Baba ölmüş, ana ve çocuklar toplanmış babanın başında ağlaşıyorlar. Kardeşlerden birsi bir kenara oturmuş, iştahla yemek yiyor. Büyük kardeş yemek yiyeni uyarmış. “Babamız öldü sende ağlasana” cevap vermiş küçüğü: ” karnımı doyurayım ben de ağlayacağım.”
24 Haziran’da seçim var. Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçeceğiz. Cumhurbaşkanı adaylarından biri mevcut Cumhurbaşkanı.
Kendi yeteneksizliği ve bilgisizliği ile ülkeyi uçurumun eşiğine getirmiş.
İşsizlik, resmi istatistilklere göre %10’nun üzerinde. Resmi olmayan ama reel duruma göre %18’lerde.
Dolar yılkı atı gibi şahlanmış gidiyor. Benzin, mazot fiyatları dolarla at başı koşuyor. Hiç bir müdahale yükselişlerini durduramıyor.
Mevcut Cumhurbaşkanı bu güne kadar, esir aldığı medya sayesinde, meydanlarda tek tabanca bir propagandayla ve manüplasyonlarla hep kendi yarattığı krizleri çözmeye söz vererek, toplumu kandırıp seçimler kazanmış. Sanki, aynı yöntemle bir daha kazanacağını sanıyor. Her ağzını açışta krizin ateşini yükseltiyor.
Sonra da dönüp, fasafisofestolarla yeni ekonomik programlar sunmağa çalışıyor. Kimsenin, “be adam, sen bu cilalı programları muhalefetdeyken mi hazırladın? İktidarda sendin. Madem bunları yapabilecektin, elini tutan kimdi? Bu güne kadar niye yapmadın?  Bunlara aklın erseydi zaten yapardın. Yoksa bunu bir yerden  kopya mı çektin?” diye sorgulamayacağını sanıyor.
Ama, ‘keriz uyandı’ artık bunu kimse yemiyor…
Birde; Bütün ısrarlara rağmen ülkeyi OHAL’de seçime götürmekte ısrarlı olan o!
Medyanın % 98 onun kontrolü altında. Esir almış! Diğer adayların mitinglerini göstermemesi, yazmaması için medyaya talimat veren o!
Hapiste olması, kanunen Cumhurbaşkanı olmasına engel teşkil etmeyen ve halen milletvekilli sıfatı bulunan bir Cumhurbaşkanı adayının özgürce seçim kampanyası yapmasını engellemek için keyfi olarak serbest bıraktırmayan o!
Özgürlüğü kendisi için olunca seviyor. “Bütün taşları bağlayın, ben özgür, elimi kolumu sallayarak dolaşmak istiyorum” diyor.
OHAL’i ilan eden o, sürdüren o!
Yargı bağımsızlığını yok eden o!
Adaleti, eşitliği, kardeşliği, huzuru berhava eden o!
Rakibi adaylar, meydan meydan dolaşıyor. Özgürlük, adalet, eşitlik, barış, kardeşlik, bağımsız yargı, hak hukuk v.s… toplumun özlemini çektiği argümanlarla kampanya yürütüyor. Karşılığını sıcak, toplumsal bir ilgi olarak alıyor.
Durum böyle olunca, çaresizce, hiç hoşuna gitmeyen o kavramlara sarılıyor. Yine o fasafisofestolarla, o da rakipleri gibi aynı  vaadlerde bulunuyor…
“Yahu onlar muhalif, bizi seçerseniz biz bunları yapacağız diyor. Sen iktidardasın bu güne kadar niye yapmadın bunları? Hatta bunların her birinden sen mahrum ettin toplumu. İstesen şimdi de yaparsın bunu. Elini tutan kim? Aklın başına yeni geldiyese, bunu göstermek için işte sana fırsant. Mesela, sana, hiç vakit kaybetmeden yapacağın ve hiç bir külfeti olmayan bir öneri; mevcut yasayı uygula. TRT’ye emir ver. Kanun senin tarafsız olmanı emrediyor. Kanuna uymak zorundasın. Bana ve partime ne kadar yer veriyorsan diğer adayaların herbirine ve partilere de o kadar yer vereceksin” de! diyenlere;
“Olmaz” diyor. “24 Hazirana kadar önümdeki bu yemeği yiyeceğim. Keyfim gelirse ondan sonra söz, yaptığım vaadleri o zaman yerine getireceğim.”
Yani?
Yanisi, “karnımı doyurayım ben de ağlayacağım….”
Peki, karnın doyunca yine ayranının kabarmayacağı ne malum?
Ne malum dediysek sözün gelişi. Ayranının kabaracağına dair, hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak bir karinen de var zaten.
“Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!”
Ih!
Artık TAMAM!