeni Asya cemaatine mensup” sözleri üzerine gazetenin internet sitesinden yayımladığı 13 dakika 41 saniyelik videoda, “Vedat Demir, Yeni Asya içerisinde yetişmiş olan bir arkadaşımız, çocukluğundan beri tanırım. Soylu’nun Demokrat Parti Genel Başkanı olduğu dönemde yakın ekibindendi. Her cemaat içerisinde bir takım iç sıkıntılar olabiliyor. O sıkıntılar çerçevesinde Vedat da bir sıkıntının içerisine girdi, bunu tezahür ettirmeye başladı. Biz kendisiyle çok konuştuk. Sabır tavsiye ettik, telkin ettik maalesef o dönemde biraz hissiyatı galip geldi kendi tercihi istikametinde bir yol tutturdu. Yapmış olduğu bir takım şeylerin tokadını yiyor” sözleriyle Vedat Demir’in Soylu ile ilişkisini ve başka istikametlere saptığını açıkça belirtmiştir(EK-23).

Bunun üzerine 22.12.2017 tarihli Gensoru görüşmelerinde TBMM Genel Kurul kürsüsünde şüpheliye dönük olarak “Fetullah Gülen’le görüştün mü? Kaç kez görüştün? Hangi tarihlerde görüştün? İlişkin nasıl başladı, nasıl devam etti, bittiyse nasıl bitti? Ve Şubat aylarının ilk günlerinde, 4 Şubat 2012 günü Fetullah Gülen’le bir görüşme gerçekleştirdin mi? Yanında Vedat Demir var mıydı? Vedat Demir senin yanında ya da sensiz, ayrılarak sana tuhaf gelen, şüphe yaratacak bir görüşme yaptı mı?’’ sorularını yöneltmeme karşın 22 dakikalık konuşmasının herhangi bir yerinde bu konuya açıklık getirememiştir.

15 Temmuz hain darbe girişiminden üç gün önce bir akademisyen olan Adil Öksüz’ün darbeyle ilgili belgeleri, talimatları okutup, üfletip, onay alıp gelmesine benzer biçimde bir başka akademisyen Vedat Demir’in 7 Şubat 2012’de MİT’e yapılan FETÖ operasyonundan üç gün önce Gülen ile görüşmüş olması halinde örgütün işleyişine dair çok önemli bir benzerliğin söz konusu olacağını belirterek ‘‘Vedat Demir’in, sizin yanınızda ya da sizin yanınızda olmadan, yapılacak olan Hakan Fidan operasyonunun bilgisini, belgesini, müsaadesini almaya gitmiş, bilgiyi, belgeyi okutmuş ve geri getirmiş olabilir mi? Eğer böyle bir kumpasın sanığı durumuna düşmek istemiyorsanız tanıklığınız değerlidir sayın Bakan.ifadelerini kullandım. Ancak şüpheli bu konudaki bilgi ve görgüsünü açıklamama tavrını sürdürmeye devam etti.

Her ne kadar 23 Aralık 2017 Cumartesi günü akşam saatlerinde internethaber.com isimli internet sitesinde bir pasaport ve bir fotoğraf yayınlanarak “4 Şubat 2012 günü Fetullah Gülen’le görüşme gerçekleştirdin mi” soruma yanıt verildiği belirtilse de bu fotoğrafın bizzat şüpheli tarafından paylaşılmamış olması, aradan günler geçmesine rağmen şüpheli tarafından herhangi bir açıklamanın yapılmamış olması, o tarihte nerede olduğunu belgeleyememiş olması ve hali hazırda bu konuda halen bir açıklama yapmamış olması karşısında şüphelinin 7 Şubat 2012 MİT operasyonu öncesi Fethullah Gülen ile görüşme yaptığı (ya da yapılan bir görüşmeye katıldığı/tanıklık ettiği) kanaati tüm kamuoyunda yer etmiştir.

Bu haber ile pasaport bilgileri ve fotoğraf İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun resmi twitter hesabından paylaşılmamış. Şüpheli, kendi resmi hesabından 23 Aralık tarihli twitter paylaşımında pasaport bilgileri ve fotoğrafı kullanmayarak, “Kendi sus pus, ulakları devam ediyor. Bu sefer yalanı servis ettikleri ulak kayaya çarptı. Pensilvanya dediler Umre çıktı. Bilinçaltı mı gaf mı?” paylaşımında bulunmuş.Pasaport bilgileri ve fotoğraf Soylu’ya yakın trol hesapları tarafından paylaşılmıştır. Aynı saatlerde sosyal medya platformu twitter üzerinden tamamı robot hesaplar vasıtasıyla “Kösele Surat Özgür Özel” isimli bir trend yaratma operasyonu yapılmak istenilmiş, yapılan paylaşımların tamamında mantıksız cümleler kurulduğu, bazı kelimelerin arka arkaya getirilmesi vasıtasıyla tamamen robot hesaplar üzerinden bir algı yaratılmak amaçlandığı görülmüştür.  Twitter üzerinden yapılan araştırmada bir ara trend listesinde 7’nci sıraya kadar yükselen paylaşım için yaklaşık 5 bin robot hesaptan twit atıldığı belirlenmiştir.(EK-24). Yani şüphelinin iddialara yanıt verememesinin yanı sıra; kendisine ait olduğu iddia edilen pasaportun başka hesaplar tarafından kaynağı belirsiz şekilde sosyal medyada dolaşıma sokularak, iddialara doğrudan cevap vermeden yalanlama yönünde bir algı operasyonu yapılmaya çalışılması da durumun vahametini ortaya koymaktadır.

Şüpheli adına paylaşılan pasaport bilgilerinin doğru olduğu ve belirtilen tarihlerde umrede olduğu kabul edilse dahi, bizzat Fethullah Gülen ya da onu temsil eden FETÖ mensuplarıyla görüşmediğini açıklamayacağı gibi; o tarihte görüşmemiş olması, sunduğumuz delil ve kanıtlarla ve TBMM Genel Kurulu’nda defalarcayüzüne sorulmuş olmasına karşın “Fetullah Gülen ile görüştün mü” sorusuna cevap vermeyerek bu görüşmeyi zımnen kabul etmiş olması nedeniyle konu, ceza hukuku açısından tarih tartışmasının dışındadır.

  • FETÖ Gözaltıları – Valilere talimat verilmesi

Şüphelinin Sivas Valisi başta olmak üzere çeşitli il valilerine telefon açarak “Gözaltına aldıklarını ben yakinen tanıyorum, bunları savcıya yollamadan bırak, bunlar FETÖ’cü değildir.” gibi talimatlar verdiği, bu yolla FETÖ üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınan bazı kimselerin serbest kalmasını sağladığı iddiaları da 22.12.2017 tarihli TBMM Genel Kurulunda şüpheliye sorulmuş, geçiştirmeye dönük basit beyanlar dışında somut cevaplar sunamamıştır. İddialar tüm kamuoyunda konuşulmakta/tartışılmakta olup FETÖ ile mücadelede zafiyet iddialarının yaygınlaştığı bu süreçte araştırılması gereken hususlardır.

Anayasamızın 83. Maddesi; ‘‘Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.’’ hükmünü amirdir.

Ancak bu hüküm soruşturma kapsamında delil toplanmasını ve diğer soruşturma işlemlerinin yapılmasını engellememekte, aksine soruşturma yürütülmesine cevaz vermektedir.

Şüphelinin halen İçişleri Bakanı olması sebebiyle kendisini arındırmak için makam ve mevkisini kullanarak bazı delilleri karartabileceği, bazı gerçek dışı deliller yaratabileceği ve hatta resmi/özel belgeleri tahrif dahi edebileceği de göz önüne alındığında delillerin acilen toplanması ve şüphelinin pasaport ve uçuş kayıtları başta olmak üzere olayı aydınlatabilecek bilgi/belgelerin bir an önce elde edilmesi gerekmektedir.

Yukarıda izah ettiğimiz üzere FETÖ, sinsi hareket etmeyi en iyi şekilde başaran, her kılığa giren, her kurum ve kuruluşa sızabilen hain bir terör örgütü olarak diğer örgütlerden bu yönüyle farklılık göstermektedir. Milletimiz bu gerçekliği maalesef acı kayıplar vermek suretiyle tecrübe etmiş, bu uğurda şehit ve gazilik mertebelerine erişmiştir. Şüphelinin, son on yıllık eylemleri incelendiğinde gözle görülür şekilde açıklanmaya muhtaç, ciddi şüphe uyandıran hareketlerde bulunduğu açıktır. Bugün yukarıda izah ettiğimiz eylemlerden yalnızca birine benzerlik gösteren, şüphelinin onda biri kadar dahi FETÖ iltisakı olan kişiler soruşturulmakta, saf duygularla mı yoksa planlı ve bilinçli olarak mı örgütle yakınlık kurdukları ve ilişkili olup olmadıkları araştırılmaktadır.

Hal böyle iken, belki bilerek belki kendisinin de haberi olmadan şüphelinin FETÖ’nün Cumhurbaşkanı Erdoğan yerine hazırladığı bir projenin unsuru olma ihtimali ve kuşkusu kamuoyunu derinden sarmıştır. Hele hele bu kişinin İçişleri Bakanlığı makamında bulunması devletimizin ve milletimizin bekasını önemli ölçüde tehdit etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı görevini yürüten birinin bu tür ilişki ve iltisaklarıyla gündemde olması, açıklanamayan bir takım hareketlerin odağında yer alması kabul edilemez. Bu kapsamda TBMM’de olayın siyasi boyutu gereği gensoru önergesi sırasında bu iddialar bir nebze de olsa tartışılmıştır. Ancak hukuki ve cezai boyut Savcılık ve Mahkemelerin sorumluluğu dâhilindedir.

Bu nedenlerle; Fethullahçı Terör Örgütü ile iltisaklı olabileceği, mahrem imam ya da kripto tabir edilen kimselerden dahi olabileceği ya da bu kimseler tarafından yönlendirilmiş/yönlendirilmekte olabileceği yönünde ciddi şüpheler bulunan şüphelinin yukarıda belirttiğimiz FETÖ tarafından finansmanı sağlanan ‘Demokrasi Buluşmaları’ isimli çalışmaları yaptığı, FETÖ ile iltisakı sebebiyle Demokrat Parti’den ihraç edildiği, ABD’de örgüt elebaşısı ile görüştüğü ve şüphelinin Adalet ve Kalkınma Partisi’ne katıldığı hususları başta olmak üzere iddia edilen eylemlerin soruşturulması gerekmektedir. Yukarıda anılan 4 Şubat 2012 tarihinde ve bu tarihle sınırlı olmayarak şüphelinin Demokrat Parti Genel Başkanı görevine geldiği Ocak 2008’den günümüze kadar son on yıl içerisinde yapmış olduğu yurtdışı seyahatler ve yurda giriş çıkışlarının da incelenmesi gerekmektedir.

HUKUKİ SEBEPLER                            : Türk Ceza Kanunu, 3713 sayılı kanun, sair mevzuat

DELİLLER                                            : Ekte sunulanlar, hesap dökümleri, banka kayıtları, yurt dışı giriş çıkış kayıtları, pasaport, bilet vb. evraklar, TBMM tutanak ve kayıtları,toplanacak sair deliller.

TALEP SONUCU                                 :
Arz edilen ve resen gözetilecek sebeplerle; şüphelinin yukarıda açıklanan ve tespit edilebilecek sair eylem ve ilişkilerinin soruşturularak, bu kapsamda toplanması gereken delillerin bir an önce toplanması, dinlenebilecek tanıkların dinlenmesi ve yeterli delil elde edilmesi halinde cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmasına karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 26.12.2017

Şikayetçi
Özgür ÖZEL