Cumhur ittifakının devlet destekli sokak gücünün olduğuna dair duyumlar alıyoruz. Duyumların ötesinde bunun işaretleri de fazlasıyla var.
Bülent Arınç (O zat), Erdoğan’la görüşmesinin ardından yaptığı ‘biat’ ve ‘dava’ sosuna bulanmış açıklamasından sonra, “yazı da gelse, tura da  Erdoğan kazanır” diye bir şeyler yumurtladı…
Ne demek bu?
Yazı- tura; iki zıt ihtimali temsil eder: Kazanmak – kaybetmek.
İki seçeneğin ikisininde aynı anlama gelmesi mümkün değil. Böyle olsa ne seçeneklerden ne de yazı- turadan bahsedilir. ‘O zatın’ vermek istediği mesaj da şudur. “Seçim var, iktidarı değiştirebilirz falan gibi boş hayallere kapılmayın. Seçimler yasal bir zorunluluktur. Geç kalmasında sakınca görüldüğü için erkene alınmıştır. Kazanılırsa ne ala… kaybedilirse Erdoğan’ın iktidarı terk etmek gibi bir niyeti yoktur. İktidarı vermemek için sonuna kadar direnecek” demektir.
Peki böyle bir direniş için gücü varmıdır? Gücü olmasa bile umudu vardır. Zaten örgütlü milislerinin olduğunu herkes biliyor. Ama Erdoğan, milislerinden daha çok, TSK’ne güveniyor. Onu adeta kendisinin özel koruma gücü gibi görüyor. Abdullah Gül’e aday olmaması için Genel Kurmay Başkanı’nı göndermekteki muradı da budur. Bu görüntüyü vermektir. “Genel Kurmay, emirlerimin yasal olup olmadığını sorgulamadan, her istediğimi yerine getirmek için hazırdır” şeklinde algılanmasını istemiştir.
 Bununla da yetinmeyip, halkı tehdit etmeyi de ihmal etmemiştir. Kısa bir süre önce bir konuşmasında, ” 7 Haziran’da kararsızlık gösterdiniz, neler yaşadığını hepiniz gördüdünüz” dedi. Bu konuşmayı duyunca benim tüylerim ürperdi. Çünkü, 7 haziran sonrası yaşananlar tam bir kâbustu.. Önce Suruç, sonra Ankara gar patlaması yaşandı. Yüzlerce insanımız parçalanarak öldü. Sonra, sonra da başka patlamaları takiben, ülkenin bir bölgesi kan gölüne döndürüldü, büyük bir yıkım yaşandı. Bunların hepsi korkunçtu ve AKP’nin 1 Kasım seçimlerini kazanması içindi…
Erdoğan, bütün bu edip eyledikleri ve söyledikleri ile kaybetse bile iktidarı bırakmayacağına dair güçlü işaretler vermektedir.
Peki, muhalefetin buna karşı bir alternatifi var mı?
Maalesf yoktur!
Yok olduğu için, 16 Nisan referandumunda kazandığı referandumu, ‘ sokak milisleri’ korkusuyla Erdoğan’a kaptırmıştır.
Eski den “iktidar namlunun ucundadır” derlerdi. Elbet namlu, iktidar ilişkileri önemini kaybetmiş değil. Ama günümüz her şeyden önce, iktidar sokaktadır. Örgütlü halkın, yani sokağın önünde duracak hiç bir güç yoktur. Muktedirin en güçlü silahı bir demir yığını gibi kalır sokak gücünün karşısında…
Bu yüzdendir, kendimizi bildik bileli sokak diyoruz.
Evet beyler!
Var mı sokağa dair bir hazırlığınız???
Yoksa, bilinki atı çalan gene Üsküdar’ı geçecek…
Burada, Erdoğan’ın yaptığı ” milletimiz tamam derse, biz kenara çekiliriz” açıklaması ne anlama geliyor öyleyse denebilir.
Bir kere bilinmelidir ki, “kenara çekiliriz” vaadinin samimiyeti yoktur. Ya da dalda tünemiş bir kuşa atılmış taş da değildir. Rast gele denize atılmış bir olta denebilir. O deniz dünya sermaye piyasalarıdır.
Ülke hızla derin bir krizin dibine doğru yuvarlanıyor. 24 Haziran’a kalmadan bankacılık sisteminin 7 şiddetinde bir depremle sarsılması kaçınılmaz görünüyor. Bu şiddetteki bir depreme dayanacak banka yok gibi. Belki, iki, bilemedin üç banka ayakta kalabilecek. Sistem çökecek, böylece ülke krizin dip noktasını görecek.
Bu durumda AKP de 24 dört Haziran’ı göremiyecek.
Son günlerde dolar hızla yükseliyor. ‘Tulumbanın suyu bitmiş’ bu yükselişe Merkez Bankası etkin bir şekilde müdahale edemiyor. Kasada para yok, faizler iki ucu boklu değnek. İşte, “Çekiliriz” sözünün önemi burada öne çıkıyor. Bununla bir taşla bir kaç kuş vurulmak isteniyor. Malum, Doların yükselmesinin en önemli nedeni, ülkemizi terkeden yabancı sermaye! Bunun temel nedeni de Türkiye’deki siyasi belirsizlik ve güvensizlik. Bu belirsizlik sermayeyi korkutuyor, yenisi gelmediği gibi, var olan da ülkeyi terkediyor.
Dediğim gibi bunun esas nedeni, güvensizlik ve OHAL uygulamalarıdır. “Kaybetse bile Erdoğan iktidarı terketmeyecek” söylentileri bu algının üzerine dikilen tüydür.
Erdoğan’ın böyle bir açıklama yapma gereği duyması bile, bu algının dünyada ne kadar yaygın olduğunun bir göstergesidir. Sermayeyi ürküten de budur.
“Kenara çekiliriz” açıklaması ile Erdoğan, küresel sermaye piyasalarına (denize yani) ucuna “çekiliriz” yemi taklı bir olta atmıştır. Yabancı sermayeye “korkmayın, korktuğunuz olmayacak, Türkiye karışmayacak. Milletimiz tamam derse biz sessizce kenara çekiliriz” diye bir mesaj vermiştir. Böylece, 24 Haziran’a kadar ekonomiyi azıcıkta olsa rahatlatacak sermaye girsin beklentisi içindedir. O denizde, o oltaya takılacak kadar sersem balık bulunur mu?
Sanmam!
Bir futbol hakemi, “eğer bir oyuncu topu usulüne uygun bir şekilde karşı kaleye sokarsa, ben ona gol diyeceğim” dediğinde ne düşünülürse, bu açıklamayı duyanlar da onu düşünmüştür.
Bunun ötesinde “kenara çekilme” nin samimiyetine inanmak için AKP seçmeni gibi, Reis’in her dediğinin doğru, o’nun sözünün eri bir adam olduğuna peşin iman etmiş olmak gerekiyor.
Yaptıkları, yapacaklarının teminatıysa, backgrondu hiç de parlak değil…