Rasim Yılmaz
2 Ocak 2018
rasimyilmaz08@hotmail.com
Her yaz Artvin’e gidişimde Artvin’in görmediğim, bilmediğim yerlerini gezer, incelemelerde bulunurum. Hatta gitmiş olduğum bir yere farklı mevsimlerde yeniden gittiğimde inanın ilk gitmiş gibi büyük farklılıklarla karşılaştığımı söylesem abartı olmaz. Artvin ve Artvin doğası öyle bir özelliğe sahip ki; bazen üç-dört mevsim bir arada yaşanabildiği için görmekle, gezmekle bitirilemeyeceğin, ancak yaşanarak görülebilecek bir özelliğe sahip. Okurlarım bilirler, bu gezdiğim ve gördüğüm yerleri ve insanlarının yaşam kültürlerini çoğu kez dergi ve gazetelerde anlatırım.
DE Kİ NORGİYAL’A BEN NİYE GİTTİM!…
Geçtiğimiz 2017 yazında yolum Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı Norgiyal (yeni adı Çakıllar) köyüne düştü. Düştü dedimse de son yıllarda, doğa harikası, “saklı Cennet” diyebileceğimiz, Norgiyal köyünden, arada adlarını hatırlayamayarak atladıklarım olur endişesiyle adlarını saymayacağım ama önemli bazı dostlar edindim. Bu dostlar zaman zaman neden köylerine gitmediğim konusunda bana sitem ediyorlardı.
29 Ağustos 2017 Cuma günü Usot’tan(kendi köyüm) yola çıkıp Ardanuç’tan Metin Öğretmeni (Güney) de yanıma alarak yola devam ettik. Maçalahet (Naldöken), Basa (Yolüstü), Ançkora (Anaçlı, Anç (İncili) köylerinden geçerek Anagert (Cevizli) köyünde yaz tatiline gelmiş olan Güner Ağabey (Yalçın) in evine uğradık. Nejla yengenin kurabiyeleri eşliğinde çayımızı içtikten sonra Güner ağabeyi de aracımıza alıp yolumuza devam ettik.
Önceden kararlaştırdığımız üzere, Samshar (Irmaklar) çatidula sırtlarında Halis Yazıcı Beyle buluştuk.
Samshar ‘dan sonraki yolun stabilize ve kötü olduğu söylemlerinden ötürü yola Halis Bey’in aracıyla devam ettik.
Sıkıntılı bir yolculuktan sonra köye ulaştık. Köyün çıkışındaki Kankliyet sırtlarına kadar giderek vadinin fotoğraflarını çektik. Tekrar geri döndüğümüzde bizi bekleyen dostumuz İsmet Usta’nın evini soracak kimseyi bulamamış olmamız bu köyünde diğer köylerden farkının olmadığını, yani göçten (gönüllü sürgün) fazlasıyla etkilendiğini anlamak zor olmadı. Nice sıcak ilişkilere, acı ve tatlı anılara, onca mutlu yaşamlara tanıklık etmiş olan o güzelim Ahşap evler, çoğunlukla bakımsız, yıkılmaya yüz tutmuş bir şekilde kapılarının kilitli oluşu hüzünlendirdi bizleri.
Neyse ki köyde Bilal Alkan ve köyün damadı Borçkalı Osman Özturna ile karşılaştık. Onlar bize evi tarif ettiler. Daha önceden haberli olduğumuz için bizi İsmet Usta, İlimdar Bey ve Henife kardeşler karşıladılar.
NORGİYAL (ÇAKILLAR) KÖYÜ :
Anlatılanlara göre Norgiyal, çok eski bir yerleşim yeri, ama köy tarihi konusunda sağlıklı bir bilgi yok. Coğrafi olarak çok güzel bir köy. “Gürcü Kolu” diye anılan bu bölgedeki bu köy, geçmişte “begler” in yaşadığı bir köy olarak rivayet olunuyor.
Komşuları : Güney Doğusunda Samshar ( Irmaklar). Doğusunda Petoban (Hisarlı), Güneyinde Anagert (Cevizli), Kuzey Doğusunda Çidil (Bağlıca), Batısında Güdat (Hozanlı), kuzey Doğusunda ise Şavşat’a bağlı Mokta (Savaş) köyleri yer almakta.
Köy, 13 sülaleden oluşuyor. 1980’de hane sayısı 60 iken şimdilerde 14 haneye kadar düşmüş. Yine nüfusu 1980’lerde 300’e yakınken, bugün 60 civarında.
Köyde okur-yazar oranı %100. Okul 1936 yılında imece usulüyle köylüler tarafından yapılmış. Bugün Artvin de müzenin olmadığı düşünülürse bu köyde okul yapıldığında, okulun bir odasının “köy müzesi” olarak ayrılmış olduğunu hatırlatmak anlamlı olacaktır. Bu köyden fazlaca aydın insanın çıkışının kaynağı buralarda aranmalı diye düşünüyorum. Çünkü köyden çok sayıda aydın ve her türden meslek elamanı yetişmiş.
Okul 1991’de kapanmış. Bir süre taşımalı sisteme geçilerek bu köyün çocukları Irmaklar Köyünde eğitime devam etmiş. Ne var ki 2000’li yıllarda orası da kapanınca çocuğu olanlar zorunlu olarak ya ilçeye, ya da başka yerlere (büyük kentlere) taşınmak zorunda kalmışlar.
Köyün imamı köyde olmadığı için tanışamadık.
Köyün başlıca sorunları:
Köyün Artvin’e olan mesafesi 65, Ardanuç’a olan mesafesi ise 46 Km. Irmaklar’dan sonraki 7 Km.lik mesafe ise stabilize ve oldukça sıkıntılı bir yol. İvedi olarak asfalt kaplanması gerekiyor.
Yine köyün en önemli sorunu: Köye yetecek kadar içme suyu olmasına rağmen sulama suyu bulunmamaktadır. Ve yine kanalizasyon sorunu hala çözüm beklemektedir.
Fakat daha da vahimi; devletin yöredeki kadastro çalışmalarındaki karmaşa köylüleri çok fazla huzursuz etmiş görünüyor.
Geçmişte hayvan ticaretinin merkezi konumunda olan bu köyde; şimdilerde 200’ e yakın büyükbaş, 70 – 80 adet keçi kalmış. Norgiyal, bağlarıyla meşhur bir köy. Bağlarında yetişen şaraplık üzümleri ile anılırken, bağlardaki kayalarda hala şarap şıralarının saklandığı oyma kayaların bulunduğu söyleniyor. Şimdilerde ise ne bağ kalmış, ne bağbancı…
Bilbilan dağında köye ait dağları ve yaylaları olmasına karşın, artık kimse yaylaya çıkmıyor. Bu da o bölgede hayvansal üretimin ne duruma geldiğinin bir göstergesi olması yanında, böylelikle bir kültür de yok olmanın eşiğine gelmiş gözüküyor.
KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİ:
Köy Muhtarı Halis Yılmaz’dır. Gittiğimizde köyde olmadığı için tanışma olanağımız olmadı ancak sonradan telefonla görüşebildik.
KİRKAT – GİRKAT (ALIÇ):
Genellikle “lakap” ın insanlar için kullanıldığını sanırdım. Oysaki burada öğrendim ki Norgiyal’ın lakabı “kirkat –girkat” mış. Kirkat’ın yaygın bilinen adı ise “alıç” olduğunu biliyoruz. . İsmet Usta’nın anlattığına göre bu köyde kirkat-girkat ağacının yaygın olmasından ötürü bu lakapla anılır olmuş.
Yeri gelmişken, “kirkat-girkat” meyvesinden söz etmekte yarar görüyorum.
Kirkat hakkında şöyle de bir söylence vardır.
Yunus Emre, hocası Tabduk Emre’yi ziyarete giderken, hediye olarak en kıymetli meyve olarak kabul edilen “kirkat” götürdüğü rivayet olunur.
Kirkat’ın Faydaları: Kalp ritim bozuklukları, sinirsel kalp çarpıntıları, kalp yetmezliği, ağır iltihap hastalıkları sonrasındaki kalp kasları zafiyeti, kalp krizi sonrası, yüksek kan basıncı, damar sertliği için kullanılmaktaymış. Ama sabırlı ve disiplinli olmak gerekiyormuş. Çünkü bitkinin etkisi uzun süreli kullanımlar (4-8 hafta) sonucunda oluşmaya başlar ve bu olumlu etki gitgide artarmış. Bu bitki ayrıca, bedendeki sıvı birikimlerinin dışkılanmasını da sağlıyormuş. Yine; sinir sisteminde yatıştırıcı, spazmları azaltıcı, idrar söktürücü etkileri de varmış. Kirkat’ın içerdiği maddelerde vücutta birikme, zehirlilik ve alışkanlık yapma gibi özellikler olmadığından uzun süreli kullanıma uygun olduğu söyleniyor.
Yaklaşık 3 haftalık bir kullanımdan sonra kalp, damar sistemi ile beyinde olumlu etkileri görülmeye başlayan kirkat, kan dolaşımını sağlayan damarları genişleterek güçlendirdiği gibi, kalbin daha fazla kan ve oksijenle beslenmesini sağlıyor, yüksek kan basıncını dengeliyormuş.
Kirkat’ı tanıtım amaçlı Artvin Ardanuç’ta başkanlığını Leman Albayrak’ın yaptığı “Girkat Ardanuç Derneği” adında faaliyet yürüten bir de dernek bulunmaktadır.
Sağladığı faydalarla beyini de olumlu etkileyen kirkat, hafızanın güçlenmesinde de önemli rol oynadığı söyleniyor.
Yazarın notu: Yine de tavsiyemiz odur ki; bir hekime danışılmadan rastgele kullanılmamalı.
Şehriye nine ile Şaban dede de olmasa!…
Köyü dolaşırken köyün büyüklerinden 88 yaşındaki Şehriye nine ile 90 yaşındaki Şaban dede (Aksakal) çifti ile tanıştım.
İşitme engelli olmasından ötürü Şaban dede ile çok fazla sohbet edemesek de, Şehriye nine gurbet yolu gözleyen bütün analar adına konuşur gibiydi.
Bayrama az bir zaman kalmış olmasına rağmen, 3 yıl önce yanmış olan, yerine yaptırdıkları betonarme evlerinin taş merdivenlerinde oturmuş, gözlerini ıraklara takmış olarak gördüm Şehriye nineyi…
“Hayırdır nine gurbet yolu gözler gibisin?” diye sorduğumda, o güzel gözlerini üstüme çevirerek;
“Sorma oğul, Ayhan’ım Bursa’da işçi olarak çalışıyor. Bayramda gelecek. Günler geçmek bilmiyor, Ayhan’ımın yolunu gözlüyorum!” dediğinde sözcükler boğazımda düğümlendi sustum, sustum, sadece sustum…
Şehriye ninenin özlem yüklü o yüreğinin güzelliği yüzüne yansımıştı sanki. Hani derler ya “Nur yüzlü” diye işte öyle bir şey. Yanlarından ayrılırken Şehriye ninenin illa da bir şey ikram etme çabasını boşta bırakmamak için o sıcakta içtiğim bir bardak buz gibi suyun ardından bir dörtlük takılıverdi dilime. Dönerken yolda hemen defterimi çıkarıp yazdım onu…
“Norgiyal!ın düzleri
Sıcak geçer yazları
Pekte güzel olurmuş
Norgiyal’ın kızları” (R.Y)
Yanlarından ayrıldıktan az sonra evin alt tarafındaki yolda, köyde kalan kızları Çiçek’le karşılaştım.
“Abi keşke gitmeseydin çay yapardım.” dedi.
Birkaç saatlik süre içerisinde; Henife bacının hazırladığı o güzel sofrayı, toplayacak kimse bulunmadığı için diplerinde çürümeye terk edilen “çancur eriklerini”, Norgiyal’ın o güzel insanlarını ve bu köyle ilgili gördüğüm ne çok unutamayacağım şeyi hafızama yerleştirip kafamda oluşan “neden daha önce gelmedim” sorusuyla ayrıldım Norgiyal’dan.
NORGİYAL’IN AMBÜLÂNSI
Şimdi sakın ola ki başlığa bakıp ta bu yazının içerisinde ‘ne işi var ambülânsın’ demeyiniz, çünkü çok işi var çoook.
Geçmiş dönemlerde köylerde kar çok yağdığı için kar yolları kapatırdı. Yolları açacak iş makinesi bulunmadığı için köy yolları uzun süreli kapalı kalır, hatta bazıları açılmak için baharın gelişini beklerlerdi. Bu köyde de yollar kapandığında hastaneye götürülmesi gereken hasta; kızağa bağlı zarın (büyük sepet) içine konarak dayanışmacı köylülerin el birliğiyle çekilerek hastaneye götürürlerdi. İşte bu durumu Norgiyallı İsmail Yılmaz şiirinde şöyle anlatıyor:
Bizim Köyün Ambülânsı
İsmail Yılmaz
1976
He gün Çidil’i aşıyor
Bizim Köyün ambülânsı
Hasta cenaze taşıyor
Bizim Köyün ambülânsı
Zara yatırırlar krize gireni
Komşular bağırır olur sireni
Yokuşa aşağı tutmaz freni
Küski ile durur köyün ambülânsı
Çoktur köyümüzün karı
Neyleyim köydeki varı
Hızağa koydun mu zarı
Olur köyün ambülânsı
Köye yağar bazen kar bazen dolu
Kimse ayırmaz sağı solu
Geçerse köyden karayolu
Araba olur köyün ambülânsı
İsmail der hata var mı huyumda
Ayrılmaz hiç seçimlerde sayımda
Üvey evlat olduk ha bu köyümde
Budur Norgiyal’in ambülânsı
Yine söz şiirden açılmışken, Bursa’da ikamet eden sevgili Rahmi Dede, bir bilgi ulaştırdı. Bu notta ki Norgiyallı rahmetli Hamza Yılmaz’dan da söz etmeden olmaz.
Hamza Yılmaz, 1331 Norgiyal doğumlu. İlkokulu Irmaklar’da okuyup 3. sınıftan mezun olmuş. Esprili, şen şakrak, nüktedan bir insanmış. O dönemlerde yaygın olan Halk Âşıklarının ayağı Norgiyal’a düştüğünde onlarla atışarak Norgiyal’ı temsil eden biriymiş. Hatta köye gelen Aşık Efkari’yi;
Ey âşık dinle sözümü
Sen kendi sözünü hoş mu sanırsın
Elde olan belki sende bulunmaz
Yoksa kâinatı boş mu sanırsın
Dörtlüğüyle karşıladığı hala dilden dile anlatılmakta.
Yine köyde kendisi gibi türkü söyleyen Hasan Aksakal’a şöyle takılır.
Aşağıdan gelen yağmur la kardır
Bahçede sallanan ayvayla nardır
Bilirim evinde misafir vardır
Gel buyur oturak Hasan emice
Hamza Yılmaz sanırım ilk çocuğunu kaybeder. Ve her şair gibi oda acısını şu dörtlüklerle ifade eder.
Aklıma geliyor düş gibi
Yavrum eser di kış gibi
Yuvamdan uçurdum kuş gibi
Kanat vuramadan uçtu da gitti.
Komşular yanda durdular
Ana babayı gördüler
Beyaz kefene sardılar
Göz yaşları düştü gitti.
Bilmeyen gitmiş işine
Anası ağlar peşine
Daha doymadan yaşına
Hiç bakmadı geçti gitti
Yıkıldı evim direği
Neyleyim ambar mereği
Tutmaz Hasa’nın yüreği
Kebap oldu pişti gitti
Hakikat kırdı belimi
Kime söyleyim halimi
Felek kapattı yolumu
Bana zulüm etti gitti.
Not: 1. Köyün geçmişine yönelik tarihi hakkında kısmen de olsa ışık tutacak olduğuna inandığım aynı köylü Sayın Rahmi Dede’ nin “SIRA BİZDE” adlı (2017 basımı) romanının; özellikle de 89-95 sayfalarındaki Şamil Ağa öyküsünün okunmasında yarar görüyorum.
Not 2. Bu çalışmamda katkılarından ötürü Sayın Rahmi Dede’ye, Sayın İsmet Usta’ya, Köy Muhtarı Sayın Halis Yılmaz’a, bizi köye götüren Sayın Halis Yazıcı’ya, misafirperverliklerinden ötürü İlimdar – Henife Usta kardeşlere ve bana yol arkadaşlığı yapan Sayın Güner Yalçın ve Metin Güney’e çok teşekkür ederim.
Not 3. Umarım ki bu özlü çalışmam, köy hakkında başkaca çalışma yapacak olan kişileri teşvik edici olur. Yine yazı içeriğinde ola ki olabilecek eksik veya sehven yanlış bilgilerden ötürü okuyucularımdan ve köy halkından şimdiden özür dilerim.
Fotoğraflar: Rasim Yılmaz