Rasim Yılmaz
15 Mayıs 2018

Bir Afrika atasözü şöyle der: “Aslan, sırtlan, zebra ve ceylan sırt sırta koşuyorlarsa orman yanıyor demektir.” Bu atasözü sanki ülkemizin bugün içinde bulunduğu durum için söylenmiş…

Düşünün; CHP’li sosyal demokratlarla, Saadet Partili muhafazakârlar, İyi Partili milliyetçilerle Demokrat Partili liberalin bir araya gelip “Millet İttifakı”nı kurmaları, içinde yaşadığımız geminin yanmakta olduğunun göstergesi değil de nedir? Öyle ya, ya bu gemide birlikte yanacaklar, ya da ayrılıkları bir kenara bırakarak bu ateşi birlikte söndürecekler. Çünkü hiçbirinin tek başına bu ateşi söndürmeye gücü yetmemektedir.

Böyle olunca da “Cumhur İttifakı”na karşılık  dört parti kendine “Millet İttifakı” adını takmışlardır. Gerçi bu “millet” kavramı çok da anlaşılır değildir ama şimdi konumuz bu değildir.

Gariptir, AKP, sermaye, basın ve tüm devlet gücünü kullandığı halde işini şansa bırakmamak, ya da ciddi anlamda kötüye giden akıbetini biliyor olduğu için olsa gerek BBP ve geçmişte birbirlerine söylediklerini bırakmadıkları Devlet Bahçeli ve onun MHP’si ile “Cumhur ittifakı” kuruyor, bir şey olmuyor, ama karşı cephe ittifak yapınca kıyametler kopuyor. Münafıklıktan tutun da demediklerini bırakmıyorlar. Bu bence iktidarı kaybetme korkusunun doğurduğu ruh hali olsa gerek.

Öte yandan Türkiye’de tam bir “demokrasi komedisi” oynanıyor. 12 Eylül ürünü antidemokratik yüzde 10 barajından sonra mecliste grubu bulunmayan Cumhurbaşkanı adayları için getirilen 100 bin imza zorunluluğu ise gerçekten tam bir komedi… Komediler bitmiyor ki… Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş tutsak ve kampanyasını demir parmaklıklar arkasından yürütmek zorunda. Yetmiyor, ortada inandırıcı bir gerekçe yokken Olağanüstü Hal koşullarında seçime gidiliyor.

ERKEN SEÇİMİ ZORUNLU KILAN KOŞULLAR

Bugün ülkemizde sömürünün ve beraberinde faşizmin derinleştiği; 12 Mart ve 12 Eylüllerin açtığı yolda yürüyen AKP sayesinde sosyal, ekonomik ve ahlaki bir kriz yaşanıyor. 16 yılda 14 kez değiştirilen bir eğitim sitemiyle karşı karşıyayız.

Sanayi, tarım ve  hayvancılık bitirilmiş, satmadık kamu malı kalmamış…

Yargı bağımsız değil, dolayısıyla da adalet hak getire! Yasama, yürütme ve yargıdan sonra 4. Güç olan basının özgürlüğünden söz etmek mümkün mü?

Demokrasi, Kürt sorunu, dış politikada yalnızlaşan bir ülke, gelir dağılımındaki olağanüstü bozulma, giderek katlanan dış borçlar, ülkede üretimin yapılamayışı, dövizdeki hızlı yükseliş, gitgide büyüyen işsizlik ve artan enflasyon başlıca sorunlar bulunduğumuz gemideki yangının büyüme eğiliminde olduğunun temel göstergeleridir.

AKP, iktidara geldiğinde Avrupa Birliğine girme vaatleriyle geniş kesimleri etkilemişti. Bırakın Avrupa Birliğine girmeyi, sıfır sorunla aldıkları ülkeyi götürüp Ortadoğu savaşlarının içine soktu.

Bugün dünyada yaşanan savaşın adına ister 3. Dünya Savaşı, ister bölgesel savaşlar deyin, bu savaşların görünür gerekçeleri etnik ve mezhepsel sorunlar üzerinden büyütülmeye çalışılıyor olsa da bu savaşın tek nedeni emperyalistlerin çıkarlarıdır. Dolayısıyla da Ortadoğu’daki savaşlar bizim savaşımız değildir. Ortadoğu’da yapılması gereken tek şey, bütün yabancıların Ortadoğu’dan ve Suriye’den çekilmesidir.

Kısaca ülkede hiçbir şey iyi gitmiyor. Bu vahim durumun farkında olan iktidar bu gerçeklerden kaynaklı erken seçim kararı alarak daha fazla deşifre olmadan ömrünü uzatmanın hesabını yapmaktadır. Ama bilinmelidir ki eğer bu iktidar yeniden iş başına gelirse bugünleri mumla arayacağımız günler kaçınılmaz olacaktır.

Geçmişte, başta Recep Tayyip Erdoğan ve onun partisi AKP’nin ezberini bozan ve uykusunu kaçıran iki olay vardı.

Birincisi “Gezi olayları”ydı. Gezi olayları örgütsüz bir hareket olduğu için dönüştürücü ve kalıcı sonuç doğurmadı.

İkincisi ise 16 Nisan 2016 referandumudur. Toplumun değişik kesimleri genel bir ittifak olmaksızın herkesin kendi cephesinde geliştirdiği refleks neticesinde  iyi bir sonuç alınmasına rağmen, yine örgütsüz olunmasından alınan sonuç korunamamıştır.

Ama bu kez iktidar, erken seçim kararı alması sonucu koşulların karşı cephenin lehine gelişeceğini hesap edememiştir.  Sanırım kendi tabirleriyle iktidar kanadındaki “metal yorgunluğu” sağlıklı düşünebilmelerine olanak vermemiştir. Muhalefet, bu olanakları doğru ve iyi kullanacağa benziyor. Bu durum toplumda giderek iktidarın ve “tek adam” rejimine giden yolun engellenebileceği algısı oluşturmuştur; yeter ki muhalefet söylediklerinde inançlı ve kararlı olsun.

Özellikle AKP-MHP-BBP ittifakına karşı doğru strateji izlenmelidir. Hedefe tıpkı 16 Nisan 2016 referandumunda olduğu gibi her kesim kendi gerçeği ve talepleri üzerinden, yani aynı noktadan değil, çoğulcu ve farklı noktalardan iktidarı hedef almalıdır.

Sonuç yerine
Aydınlık yarınlar için kimlikleri aşan, demokrasi, toplumsal barış ve halkçı bir düzeni hedefleyerek, bugün farklılıklarımızı değil, adil ve demokratik bir seçim için hep birlikte içinde bulunduğumuz,  yanmakta olan bu gemiye sahip çıkarak ilk etapta bu ateşi söndürmeliyiz…