Sami Özçelik

Son fabrikalar da satılıyor. Eskiden fabrika açmayan, istihdam sağlamayanlara asla oy verilmezdi. Bu nedenle her gelen iktidar mutlaka seçim öncesi vaatleri arasına bir yada birkaç fabrika, üretim tesisi açma sözü vermek zorundaydı.

Çünkü üretmeyen ülke, çalışmayan yada haksızlık etmeyelim çalıştırılmayan, imkan tanınmayan millet batmaya mahkûmdur. Bunu herkes çok iyi bilir. Burada Atatürk’ün çok özel bir sözünü de hatırlaymış olayım,” “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.” Bunun üstüne sözü alan varsa beri gelsin!…

Üretmeyen ülke ekonomik olarak çöker. Ekonomik bağımsızlığı olmayanın siyasi bağımsızlığı ise hikayedir!… Bunu  yine Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk İzmir İktisat Kongresinde en açık şekilde “Ekonomik bağımsızlığı olmayanın siyasi bağımsızlığı yoktur”. Diyerek açıklamıştır.

Maalesef geldiğimiz noktada 15 yıldır ben tek bir fabrikanın açıldığını duymadım. Pardon, yakın tarihte bir kola fabrikası açtılar, ona da meşrubat fabrikası dediler!. 15 yıldır ne kadar fabrikamız vardı ise satıldı, kapatıldı, arazileri rant kapısı oldu. İşsizlik, yoksulluk arttı. İthalat patladı!.. Fabrika arazileri AVM oldu, rezidans oldu, özelleştirildikten sonra 10 kat fiyatına 2-3 kez el değişti. Örneğin İstanbul’daki Tekel fabrikası, çok örnek ver. Şimdi sıra geldi şeker fabrikalarına!.. Bütün hepsi Varlık Fonundaydı zaten

ABD ile Afrin’de sürekli karşı karşıya gelen Türkiye, Şeker Fabrikalarını ABD şirketi Cargill’in baskılarıyla, raporuyla özelleştirmesini nasıl izah edeceğiz? AFRİN’e teröristleri yığan ABD. Oradaki teröristleri ortadan kaldırmak için başlatılan Zeytin Dalı’na karşı çıkan ABD, Türkiye Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesinde en büyük pay sahibi ve muhtemelen dolaylı yada direk sahibi olacak olan Türkiye’de NBŞ’ci ABD şirketi Cargill.

Ben siyasilere nasıl inanacağım?  Söylenenlere bakıyorum, yapılanları görüyorum şaşkınlık içindeyim!. Bana biri bunları izah etsin. Bakın Hak-İş’in eski başkanı AKP Milletvekili Salim Uslu bile isyan etti. Ben daha ne diyeyim? Hükümet bunun mantıklı ve halkı ikna edecek bir açıklamada bulunmalıdır. Halkın malını satacaksınız, halka sormayacaksınız! Böyle bir şey olabilir mi?

Değerli dostlar, İzmir İktisat Kongresini hatırlatmakta fayda var. İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat 1923 günü Manisa temsilcisi Kazım Karabekir, Asım ve Fevzi Çakmak Paşalar ile Rus Büyükelçisi Aralof ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilof’un katılımları ile başlamıştır. Kongre, yeni Türkiye’nin İktisat Politikasını belirlemek amacıyla toplanmıştır. Mustafa Kemal Paşa açış konuşmasında :

” Yeni Türkiye’mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü; zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir. “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz.”

“Ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir.” demiştir.

Atatürk, bu Kongre’de ayrıcalık taşıyan yabancı şirketlerin millileştirilmesi üzerinde durmuş, gayri meşru rekabeti besleyen kapitülasyonlara son vermenin gerektiğini belirtmiş, ulusal görüşü iktisat politikalarına temel yapmanın zorunluluğu olduğunu söylemiştir. Kongre, iki haftalık bir çalışmadan sonra oybirliği ile kabul edilen ‘Misak-i İktisadi’yi yayımlayarak dağılmıştır.

Kurtuluş sonrası Türkiye’nin iktisadi bakış açısını belirleyen en önemli olay, İzmir İktisat Kongresi’dir. İzmir, Türk kurtuluşunun, bağımsızlığın simgesidir. Mustafa Kemal’in Ordusu, işgalci Yunan güçlerini yenilgiye uğratıp, 9 Eylül 1922’de İzmir’i işgalden kurtarınca, kent, siyasi kurtuluşun simgesi olur.

Ancak, 9 Eylül sonrası koşulları İzmir için çok ağırdır. İzmir büyük bir yangına sahne olmuş, bölgedeki bağ ve bahçeler sökülmüş, tarlalar yozlaşmış, ortalık harabeye dönmüştür. İktisat Kongresi’nin İzmir’de toplanması bir rastlantı değildir. İşgalin tüm ağırlığını hissetmiş, savaşın yıkımını yaşamış, iktisadi bakımdan çökmüş olan İzmir, İktisat Kongresi ile iktisadi kurtuluşun, kozmopolit ekonomik yapıdan ulusal ekonomik yapıya geçişin de simgesi olacaktır. İşte bu kongreden sonra Türkiye’de fabrikalar kurulmaya başlıyor. Şeker Fabrikaları da bu dönemde yükselmeye başlıyor.

Şeker fabrikalarının tarihi Türkiye’de Şeker Fabrikaları kurulması amacıyla Osmanlı İmparatorluğu zamanında (1840-1899) ve ondan sonraki yıllarda bazı teşebbüsler olsa da bu teşebbüslerden hiçbirisi uygulama alanına konulamamış ve bir istek olmaktan ileri gidemedi.

Şeker Fabrikaları kurma teşebbüslerinin gerçekleşebilmesi Cumhuriyet döneminin sağladığı geniş imkanlar sayesinde oldu. Bu istikametteki ilk ciddi teşebbüs Uşak’lı Molla Ömeroğlu Nuri (Şeker) adında bir çiftçi tarafından başlatıldı. Uşak’ta mahalli birçok müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile kurulan ‘ Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş. ‘ 6.11.1925 tarihinde ilk Şeker Fabrikasının temelini atmış ve fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye açıldı.

Uşak’ta Şeker Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine aynı yıllarda İstanbul’da da özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile 14.6.1925 ‘de 500.000 TL sermayeli “İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş.” kuruldu. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikasının temeli atılarak onbir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye açılarak ilk Türk şekerini üretti.

1933 yılına kadar ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın üretimi ile kısmen karşılandı. Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş olduğundan yeni şeker fabrikaları kurulması gerekli görüldü.

Milli bankalarımızdan bazılarının ortaklığı ile iki şirket teşekkül ettirilmiş ve bunlardan “Anadolu Şeker Fabrikaları T.A.Ş.” 5.12.1933 tarihinde Eskişehir Şeker Fabrikasını işletmeye açtı. Diğer bir şirket olan ” Turhal Şeker Fabrikası T.A.Ş. ” de 19.10.1934 tarihinde Turhal Şeker Fabrikasını işletmeye açtı.

Tarımsal , teknik ve idari çalışmaların koordine edilmesi, sermaye kaynaklarının birleştirilmesi amacıyla ayrı şirketler halindeki dört şeker fabrikası, üç milli bankamızın eşit paylarla ortak oldukları tek bir şirket çatısı altında toplandı.

22 milyon TL sermayeli TÜRKİYE ŞEKER FABRİKALARI A.Ş. olarak dört ayrı fabrika bu şirket tarafından devralındı. Şeker üretim faaliyetleri 1950 yılına kadar zaman zaman tevsi edilen dört şeker fabrikası ile yürütüldü.

Her yıl artan şeker ihtiyacının tamamen yerli üretimle karşılanabilmesi için 1951 yılında hazırlanan ” Şeker Sanayii’nin Tevsi Programı” ile yeni şeker fabrikaları kurulması dönemine girildi. Diğer taraftan da pancar ekicilerinin teşkilatlandırılması amacı ile tarım kesiminde toplumsal dayanışmanın bir örneği olan kooperatifleşme hareketi başlatıldı. 1951-1956 yıllarını kapsayan dönemde toplam onbir yeni şeker fabrikasıinşa edilerek , 1956 yılında fabrika sayısı onbeşe ulaştı.

 

1962 yılında Ankara Şeker Fabrikası ve 1963 yılında da Kastamonu Şeker Fabrikası, sanayiimizin geliştirilen bir makina fabrikası ile iki atölyede %65’i imal edilerek işletmeye alındı.

Nüfus artışına paralel olarak artan şeker ihtiyacını temin etmek amacıyla yeni şeker fabrikaları kurulması öngörülerek 1977’de Afyon, 1982’de Muş ve Ilgın , 1983’de Bor, 1984’de Ağrı ve 1985 yılında da Elbistan Şeker Fabrikalarının %95’e varan makina ve tesisleri mevcut beş makina fabrikasında imal edilerek işletmeye alındı. Daha sonra sırasıyla 1989 yılında Erciş, Ereğli ve Çarşamba Şeker Fabrikaları, 1991 yılında Çorum, 1993 yılında Kars, 1998 yılında Yozgat ve 2001 yılında ise Kırşehir Şeker Fabrikaları işletmeye açıldı.

ESEN KALIN