“O komünistleri, o okullarda okutmayacağız, onlara okuma hakkı vermeyeceğiz” dedin…!
Çünkü onlar;

Suriye’de ne için savaştığınızı biliyorlar, çünkü onlar, soru soran öğrenciler, çünkü onlar, yarınlarını dininizin izbe köşelerinde dua ederek aramıyor, çünkü onlar, faşizmi, emperyalizmi ve oligarşiyi iyi tanıyorlar.
Çünkü onlar, senin her imza attığında vatanın bir parçasının satıldığını biliyorlar…
Emek en yüce değerdir diyorlar, ezen diyorlar, ezilen diyorlar, hak, adalet, eşitlik, özgürlük, diyorlar…
Çünkü onlar, hıyanet ve delalet içindekilere kefen giymiyorlar…
Çünkü onlar, devrimciler, sosyalistler, komünistler…
Çünkü onlar, bilimsel konuşuyorlar, çünkü onlar hurafelerinizle dalga geçiyorlar…
Çünkü onlar 30 Mart’ta Kızıldere’de namusuydular yarının…Namlularıyla bir baharın savaşını verdiler… Yıldızlaşan yumruklarıyla yarını ilmek ilmek örmekti her bir kurşunun hedefi…
Ve “Kan Kızıldere Durmaz Akar” şiarıyla, devrim tarihi nice kahpelikler, nice katliamlar, dar ağaçları, işkence tezgahları, zindanların o berbat dehlizlerinde, insanlık dışı muamele gördüyse ve yine de filiz filiz yeşeren baharları, doğacak o kızıl güneşin aşkı, 6 Mayıs’larda kurulan dar ağaçlarından yükselen devrimin şafak türküleri, Anadolumu bir baştan bir başa bahar kılacak… Özgürlüğün şiarı olacak, ser verip sır vermeyen Kaypakkayalar, dalga dalga Deniz olacak, Mahir olacak, her mevsim bahar olacak…
Bilesinki, bilesiniz ki;
Bu kavga bitmedi, bu kavga bitmeyecek.
Bilesiniz ki;
Dün ODTÜ’de, Siyasal’da, İTÜ’de, 15-16 Haziran’da devleşen o büyük yürüyüşlerde, Karadeniz çay fabrikalarında, fındık tarlalarında, Zeytin bahçelerinde, pamuk tarlalarında, Tar-İş’te, Demirçelik’te, maden ocaklarında, Diyarbakır’da, Artvin’de, Fatsa’da, izmir’de ülkenin dört bir yanında ayağa kalktığımız gibi yine kalkacağız.
Kobani’de IŞİD’e karşı ayağa kalkan devrimciler gibi kalkacağız faşizmin zulmüne karşı…
Gazi’de tükenmeyen direniş gibi dirileceğiz… Gezi’de ayağa kalktığımız gibi sel olup üstüne üstüne yürüyeceğiz faşizmin…
Bilkent Üniversitesi’nde devrimci öğrencileri hedef gösterip, polisinize linç ettirdiğiniz o gençlerin hesabını soracağız…
Çünkü onlar 30 Mart’ta Mahir Çayan, 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’dırlar…
Çünkü onlar bu ülkenin onurudurlar…
Bu MC tavrını biz tarihten biliriz.
Ve bilesiniz ki;
O kör dehlizlerde vücut bulacak o günahkar bedeniniz…!
Bizse arıya çiçek, aça ekmek, susuza su, tutsağa özgürlük olacağız…

Merhaba dostlar
Merhaba
Hoş geldiniz

Adları ;
Ensar’dı, Erkan’dı, Ahmet’di…
Özgüç’tü, İbrahim’di, Özbil’di…
Devrimin yolunu yol eyledi onlar, halkları için gözlerini kırpmadan canlarını verdiler.
Faşizme aman vermeyen güzel yürekli devrimcilerdi onlar…
Tek suçları, halklarının insanca yaşamasını savunmaktı…
Zeki’ydi, Orhan’dı, Necmi’ydi adları, aynı coğrafyanın coşkun devrimcileriydi…
Selam olsun onlara, selam olsun devrimci yüreklerine…
Kaldırın başınızı Artvin’in güzel çocukları, kaldırın ki; faşizm kol geziyor, sizin yokluğunuz, sizin boşluğunuz dolmuyor, doldurulamıyor…
Kaldırın ki;
Bu ülkede daha başka şeyler oluyor.
Kaldırın başınızı ki, bu ülke artık samana bile muhtaç…
Nurhan, Alaattin, Cengiz kaldırın başınızı…
Siz toprağa düşmeden, bu ülke halkı ne tahıla, ne fasülyeye, ne nohuta, ne de mercimeğe muhtaçtı…
Makarnasını, patatesini, soğanını kendisi üretirdi…
Siz toprağa düşmeden bu topraklarda bin yıllık tohum birikimi vardı…
Siz toprağa düşmeden tarım ürünlerinde kota yoktu…
Tarla vardı, tapan vardı, bağ verdı, bostan vardı…
Siz toprağa düşmeden, SÜMER vardı, SEKA vardı, Demirçelik vardı…
FİSKOBİRLİK vardı, TARİŞ vardı…
Siz toprağa düşmeden TEKEL vardı, Tüpraş vardı, Petkim vardı.
PTT’nin TELEKOM’u vardı…
Şimdilerde onlar yok…
Siz toprağa düşmeden Et-Balık Kurumu vardı.
Siz toprağa düşmeden köyler vardı, köylerde okullar vardı, okullarda öğretmenler , öğrenciler vardı.
Şimdilerde onlar yok artık…
Siz toprağa düşmeden bu ülkede temsili demokrasi vardı.
Temsili adalet vardı, vali vardı, kaymakam vardı..
Siz toprağa düşmeden köylüleri üretimden kopartıp, kentlere yığarak patates soğana muhtaç edip, oy’larını çalanlar yoktu.
Siz toprağa düşmeden bu ülkede ahlak vardı, din eliyle bu ülke bu denli aşağılanmamıştı…

Ve siz toprağa düşeli;
Halkın malı olan o kurumlar artık dünya kartellerinin elinde.
Vatandaş, holdinglerin vicdanlarına havale edilmiş.
Bankalar, telefon operatörleri, televizyon kanalları, elektrik, su, gaz firmalarının insafına terk edilmiş. Devlet, vatandaşı tavuk gibi yolduran mekanizma olmuş.
Hani o zamanlar beğenmediğimiz Türkiye vardı ya, o Türkiye’yi bile arar olduk.
Oysa bu gün devrime ve sosyalizme, o günden daha çok ihtiyacımız var.
Buna rağmen yaşamın hiç bir alanında biz yokuz.
Hani dere kenarında söğüt ağacını kesersiniz de, ağacın gövdesinden cılız cılız söğüt ağaçları çıkarda, yazın kavurucu sıcağına kadar hüküm sürer, sonrada kuruyup giderya, biz sosyalistler o durumdayız.
Anlıyoruz ki, bugün devrim olmuyorsa, devrimci mücadele boy vermiyorsa, sizlerin yokluğundandır.
Dünya Bankasından gelen o şişkoya programını uygulatmamıştınızya, uygulatmamıştıkya, hani o özelleştirme programı vardıya, Dünya Bankasından gelirken cebinde getirmişti… İşte ondan bahsediyorum. Sizden sonra hepsini bir bir uyguladı. Ülkeyi emperyalistlerin teknoloji çöplüğü haline getirdi.
Ekonomiyi batıya entegre ederken, kültürel olarak Orta Doğu’ya çevirdi, ülkeyi… Rabıta misyonerliği zirve yaptı. Borç batağına sokulan ülke, emperyalistlere faiz ödemekten belini doğrultamadı. 12 Eylül faşizminin figüran askerleri de, Süleyman Demirel gibi, neredeyse tüm yetkilerini o şişkoya verdiler. Şişko, emperyalistlerin tüm ihtiyaçlarını karşıladı. Onların burada rahat etmeleri için, yapılması gereken ne kadar yasa varsa hepsini yasalaştırdı.
Türk askeri nöbet tuttu, onlar yasa yaptı. Ülkeyi emperyalistlere 12 Eylül faşizminin silahlarının gölgesinde peşkeş çektiler. Bizleri zindanlara doldurarak yaptılar tüm bu yaptıklarını…
İşleri bittikten sonra bizleri de salıverdiler ama, biz devrilen söğüt ağacının gövdesinde ki cılız fideler olarak kaldık hep. Ne zaman toprağa kök salmayı akıl etsek, ya kellemizi uçurdular, ya da köklerimizi kestiler…
Hani siz bir kere öldünüz ya ölümsüzleşirken…
Biz milyon kere öldük, ölüyoruz.
Dönenler olmadı mı derseniz, ne yalan söyleyeyim çoğu döndü… Kapitalizmin çarkında çevrilip duruyorlar…
Biz kalanlar ise, her sokağa çıktığımızda bolca dayak yiyoruz, ama inanın ayağa kalkacağız. Şimdilik böyleyiz işte, bekliyor gibiyiz… Bir şeyi bekliyoruz ama inanın neyi beklediğimizi tam olarak bizde bilmiyoruz.
Bir yıkım projesinin seyircileri konumundayız.
Şişko’dan sonra emperyalistlerin temsilcisi olarak;
Fethullah Gülen ülke müteahhidi, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener taşeron olarak atandılar. Atandıkları an da nasıl iş bilmem ama, sandıktan da ezici çoğunlukla onlar çıktı. Demokrasi diyorlar böyle garip şeylere…
Abdüllatif Şener erkenden nadasa bırakıldı, Fethullah Gülen’i ülkemizde temsilen Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki ekip temsil etmeye başladı.
Recep Tayyip Erdoğan, vahşi kapitalizmle İslamofaşizminden bir armoni yaptı ülkemizi. Hedefinde Cumhuriyet’in aydınlık yüzü ve ezeli düşmanları komünistler var.
1950 Yılında Adnan Menderes ile başlatılan karşı devrimin son darbeleri tam da bu günlerde vuruluyor.
Cumhuriyet’in köşe taşlarına her vurduğunda, bizim bir kısmımızı kandırmayı da başardılar. Demokrasi, insan hakları terimlerini kullanarak, bizim insanlarımızı da yükselişlerinde basamak olarak kullandılar. 2010 Yılında yapılan referandumda evet diyerek Recep Tayyip Erdoğan’ın müteahhidine baş kaldırmasına, ortaklarını dışlamasına, tek adam olmasına hizmet etmişlerdir. Bu gün yıkılması güçleşen, sandıkta bile yıkılsa iktidarı bırakmayacağına inandığımız kişiye armağan edilen diktatörlük, gelip onları vurdu…
Bizler ise, iktidardan gitmemek üzere kodlanmış bir diktatör ile karşı karşıya olduğumuzu o günde biliyorduk, bu günde…
Ülke halkına ve dünya halklarına karşı büyük büyük suçlar işlemesine rağmen, tüm suçları FETÖ diye bilinen bir çete ortağına bir senaryo ile yıkıp, gömlek değiştirerek halkın karşısına yenilenmiş gibi çıkmıştır. Bu çıkış öyle sıradan çıkış olmamıştır tabi…İnandırıcı olması için kamu binalarının bazılarının kenarına köşesine bombalar salladılar. Gariban askerileri ve polisleri öldürttüler… Şimdiye kadar eline silah almayan Fethullah Gülen tayfası silahlı terör örgütü yayılıverdi…
Fethullah Gülen tarafından bir defa bile AKP’nin yalan söylediği, kendilerine iftira atıldığına dair bir beyanatını bile olmadı.
Bu durum RETÖ-FETÖ’nün el ele olduğunun göstergesidir.

RTE’nin bütün siyasi söylemleri iflas edince, bir de Kürt dişmanlığını deniyeyim diyerek Turancılığa soyundu.
2017 Haziran seçimlerinde HDP’den büyük darbe yediğinden olacak ki, HDP bundan böyle bu zatın hedef tahtası haline geldi. Eş genel başkanlarını, milletvekillerini, belediye başkanlarını ve partinin üst organlarını oluşturan parti yöneticilerini tutuklattı.
Bu tutuklamalara tepki gösterilmesin diye kentler kuşatıldı, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Aylarca yöre halkı açlığa mahkum edildi. Karşı çıkanlara ateş edildi, kentler top atışına tutuldu. Metropol kentlerde bombalar patlatılarak katliamlar yapıldı. Ülkenin her yerinde devlet terörü hakim kılındı ve peşinden seçimler iptal edilerek yeni seçim tarihi belirlendi.
Kan’dan bir iktidar daha bina edildi 2017 Kasımında…
Kürt düşmanlığı üzerinden, emperyalistlerin MHP’yi, AKP’ye eklemleyerek, yıpranan islamcılık ve milliyetçiliği bir birine baston ederek, yeniden onlar üzerinden ülkeye kene gibi yapıştılar.
Bu iktidarda “tavşan kaç, tazı tut” politikası uygulandı.
Daha once “one minute” (Van munit) de tecrübe ettiği bir politikadır tavşan kaç tazı tut politikası…
Almanya’ya düşmanmış gibi konuşurken, Almanya devlet başkanınca desteklenmesi, ABD’ye düşmanmış gibi konuşup, ABD’nin ülkemizdeki ve Orta Doğu’daki politikalarını uygulaması, her defa ABD’nin arkasında olduğunu bilmesidir, tavşan kaç tazı tut politikası.
Rusya ile dost, ABD ile düşman, Rusya ile düşman, ABD ile dost görünmesidir, tavşan kaç tazı tut politikası.
Su havzalarının HES bahanesi ile özelleşip, uluslararası kartellere peşkeş çekilmesidir, Cerattepe madeninin yağmalanmasıdır. Madeni yağmalamak için bir kent insanının hiçe sayılmasıdır, direnenleri terörist ilan etmektir. Türkiye’nin emniyet güçlerini oraya yığmaktır, Artvin’in kadınlarını cop ile dövmektir, gaz ve su sıkmaktır, Cerattepe’de madenin peşkeş çekildiği kişiye gizli ortak olmaktır, Hopa’ya çıkartma yapmaktır, Metin Lokumcu’yu katletmektir, o, tavşan kaç tazı tut politikası.

Yahveri FETÖ militanıyken, ona vurdurmayıp, öldürmek için özel tim kurup, sora sora kaldığı oteli bulma kurgusudur tavşan kaç tazı tut politikası.
FETÖ numarasıyla orduda ki gerçek Kemalist subayların tasfiyesidir, solcu, sosyalist ve Kürtlerin sol kanadının devlet kadrolarından tasfiyesidir, tavşan kaç tazı tut politikası.

Nuriye ve Semih’e önce FETÖ, sonra DHKP-C deme halidir tavşan kaç tazı tut politikası…

Kan’dır, militarizmi zirveye taşımaktır, emperyalizmin reçetesidir, haklımıza ağudur…
Kürt düşmanlığından yükselen faşizmin ayak sesleridir, Afrin’de YPG ve PYD’ye saldırmasıdır, IŞİD ile ittifakın adıdır tavşan kaç tazı tut politikası.
Ülkenin zenginliklerinin emperyalistlere peşkeş çekilmesidir, özelleştirme adı altındaki yağmadır, talandır…
On yıllar önce Cargill şirketinin ülkemizdeki faaliyetlerine izin veren imzanın adıdır, bu imzadan dolayı bugün özelleşmesi istenen şeker fabrikalarının ve şeker pancarı üreticilerinin, olanlardan bihaber olma halinin sağlanmasıdır, tavşan kaç tazı tut politikası.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkisizleştirilmesi, Kanun Hükmünde Kararnamelerin içinde ki torba yasalarında halka düşmanca hazırlanan kanunların içeriğini bilmeyen halka, benim milletim deme cüretini gösterme halidir tavşan kaç tazı tut politikası…
OHAL’dir, iktidardan gitmemenin adıdır, tavşan kaç tazı tut politikası…
Neoliberalizmin batağında can çekişen, açlığın, sefaletin boy verdiği ülkede, militarizmin Afrin ile yatıp, Afrin ile kalkma halidir, diktatörün, diktatörlüğünün emperyalistlerce kabul gördüğünün resmidir, tavşan kaç tazı tut politikasının adı.
Gayrimilli politikaların, milliymiş gibi gösterilen reçetesinin uygulanmasıdır,
Afrin’de, PYD’ye YPG’ye kaç, Türk Silahlı Kuvvetlerine tut denmesidir, tavşan kaç tazı tut politikası…
Emperyalistlerin Orta Doğu’da sahte bir kahraman yaratma halidir…
Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcudiyeti, 2019 başkanlık seçimlerinin silahlı propagandası olma halidir, tavşan kaç tazı tut politikası.

FETÖ soruşturmalarında kurulan milyon dolarlık borsanın adıdır, kirlenmiş AKP’nin pislik halinin dışa vurumudur, tavşan kaç tazı tut politikası..

Her bir köşeden cumhuriyeti kuranlara, cumhuriyetin kurumlarına, değerlerine, solculara, sosyalistlere ve bilimum kendinden olmayanlara, saldırma, hapse atma, sokakta işkence etm, devletin imkanlarından yararlandırmama, kendisini destekleyenlere devletin tüm imkanlarını dökme halidir tavşan kaç tazı tut politikasının hali…

Tüm ülke devrimcilerine ve sosyalistlerine deriz ki;
Ülkede ki neoliberal politikaların hedeflerini anlatan siyasi propagandayı geliştirmek, ona karşı direnecek üretimin ve tüketimin örgütlenmesidir yapılması gereken, sokaktır, zincirleri kırmaktır, isyandır, AKP çetesini alaşağı etmektir, aslolan…

Saygılarımızla…