Tutturdular ki Bursa’ya git… Hem üniversite tahsilini yap, hemde arsaların üzerine inşaat başlat.
Bir yığın gerekçe sunuyorum hiç birisi kabul görmüyordu. Aslında fikir annemin fikri idi… Babamı o dürtüklüyordu. O da otoritesini konuşturuyordu. Babamın yanında çok fazla itiraz edemiyorum ama o yanımızdan ayrılınca aslanlar gibi kükrüyordum. “Gitmiyorum işte, beni hiç bir güç götüremez oraya” diyerek. Babam gelince tam kedi olmasam da kükremiyordum.
Onların derdi de ev yapmak değildi tabi. Beni oradan uzaklaştırmaktı… Sakalı terlememiş devrimciyiz çünkü. Şavşat solun kalesi olmasına rağmen benim köyüm sağcıların elindeydi. Sağcıların çoğu da akrabamızdı. Biz devrimciler yazın çoğalıyor, kışın bir kaç kişi ancak kalıyorduk. Yazın öğretmenler gelince denge kuruluyordu. Büyük kavga olmamasına rağmen düğünlerde çok geriliyordu ortam. Ailelerde bu durumdan korkuyorlardı. Hatta bazı hadsiz faşistler daha ben lisede okurken ağabime demişler ki “Özer bundan böyle köye gelmesin”. Bir kaç kezde yolumu kesmişlikleri de var. Şavşat’ta bir ülkü ocağı vardı o da bizim köyde idi. Bizim köyde rahat dolaşmamız ise Şavşat merkezde ki yoldaşlarımıza güvenmemiz idi. Köyde bizi rahatsız eden bir daha çarşıya inemezdi. İnerse de eşek sudan gelinceye kadar dayak yerdi. Bizim köyde en çok Sebo’ya gıcıklardı. Çünkü Sebo (sebahattin) hem bizden büyüktü hemde Şavşat Halkevini işletiyordu. Daha sonra Sebo Denizli’ye gitti. Hedefte ben, Kenan, Hüsamettin olduk. Ailelerimizin arkamızda oluşundan da olacak ki, orada kendimize bir zemin bulduk. Beni Bursa’ya gönderme projeleri tam gaz işliyordu, bu arada. Şavşat sorumlusu Ensar Karahan idi… O bizim akrabamızdı. Babası Efrahim Amca bize sık gelirdi. Ensar babama dayı derdi. Ensar, Müzekkir Karahan’ın evinde kalırdı. Müzekkir Karahan Ensar’ın dayısıydı. Müzekkir Ağabi ile Şavşat merkezde komşuyduk, aynı zamanda. Babaannemin çorbasına o ve Müzekkir ağabeyin çocukları bayılırdı. Bir gün Ensar’a dedim ki beni Bursa’ya gönderiyorlar. Nedenlerini ve kaygılarını anlattım. Ben dayıyla konuşurum, sen işine bak dedi.
O günden sonra benim Bursa’ya gönderilme hikayem kapandı. O güne kadar onları memnun edecek önerilerim olmuştu onlara. Önerimin birisi de köye şehir evi yapmaktı. Şöyle banyosu, tuvaleti içeride, balkonlu malkonlu güzel bir ev… Bursa işi yatınca yapın o zaman dediğin evi dediler. Artık bundan kıvırtmak olmazdı. Hemen faaliyete geçtik. Bu sürede köyde devrimciler epey çoğalmıştık. Çünkü köye halkevlerine bağlı birde halk odası yapmıştık. Ülkü ocakları artık etkisizleşmişti. Köylüler bizleri tanıdıkça halkevi dolup taşıyordu. Ziraatçileri getirip köylülere zirai seminerler verdiriyoruz, baytarı getirip hayvancılık üzerine seminerler verdiriyorduk. Bu arada bizim ev yapma işini de köyün devrimcileri üstlenmiş oldu böylece. Hem politik çalışmalar, hem de ev yapmayı paralel sürdürüyorduk.

29216519_1634190316659691_1023529700644880384_n
Bu süreçte Hamit Aydın ve İbrahim Çelik bizim köydeydiler. Hamit bir kaç gün, İbrahim Çelik epeyce kaldı. İbrahim Küplüceli idi. İyi bir devrimciydi. Ev yapma işinde o da bizimle çalıştı. Politik olarak da güzel çalışmalar yaptık.
Bir iki  yıl sonra 12 Eylül faşizminin tufanına tutulmuştuk. İbrahim faşist cunta tarafından vurulmuştu. Vurulduğunu hapiste öğrendim. İbrahim yaralı yakalanıyor, kan kaybederken onu doktora götürmeyip işkence ediyorlar. İbrahim kan kaybından can veriyor! Bu gün canım arkadaşımın, yoldaşımın katledilişinin 38. yılı… Işıklar içinde ve yüreğimizde yaşamaya devam ediyor. Onu saygı ile anıyorum. Anıları hala sımsıcak!!!