Karga Gak Demeden
27-02-2018
Ömer ŞAN

           Yıllardır özellikle de siyasilerin soylarına-soplarına kadar inen devletin zirvesindekiler, din-iman-mezhep, etnik alt-üst kimliklemelere son noktayı, bildiğiniz gibi alt-üst soyların ağaçlarıyla devam etti! Ama ne ağaçlandırmalar bilseniz!

            Tam da bu durumlar tartışılırken, başka bir ‘soylu’ tartışma geldi gündeme… İçişleri Bakanı Soylu’nun Trabzon’da yaptığı konuşma, ayrılık mesajları, istifa sinyalleri, kabine değişiklikleri derken…. Cumhurbaşkanı’ ahlaksız trollere’ gönderme yaptı!

            Gerçekten de ne ‘ahlaksızlıklar’ yapıyordu şu troller… Hele de ‘ak’ diye adlandırılanları, ‘aktroller’ vardı ki!

            Gelelim gene ‘soy-sop’ meselelerine! Oyun içinde oyun ya… CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan ‘Alt-Üst Soy Bilgileri’ ile ilgili ince göndermeler yaparak; “Açıklanan alt-üst soy bilgileri kayıtlarına göre en uzun yaşayan insanlar Türkiye’de! Dünya rekoru ne kelime… Nüfus idaresine göre bizden habersiz 200 sene yaşayan büyüklerimiz var. Gülüp geçiyoruz ancak gerçek şu ki; seçim hileleri bu kayıtlar üzerinden yapıldı! Bu kayıtlar üzerinden ölülere oy kullandırıldı” dedi.

            Yetmedi Pekşen, “Gördük ki neredeyse herkesin ailesinde gerçekte yüz yıl önce vefat etmiş bir veya birkaç kişi nüfus kayıtlarında yaşıyor. ‘Mezardan ölüleri kaldırıp oy kullandırmak lazım’ demişti muhterem hoca efendileri! O gün oy veren ölüler, bu kayıtlara göre bir dahaki seçimlerde de oy kullanacak” ifadelerini kullandı.

            Yoruma moruma gerek yok… Hesap sizin, irade sizin, memlekette siz! Bir de biz…

            Alın size bir ‘soy-sop’ bilgisi daha…

            Bundan 26 yıl önce Hocalı’da, 600’ü aşkın Azerbaycan Türk’ü vahşice katledildi. Bilir misiniz ve anımsar mısınız bu katliamı? Peki, dönemin en yetkili ağızları ne dediler, nasıl geçiştirdiler bu katliamı? Onu da bilemezsiniz belki de… Bir bakın Özal’ımın (!) dediklerine hele… Benzeştirebilecek misiniz?

            “Bunda üzülecek ne var? Onlar Şii, biz Sünni’yiz” demişti. Başbakan Demirel ise, “Rusların Kızıl Orduları ile 27 bin atom başlıklı füzeleri var” demiş; Elçibey’in, Hocalı yaralılarını taşımak için istediği 2 helikopteri vermemişti.

            Ki, Azerbaycan Halk Cephesi Lideri Ebulfez Elçibey, “Sayın Cumhurbaşkanı yanılıyor. Biz Şii de olsak önce Türk’üz” diyerek cevap vermişti Özal’a ve Hürriyet Haber Ajansı Erzurum Bürosu’na teleksle geçtiği notta ise, “Biz laik milletiz. Dinci değiliz, din ayrı millet ayrıdır. Şii olduk; ama biz Türk’üz. Bizim Türkiye’den beklentimiz, Ermeniler karşısında verdiğimiz haklı mücadelemizi desteklemesidir” diyordu!

            Rahmetle anıyoruz…”Namerdi kim çağırdı,/ Göyden olum yağırdı./ Dilnen demek ağırdı,/ Layla, Xocalım, layla.” Zelimxan Yaqub.

            Sonrası hikaye! Bilebildiniz mi veya benzeştirebildiniz mi ifadeleri…

            Tam da bunlarla yoğrulurken, Sevgili Fatih Ekşioğlu, ‘400 yıllık zeytin ağacının hayat mücadelesini’ vurgulamaya çalıştığı fotoğrafın altına…
H. Emerson Fosdick’in, “Yaprağa soruyoruz; kendi kendince tamam mısın, yaprak cevap veriyor; hayır benim hayatım dallardadır, dala soruyoruz ve dal diyor ki, hayır benim hayatım köktekidir. Köke soruyoruz, cevap veriyor; benim hayatım gövdede, dallarda ve yapraklardadır, dallardaki yaprakları koparırsanız ben ölürüm” anlatımını ekliyordu.

            Cumhurbaşkanı eşi Emine Erdoğan, “Toprakla uğraşan, herkese yerli tohum kullanmasını, öneririm” diye ifadeler kullanmış! Emine Hanım demek ki, 8/11/2006 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5553 sayılı kanunla, ‘yerli tohum kullanımının yasaklandığını’ ve hatta ‘üstelik satana da hapis cezası var’ olduğundan da haberdar değilmiş! Duyuyor musunuz Bayım, Bayanım!..

            Hep eleştirel yaklaşmayalım, bazen iyi ve güzel şeyler de olunca umutlanıyor insan… Gazi Üniversitesi araştırmacıları, termal kızılötesi kameralar ile görüntüleyerek kanserli dokuları erken evrede tespit edebilen radyasyonsuz medikal termografi cihazı geliştirmiş… Kutluyoruz Gazi Üniversitesinin araştırmacı bilim insanlarını.

            Başka bir Üniversitede ise çay atıklarından boya üretilerek patenti alınmış… Ama çayın diyarı Rize veya hayat verdiği Karadeniz Bölgesinde değil! Afyon’da Kocatepe Üniversitesi MYO’da… Alkışlıyoruz!

            İktidarın ‘yerli ve milli ekonomi’ politikasında son adım ise; Cumhuriyet tarihinin ilk fabrikalarını bünyesinde barındıran Türkiye Şeker Fabrikalarına ait 14 fabrikanın özelleştirilmesiyle atılıyor… Ama perde arkası daha vahim!

Dünyanın en büyük, kanserin hammaddesi olan ‘glikozlu şeker’ üreticisi, ABD’li şeker şirketi Cargill kazansın, biz ölelim diye yapılan bu özelleştirmeye ‘hayır’ diyor, şeker fabrikaları satılmasın istiyoruz!

            Tam burada Ozan Bingöl, özelleştirme geçmişimizden bir örnek vererek; “TEKEL’in alkol bölümünü 2003 sonunda 292 milyon $’a Mey grubuna sattık. Bu grup 3 yıl geçmeden hisselerin yüzde 90’ını 810 milyon $’a TPG Capital’e sattı. TPG, 4 yıl sonra aynı markayı 2,1 milyar $’a Diageo’ya sattı” diye not düşüyor.

            Ve buna bir ek de biz yapıyor; ilk özelleştirme yapıldığında bölümde, kaç yüz milyon dolarlık şişelenmiş ve şişelenmeye hazır içki var idi, diye soruyoruz!

            Son not yine alıntılanarak başka bir ağaca övgüyle gelecek… Ceviz ağacının kökleri zehirli madde salgıladığı için, altında kendi fidanları dahil, başka bitki yaşatmaz. Ceviz ağacı, sülfür gazı salgıladığı için altında oturulmaz. Çünkü sersemletir. Mucizesi ise, cevizin salgıladığı sülfür gazının ozon tabakasını tamir etmesidir.

            Ağaçlar onun için ‘soysuz’ olmaz!