Karga Gak Demeden
03-04-2018
Ömer ŞAN

            Simit, simit… Beşyüz bin Lira idi… Ne oldu altı sıfırı gidince? Elli Kuruş oldu mu? Ne denmişti Rize Cumhuriyet Meydanında?.. “İki simit, bir bardak çay, yanına da 3-4 tane zeytin!..” O zamanın hesabıyla iki milyon Lira ediyordu, en azından! Nerden baksan 16 sene etti. Attık 6 sıfırı, 2 Lira… Oldu mu? Oldu, geçen sene!

            Çatladınız, patladınız mı?

            Elektriğe son bir israf ayarı daha geldi, ampuller patlamadan fazlalıkları söndürüp tasarrufa geçesiniz artık! Zam yok, zamcık yok, fiyat ayarlaması değil ‘israf ayarı’ olacak! Tuvalet 0,75 sent oldu, büyüme 7.4! Neyi büyütüyorsunuz kimse anlamış değil! Bazılarına göre dedeleri de yüzde 200-300 büyütüyormuş!

            Nerden düştü aklımıza bilmem de, bir ara hani bu ‘vizeler kalktı’ muhabbetleri vardı ya bazı ülkelerle… Rusya ile de vizeler kaldırıldığı haberlerine sevinen dedenin vize ile birlikte her şeyin de kalkacağını zannettiği gibi oldu toplum!

            Hele anımsar mısınız… Sarp Sınır Kapısı açıldığında 100 TL, 140 Lari ediyordu… Bugün ise 100 TL, 62 Lari’ye düşmüş… Güçlü Türkiye de, ne kadar büyüdü mesela?

            Şu, tosuncuk vardı bir tane… Fadıl’ın jetlerinden daha evla… İnek başlı logosundan esinlenip, canım halkımın milyonlarca lirasını iç ederek büyümesi gibi mi yoksa… E, bir de bunun ‘Sütlübank’ı da varmış!

            Bunca sıkıntıyı 16 yıllık iktidarlığıyla (!) başımıza bela eden ana muhalefet var ya… Bakın mesela, CHP’nin TBMM’de, ‘Çiftlik Bank’ ile ilgili verdiği ‘Araştırma Komisyonu’ kurulması önergesi, müzmin muhalif AKP’nin oylarıyla reddedildi. Gördünüz mü büyümeyi?

            Cem Toker de soruyor… “Milli irade diye bilinen AKP seçmeni, sizleri ve taleplerinizi Meclis’te temsil etsinler diye seçtiğiniz, maaş verdiğiniz vekilleriniz, ‘Çiftlik Bank’ soygununun araştırılması önergesini reddetmişler. Ne iş? Sorgulayacak mısınız?”

            Sevgili Süleyman Hacıbektaşoğlu, almış sazı eline…

            “Herkes ahlaktan bahsediyor ama tarifi yaparken, yaşadığı çevrenin yıllar boyunca kendisini şekillendirdiği değerler üzerinden!.. Yani yüzlerce yıl öncesinden bugüne taşıdıkları her türlü geri anlayışı içinde taşıyan dini motiflerle süslenmiş bir anlayış belirliyor ahlak tanımını ve buna uymanızı bekliyorlar. Bunlara uygun yaşarsanız ahlaklı bir birey oluyorsunuz. Ama sorun şu…

            Bu ahlak yapısı bana uymuyor! İnsanların yaşam şekilleri, inanışları, giyim kuşamı ahlakını belirleyemez. Ben, dünyaya başka pencereden bakıyorum. Emeğin kutsallığını savunuyorum. Barış içinde savaşların olmadığı, din, dil, ırk ayrımının olmadığı bir dünyayı hayal ediyorum. Yüksek kârlar uğruna yaşam alanlarımızın metaya dönüştürülmesini istemiyorum. Sömürünün her türlüsüne karşı mücadele etmek gerektiğini düşünenlerin safındayım, kadınların erkek dünyasının bir rengi olduğunu kabul etmiyorum. Kadın ve erkeğin eşitliğine inanıyorum. Namusun kadınlar üzerinden tarif edilmesine şiddetle karşı duruyorum vb… Ama karşımda bütün bunlara inanmayan yığınlar var. Onların değerleri ile benim değerlerim inanılmaz farklılıklar gösteriyor. Peki böyle bir durumda ahlâk anlayışımız aynı olabilir mi?”

            Hadi, büyütün bakalım nereye kadar? Var mı böyle bir ahlak, din-iman anlayışı? Hangi yana yaslarsınız?

            Tevfik Fikret’i bilirsiniz… “Kraldan çok kralcı olanlar, sadece köpekliklerini ispat etmekle kalmazlar. Bunu gönüllü ve zevkle yaptıklarını da ortaya koyarlar.” Demiş, ta eskilerden beriye…

            Mesela Çaykur’da işverenle yetkili sendika arasında bir protokol imzalanmış ve aslında OHAL KHK’si ile verilmiş olan haklar, daha da kötü maddelerle, iş ve hatta toplumsal barışı bozacak, işçiler arasındaki uçurumu daha da açacak şekilde değiştirilerek, konmuş işçinin önüne… Hem de ‘müjde’ diye!

            Ama sınırda, kamuflajlı klarnet şöleniyle ‘yaylalar’ türküsünü söyleyenleri de anımsayın, unutmayın arada olmaz mı?

            Hep anıyoruz geçmişi, katliamlarda, hunharca yaşamı sonlandırılanları… Hesaba katılanlara bakıp, bugünü planlayan geçmişin emperyalizmini! Kim varsa karşılarında, kim dikildiyse alternatif olarak bugün On’ların yerine oturmuş.

            Ülke tarihindeki ilk kontrgerilla olayı olan Kızıldere’de, 30 Mart1972’de Nato askerleri gözcülüğünde katledilen canları unutmayın, unutturmayın! Cihan Alptekin, Ardeşen’deki mezarı başında anıldı bu yıl da!
“Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı/ Göğsümün içinde ateş var gibi!..” diye dizeler dizen ülkemin bir başka aydınlık yüzü Sabahattin Ali, 2 Nisan 1948’de…

            Ve yine dün, Türk Edebiyatı’nın yaşayan en büyük şairlerinden Ülkü Tamer, 81 yaşında hayatını kaybetti… Toprağa verildi, “Bir soğuk yel eser/ Üşür ölüm bile…” dizeleri…

            Hepsine Allah rahmet etsin, yer ve mekanları cennet olsun!

            İnsanlara kin ve husumet besleyerek, geleceği kurgulama hevesindekileri de yüreklerinizdeki sevgi çatlatıp, patlatsın!