Rasim Yılmaz
rasimyilmaz08@hotmail.com
20 Şubat 2018

Artvin Ardanuç’ta;  Osman Ağa (Gül) yaşça epey büyük olmasına rağmen yine Ardanuç esnaflarından Kasım Solmaz ile yakın dostturlar. Bir gün Osman Ağa Kasım Solmaz’a:

-Kasım, benim yaş geldi geçiyor, bir ayağım çukurda, bu gidişle ben bu CHP’nin iktidar oluğunu göremeyeceğim, ben öldükten sonra iktidar olduğunda mezarıma gelip “Osman Ağa, CHP iktidar oldu diye bağırırsan ben duyar, ondan sonra mezarımda rahat uyurum”, diyor.

Zamanla Osman Ağa ölüyor. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra bu kez Kasım Solmaz, Osman Ağanın torunu Şakir beye der ki:

Şakir bey, deden Osman Ağa  ile aramızda böyle bir mevzu geçmişti deden öldü ama rahmetlinin vasiyetini yerine getiremedim. Aha bende geldim 85yaşına; öyle anlaşılıyor ki bu gidişle CHP’nin iktidar oluşunu bende göremeyeceğim. Dedenin vasiyet görevini sana devrediyorum ama bir isteğimde benim var. Olurda ben öldükten sonra CHP iktidara gelmeyi başarırsa benim mezarıma da gelip bağırırsan ben seni duyar mezarımda rahat uyurum.” diyor.

Aslında yaşanmış bu olay sıradan bir hikâye gibi algılanabilir, hatta birileri ağlanacak bu duruma gülüp geçebilir de; ama bende sormak istiyorum.

-Ey koltuk sevdalısı CHP’liler, iktidar olmanız için daha kaç Osman’ın ölmesi, kaç kuşağın daha toprak olması gerekiyor? Hiç mi hicap duymuyorsunuz, hiç mi sıkılmıyorsunuz?  İsterse kulaklarınızı açıp halka doğru çevirin hele, bakın ki neler hissediyor, hakkınızda ne düşünüyorlar? O aldığınız ve onunla yetinip mutlu olduğunuz ortalama % 25 oy var ya hani, inanın sizin karakaşınız, kara gözünüz için değil, bu ülkede yüzünü aydınlığa dönmüş çağdaş, laik, Cumhuriyetçi ve demokrat insanların geçmişin yüzü suyu hürmetine ve sağa vermemek için zorunlu olarak size verdikleri oydur. Biliniz ki alternatifleri olmuş olsa sizler  % 1 oy bile alamazsınız. Ecevit’in, DSP’sinin % 19’lardan nerelere düştüğünü hatırlayın!

36.CHP Kurultayı

Cumhuriyet Halk Partisinin 3-4 Şubat tarihlerinde Ankara’da  “Adalet ve Cesaret” adını verdiği 36. Olağan Kurultay’ının 1.Gününde açılıştan itibaren Artvinli gazeteci İsmet başar ile birlikte sonuna kadar dikkatle izledik.  Her konuşmayı ve bilgiyi kaçırmadan not edip kayıt altına aldım. Bunu sadece bir basın mensubu sorumluluğundan ötürü değil, ülkemizin gelmiş olduğu son durumunda acaba CHP yeni bir şey söyleyecek mi, değişime yönelik bir karar alacak mı beklentisiyle yaptım.

Kurultay, ülkenin ihtiyaçlarına cevap verecek yeni kararlardan, yeni kadrolardan çok Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce’nin başkanlık yarışı düellosuna dönüştü. Elbette bu demokratik bir yarıştı buna sözümüz yok. Ancak buradan CHP daha da güçlenerek, kitlelere umut olacak,   yeni dönemde sorunlara çözüm bulmak eğilimi şöyle dursun sürece sancı biriktirerek girmiş oldu.

1130 imzayla aday gösterilen Kılıçdaroğlu neden 790 oy aldı? İnce’nin oyunu artırması ne anlama geliyor? CHP yeni dönemde nasıl bir siyaset izleyecek? Bütün bunlar düşünülmesi ve tartışılması gereken sorular.

Her iki lider adayını da dikkatle dinledim. Kılıçdaroğlu yeni ve umut verici bir şey söylemedi. Muharrem İnce ise; biraz daha heyecanlı, biraz daha fazla bağırarak o her zamanki tekrarladığı söylemlerini sıralamanın ötesine geçemedi. Yani “ben başa gelirsem seçim sandıklarında görev yapan yol arkadaşlarımı ağlatmayacağım” demiş olması da inandırıcı olmadı. İnce, CHP’nin uzunca bir süredir içinde bulunduğu “siyasetsizlik” sorununa duyulan tepkinin karşılığı oylarını rakibine rağmen kısmen artırarak tamamladı ama hepsi o kadar. Yani şöyle ki;  yeni bir proje sunmadan sadece “ben daha iyi yaparım” demenin ötesinde bir anlam ifade etmeyen yüksek volümde, heyecanlı konuşmanın bir faydası yok. Her iki lider için de geçerli olan şu ki: dünden farklı bir şeyin söylenmemiş olması CHP’ye bir fayda sağlamayacaktır.

Bence sürekli yenilgi alan ülkenin 2. Partisi sırf  mevcut kadroları onaylatmak için kurultay toplamaz. Savaş halinde olan bir ülkenin ve halkın ihtiyaçları belirlenerek çözüm yolu aranıp kararlar alınarak geleceğe daha da umutla inançla yürümenin araçlarını yaratmalıydı.

Oysaki kurultay öncesi tabandaki beklentiler kılıçların parti içi kavgada birbirlerine karşı değil, iktidara karşı çekilmesiydi. Ama ne yazık ki kılıçlar kında saklı tutularak iktidarı zora sokacak bir girişimden sakınıldı. Şimdi üç beş parti Meclisi üyesinin değişmesinden başka bir sonuç çıkmayan kurultaydan, kurultay delegeleri illerine döndüğünde seçmene, işçilere, köylülere, emekçilere, evsizlere, kadınlara ve kısaca halka ne diyecek ne anlatacaklar?

Ne Yapmalı:

Bugün AKP, bütün devlet imkânlarını sınırsız bir şekilde kullandığı, bütün kurumları etki altına aldığı, yetmedi 4. Parti MHP’yi koşulsuz arkasına taktığı koşullarda; AKP Genel Başkanı Erdoğan, diğer “sağ” patentli partilerin peşini bırakmıyor. Desteğini almak için her fırsatı değerlendiriyor. Hatta karşısına almamak için “Yeni Parti” hakkında tek laf etmiyor. Peki, kurultayda “herkesi CHP çatısı altına bekliyoruz (ki bu çağrı bile diğer siyasi parti ve grupların varlık nedenlerini önemsemeyen, ciddiyetten uzak bencilce bir yaklaşımdır)” çağrısı dışında önümüzdeki seçimlere yönelik bir karar alınmış mıdır? Örneğin  “güç birliği” konusunda CHP ne diyor? Bence, CHP, HDP’nin de içinde olduğu diğer sol – Sosyalist partilere ve siyasi gruplara karşı o uzlaşmaz fırsatçı, tutumundan derhal vazgeçmelidir. 2019 seçimlerine tüm emek ve demokrasi güçleriyle birlikte hareket etmeyi ivedi olarak gündemine alıp kurullarında tartıştırmalıdır.

Gün kibirlenme, büyüklük taslama günü değildir. Kaldı ki “büyüklük”, iktidara ne kadar alternatif olduğunuzla doğru orantılıdır. Aksi takdirde daha ilk seçimde o “çantada keklik” zannettiğiniz % 25’lik oyun başta İyi Parti olmak üzere nasıl yer değiştirdiğine tanık olduğunuzda çoktan iş işten geçmiş olmakla kalmayacak Cumhuriyet’le yaşıt, Atatürk’ün partisi olmakla övündüğünüz Cumhuriyet Halk Partisinin vebali boynunuzda asılı kalacaktır.

Unutmayınız ki, “cesaret” öyle pankartlara yazılmakla olmuyor. İnsanlar cesaretini haklılığından alırlar. Cesaret ve korkaklık bulaşıcıdır. Ve şu bir gerçektir ki emek eksenli halk, her zaman cesur ve gelecekten umutludur. Ancak onlara korkaklığı da,  umutsuzluğu da, cesareti de bulaştıran inanıp güvendikleri önderliktir, yani partileridir. Ve iktidarın saymakla bitmeyecek olan yanlış ve olumsuzluklarına karşın, CHP’nin hala “en zor dönemden geçiyoruz” şeklindeki söylemlerine rağmen en çok şanslı olduğu bir süreç yaşamaktayız. CHP iktidarın bunca yanlışına rağmen kendisini halka anlat(a)mıyorsa bu eksikliği yine kendi politikalarında aramalıdır. Hem bugün anla(a)tmazsa ne zaman anlatacak? Yeter ki CHP, iktidarı almaya niyetli ve güç birlikteliklerinde doğru bir yola girmeye niyet eylesin,   kılıçların kından çıkmasının vaktinin gelip te geçmekte olduğunu kavrasın,  emekçi halk doğrunun yanında yer almaya hazırdır. Bu gerçeği görmeyenler mevcut politikacıların öngörüsüzlüğünden başka bir şey değildir.

Yazımı, Ahmet Arif’in “Anadolu” adlı şiiriyle tamamlamak istiyorum.
“…
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?