14 Mayısta şöyle demişim: “AKP, örgütsel bir metal yorgunlukla malül değil, beyinsel bir ahşabik çürümüşlükle malüldür. Çürümekle malül olan o ahşap beyin Erdoğan’ın kendisidir.”
Bu gün, bu tesbitimde büyük bir yanılgı içinde olduğumu gördüm. Zira muhterem öyle bir saçmalamış ki, inanılır gibi değil! Dil sürçmesi desen, değil! Dil sürçmesi anlık bir şeydir. Örneğin; Zonguldağ diyecekken, “zond zond, zon zon zod, zondulgağ”da olduğu gib. Bir dil sürçtüğü yerde o kadar uzun süre sürtük kalamaz.. Gaf desen, gaf da değil. Gaf da, yersiz ve zamansız,manzara yada amacı aşan ifadeler için kullanılan bir sözücüktür.
Bu durum sadece “Zondulgag” la sınırlı kalsa; hepimizin günlük hayatta başımıza gelen ve düzelteceğim derken bir kaç kez üstüste deneme sonunda doğrultabildiğimiz basit dil takılması der geçeriz.
Ama öyle değil, muhteremin sağlığı konusunda bizi (beni) endişelendiren dah ciddi bir durum olduğunu gösteren işaretler var.Metal yorgunluğu ve ya ahşabik beyinsel çürümenin ötesinde ve daha ağır bir hastalıkla malul olduğu görülüyor.
Tarihle ve mekanla bağı kopuk. Yaşanmış tarihin yerine, kendi uydurduğu bir tarihi koyuyor. Örneğin 1071 de, Malazgirt’de Alpaslan’ın Romendiyojen’in başına toplar yağıdırdığını iddia edebiliyor. Oysa, savaşlarda kullanılan toplar o dönem henüz icad edilmemişti. Bu bir tarih cehaleti olarak değerlendirilemez. Her vesile ile Milli ve yerli olduğu iddiasının sahbi olan birisinin, bu toprakların, bu millete yurt olmasının kapısını açan bir tarihsel dönem hakkında bu kadar cahil olduğu (şayet bu kadar cahilse, yerli ve milli zaten olamaz) düşünülemez.
Sadece (tarih ve zaman açısından kısacık kabul edilse bile) 1071 gibi uzak bir zaman için değil, daha düne ilişkin değerlendirmelerde bile büyük yanlışlar yapıyor. Mesela, tek parti döneminde 75 kişilik sııflarda okuduğunu söylüyor. Kendinden önce, başka hükümetler dönemde hizmet sokulmuş, hava alanı, yol, üniversite, hastane gibi yatırımlara sahip çıkıyor. “Ben yaptım” diyor. Taa 43 yıl önce açılmış Malaty İnönü Üniversitesinden bahsederken, “bizden önce Malatya’da üniversite mi vardı” diye soruyor, kendisi kendisine cevap veriyor: yoktu! Biz geldik ve inönü üniversitesini biz kurduk diyor.
Belli ki bütün bunlar, uzak-yaykın tarihi gerçeklikle hiç bir ilgisi olmayan kendi uydurduğu yalanlar…
Sadece tarih üzerinden değil; ekonomi üzerinden de yapıyor bunu. Ekonomist olduğunu söylüyor, ama “kendi tezim” diyerek yaptığı enflasyon değerlendirmeleri, tam bir ekonomi cahili olduğunu gösteriyor.
Çok çabuk yayılan bulaşıcı bir hastalıkla malul. O kürsüde iken hastalık dinleyenlere de sirayet ediyor. O saçmalıyor, dinleyenler, “atma Recep din kardeşiyiz” diyecek yerde tezahüratla alkışlıyor.
Görünen bütün bu arazlar tıb’bın hangi dalının konusuna girer bilemiyorum. Bu konuda bir değerlendirme zorunlu hale gelmiştir. Bunu Psikiyatristler mi, Psikologlar mı yoksa Nörologlar mı yapar bilemiyorum.
Benim bildğim halk ağzında buna, “kafadan seyreklik” veya “kafayı sıyırmışlık” derler…
Ne seyrek kafayla, ne de sıyrık kafayla gidilecek bir yer yoktur….