25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gece yarısından sonra mühendislerin olası bir güç kesintisine karşı yapmayı planladıkları deney için şartların oluştuğuna karar verildi. Santralde herkes son derece deneyimli ve görevlerini iyi yapıyorlardı; her şey kontrol altındaydı ve sabaha karşı 1.23’de deney için düğmeye basıldı. Bir dakika sonra saat 01:24’te ise, ters giden bir şeyler fark ettiler. Deney için devre dışı bırakılmış güvenlik sisteminden ötürü reaktörde önlenemeyen çekirdek tepkimeleri gerçekleşti. Kontrol altında sandıkları her şey binlerce yıl boyunca kontrolden çıkmıştı. Reaktörün tonlarca ağırlıktaki beton çatısı havaya uçtu. Sabah olduğunda insanlık tarihinin gördüğü en büyük nükleer kazalardan birisi olmuştu. Her yere radyoaktif radyasyon yağıyordu.

6 gün boyunca hem kendi halklarından hem de dünyadan sakladılar…

Facia duyulduğunda çoktan yağmur olup yağmıştı Karadeniz’in insanına, fındığına ve çayına. Dünya üzerinde milyonlarca insan bu felaketin etkilerine maruz kaldı. Politikacılar her zamanki gibi kendi bildikleri yoldan felaketin üzerini örtmeye çalıştı. Bakanlarımız bize “Tehlike yoktur çayı için, fındığı da yiyin” dediler. O tarihten bu yana özellikle Karadeniz’de kanser vakalarındaki artış bilinmektedir.

 Bize Çernobil Faciası olduktan sonra “Tehlike Yoktur” yalanını söyleyenler, bugün farklı yüzler ve bedenlerle aynı yalanları, kurmayı planladıkları Akkuyu, Sinop ve İğneada NGS projeleri için de söylemeye devam ediyorlar.

 Çernobil’in müteahhit ve işletmeci firması ile Nisan ayı içerisinde büyük bir gövde gösterisiyle temeli atılan Akkuyu’nun müteahhit ve işletmeci firması aynı, Rosatom firmasıdır.

İnsanoğlu hala binlerce yıldır kullandığı ateşi bile tam ehlileştirememişken, nükleer gibi ateşten milyonlarca kat tehlikeli ve hakkında bildiklerimizin sınırlı olduğu bir teknolojinin kullanımında bütün teknik aksaklıkların ve risklerin giderilebileceğini ve kontrolden çıkması bu kadar muhtemel bir gücün ehlileştirilebileceğini düşünmek saflıktır.

 Akkuyu’da bu firmayla, bu işletme yöntemiyle ve bu teknolojiyle, bu zihniyetle kaza olmama ihtimali yoktur.

 Hükümetler yaşam için geri dönüşü olmayan tehlikelerle dolu nükleer santraller kurmak yerine, enerji ihtiyacımızı düşürmek için çalışmalı ve yenilenebilir enerjilere yönelmelidirler.

 Nükleer santral projeleri sadece bizim çocuklarımızın ve gelecek nesillerimizin değil gezegendeki tüm yaşamın felaketi anlamına gelmektedir.

 Hiçbir yerde yeni nükleer felaketler istemiyoruz. Yaşamın koşulsuz şartsız dünyanın her noktasında daim olabilmesinden yanayız.