Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanı bir tek sözcük tanımlar: Dangalak !..

“MENDERES’LE YATTIM, KOCAMI ‎KURTARDIM”
-Menderes Başbakan, koca emniyet müdürü-

BUKET AŞÇI | 02 Mart 2009 Pazartesi . Adnan Menderes’in aşk yaşadığı ‎kadınlardan biri de ‎Suzan Sözen’di

Genç bir kadın. Henüz 25 yaşında. Bir gece, bir davette başbakanla tanışıyor. Daha ‎‎doğrusu başbakan onu uzaktan görüyor, elinden tutuyor ve bahçeye çıkarıyor. Sonra ‎‎saatlerce dolaşıyorlar. Film gibi değil mi? Opera sanatçısı Ayhan Aydan ve Adnan ‎‎Menderes’in tanışmaları aynen böyle cereyan ediyor… ‎
‎ ‎
Ancak Ayhan Aydan, bu ilişkiyle ilgili adeta sessizlik yemini etmişti. Birkaç istisna ‎‎dışında kimseyle konuşmamıştı. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz ‎‎Karakoyunlu’ydu. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan Karakoyunlu, ‎‎uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede bulunmuş ve edindiği ‎‎bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştı. ‎
‎ ‎
Böylece biz de kendisiyle geçen hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı ‎‎yani Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk. ‎
‎ ‎
Çok zeki, asil ve aranılan bir kadındı ‎
‎ ‎
Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla ‎‎tanıştınız. Nasıl biriydi? ‎
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin ‎‎eder, onu da kapsayarak konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman ‎‎gözü yaşlı olmadı. Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. ‎‎Ama en önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi ‎‎etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok ‎hoşlanır. ‎Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her şeyiyle güzel ‎bir kadındı. ‎Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan… Ama darbe yemiş bir kadındı ‎da. Bu darbe ‎Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen) sürdürdüğü ilişkiydi… ‎

Neden? ‎
Adnan Bey, onunla tanışmadan önce de çapkındı. Hatta 1946’da dönemin derin ‎‎devleti, Adnan Bey henüz başvekil değilken, çok iyi bir hatip, çok iyi muhalefet ‎yapıyor ‎diye “Nedir bu adamın hayatı, araştırın” demiş ve sevgilisi Mukaddes ‎Hanım’la hangi ‎saatte ne yapıyor öğrenilmişti. Bunlar devlet zabıtlarında vardır. ‎
‎ ‎
‎ Hanım, Menderes’in diğer ilişkilerini nasıl karşılıyor? ‎
Çevresindekiler Adnan Bey’in ilişkilerinden onu haberdar ediyor. Ama Ayhan Hanım, ‎‎Adnan Bey’i onu o kadar seviyor ki, “Yeter ki senden bir çocuğum olsun” diyor. Yani ‎‎‎“Eşini boşa, beni al” gibi bir talebi yok. Şunu da unutmamak gerek; Türkiye’de ‎‎başbakan sevmeye hazır, on binlerce değil yüz binlerce kadın bulursunuz. Türk ‎kadını ‎otoriteyi sever. 1950 koşullarında bir başbakanı sevmek ise fevkalade önemli ‎bir ‎hususiyet. Ayhan Hanım bunun da farkındaydı. Ama bu hiçbir zaman Adnan ‎Bey’den ‎bir şey talep etmek tarzında olmadı. Yani “Ahmet’i oradan al, buraya koy ‎gibi.” ‎
‎ ‎
Her ne kadar Ayhan Hanım aşık olsa da bu çok zor bir ilişki. Onu bu ilişkide tutan ‎‎ne? ‎
Ayhan Hanım, o sırada 25-26 yaşında. Adnan Bey ellilerinde… Onun yanında ‎yaşadığı ‎mutluluğu çok iyi tarif edip Ayhan Hanım’a hissettiriyor. Mesela Ayhan ‎Hanım “Küpem ‎kayboldu” diye anlatmıştı; oturup saatlerce arıyorlar. Dikmen’deki ‎gazino kapatılıyor, ‎korumalar falan hep birlikte arabaların farlarını yakıp, küpenin ‎taşını arıyorlar. Ayhan ‎Hanım “Benimle beraber gözlerime baka baka aradı” ‎demişti. ‎
‎ ‎
Aşırı kıskançtı, şoförsüz sokağa çıkarmazdı ‎
‎ ‎
Tanışmaları da film gibi… ‎
Öyle. Ziraat Bankası Umum Müdürü Mithat Dülge’nin düzenlediği davette ‎tanışıyorlar. ‎Kendisinin ifadesiyle, 1950 senesinin Ekim ya da Kasım’ı. Adnan Bey, ‎kalabalığın ‎içinden Ayhan Hanım’ı görüyor. ‎
Yanında da Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade var. “Kim bu?” diyor. O da “Mithat ‎Bey’in ‎yeğeni” deyince hiçbir şey demeden Ayhan Hanım’a doğru yürüyor. Tanışıyor, ‎sonra da ‎‎“Aaa, burada duman çok oldu” deyip elinden tutup bahçeye çıkarıyor. Gece ‎boyunca ‎dolaşıyorlar. Adnan Bey hiç elini bırakmıyor. ‎
‎ ‎
Hollywood çekse “Amma abartmışlar” deriz. Başbakan gelecek, genç kadını ‎‎kalabalıkta görecek, elinden tutacak, herkesin ortasında bahçeye çıkıp, liseliler gibi ‎‎dolaşacaklar… ‎
Gerçekten öyle yazsanız kimseyi inandıramazsınız. Ama gerçek bu! O gece seni ‎‎arayacağım diyor ve aramaya başlıyor. Kısa bir süre sonra da ona gri renk bir ‎otomobil ‎hediye ediyor. Şoförüyle… “Bundan sonra her yere bununla gideceksin” ‎diyor. Çünkü ‎Ayhan Hanım’ın sokak ortasında yürümesine müsaade edecek biri ‎değil, aşikar bir ‎kıskançlık değil bu, ama potansiyel olarak müthiş bir kıskançlık. Ben ‎bu arabayı bir latife ‎yaparak yüz görümlüğüne benzetirim. ‎
‎ ‎
Eşi Ferit önemli bir müzisyendi! ‎
‎ ‎
Ama bu arada sadece Adnan Menderes değil Ayhan Hanım da evli. Ünlü bir ‎‎müzisyen olan (Türk Beşlileri’nden) Hasan Ferit Alnar’la… ‎
Evet. Ayhan Hanım’ın annesinin evinde görüşüyorlar, ilişkilerini orada yaşıyorlar. ‎Yani ‎annesi evde oluyor. Bir-iki üç birliktelikten sonra Ayhan Hanım bunun bir ‎başkasıyla ‎evliyken cereyan etmesini hazmedemiyor. Durumu Adnan Bey’e açıyor ‎‎“Boşanma talep ‎edeceğim” diyor. Adnan Bey de “Sen beceremezsin, ben ‎konuşurum” diyor ve onu ‎kocasından istiyor. “Boşa ben alacağım” diyor. ‎
‎ ‎
Ferit Bey de çok önemli, değerli biri. Çok zor bir durumda kalmış… ‎
Ferit Bey büyük adamdır. Ama dünyanın da en talihsiz adamıdır. Türk Beşlileri ‎‎dediklerimizin hepsi devlet sanatçısı ilan edilmiştir; Ahmed Adnan Saygun, Cemal ‎‎Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses… Hepsi! Hasan Ferit Anlar hariç! ‎‎Halbuki onun mesleki tecrübesi diğerlerinden çok daha yüksekti. Üstelik alaturka ‎eğitim ‎görmüş bir adamdı, Viyana’ya gönderilmişti. Kanun virtüözüydü. ‎
‎ ‎
Ferit Bey’den olan çocuğu da öldü ‎
‎ ‎
Ama Ayhan Hanım’la evli olmak gibi bir kadersizliği vardı… ‎
Evet ve Ayhan Hanım’ın ondan çocuğu vardı. 15-16 yaşındayken Londra’da bir trafik ‎‎kazasında öldü. Adnan Bey’in son yıllarına denk gelir ölümü. İlişkiye başladıklarında ‎‎çocuk da 6 yaşındadır. ‎
‎ ‎
Ayhan Hanım’ın çocuğunun olması ilişkilerini nasıl etkiliyor? ‎
Adnan Bey’in bulunduğu yerde çocuk görünmüyor. Ayhan Hanım’ın annesi çok ‎‎dirayetli bir kadın… Doğması muhtemel bütün sıkıntıları önceden fark ederek önlem ‎‎alıyor. Ayhan Hanım Adnan Bey’i çok sevdiği için ondan da çocuk istiyor. Adnan Bey ‎‎bunu uzun süre reddediyor. Ama Ayhan Hanım hamile kalınca, biraz da geç söyler, ‎‎‎“Doğur” diyor. ‎
‎ ‎
Bebekleri erken doğdu… ‎
‎ ‎
Doğan bu çocuk Bebek davasına konu oluyor? ‎
Ayhan Hanım’ın kendisinden dinledim. “Çocuğun kolunu kırdılar” iddiasını sordum. ‎‎‎“Doktorların yapabileceği bir şey yoktu. Hastanede olması gereken bir doğumdu, ‎ben ‎evde doğurmuştum” dedi. Erken doğum çünkü. ‎
‎ ‎
Hastaneye niye gitmiyor? ‎
Hadisenin duyulacağını, Adnan Bey’in zedeleneceğini düşündüğü için. Olay Adnan ‎‎Bey’e intikal edince o da Dr. Alaattin Bey’in yanı sıra en yakın arkadaşlarından ‎‎Mükerrem Sarol’u da (o da jinekolog) haberdar ediyor. Zeynep Kamil Hastanesi’nin ‎‎Başhekimi Fahri Atabey’i de. Gittiklerinde çocuğun yaşama şansı olmadığını ‎görüyorlar. ‎Kuvöz olsaydı bile. Çocuk yedi-sekiz saat yaşıyor. Ölünce kayda ‎geçirmeden Cebeci ‎Mezarlığı’na gömüyorlar, mezarın kaydını da sanırım Ayhan ‎Hanım’ın ismiyle yazıyorlar. ‎
‎ ‎
Ayhan Aydan’ı bu kadar özel kılan ne? Yani hakkında roman yazmanızın, bizim bu ‎‎röportajı yapmamızın nedeni? ‎
İlişki içindeki duruşu ama en önemlisi Yassıada duruşmalarındaki tavrı. O davaya ‎‎Ayhan Hanım’ı Adnan Bey’i aşağılamak için çağırdılar; “Bu adam seni zorluyor ‎‎muydu?” diye soruyorlardı. Ama o, “Ben bu adamı sevdim” demişti. Bu yiğit bir ‎ifadedir. ‎İhtilal mahkemelerini karanlığa gömecek bir nur idrakinin cesur ve fedakâr ‎iradesi. ‎Deseydi ki “Gençtim, güzeldim, başbakandı, beni kandırdı” deseydi, orada ‎biterdi Ayhan ‎Hanım. Bir daha lafı bile olmazdı. Ne siz burada olurdunuz, ne de ben ‎bunları ‎anlatırdım. ‎
‎ ‎
Ayaklarını yıkardı… ‎
‎ ‎
Adnan Bey, çok da kıskançmış… ‎
Hem de nasıl. Hanımefendinin anlattıklarını kendimde mahfuz tutarak, romanda ‎hafifçe ‎hissettirdim. Ama neredeyse şiddet gösterecek kadar. ‎
‎ ‎
Ailesini kaybetmiş bir hukuk fakültesi öğrencisinin Ayhan Hanım’dan yardım ‎‎istemesi üzerine Adnan Bey’in “Kimdi o” diye başlayan şiddetini mi ‎kastediyorsunuz? ‎
Evet. Kadını “Sen nereye gidiyorsun” deyip çektiğinde elbisesi elinde kalıyor, ‎yırtılıyor, ‎neredeyse çırılçıplak kalıyor. Operadan istifa etmesini istiyor. Önüne ‎istifasını hazırlayıp ‎koyuyor. ‎
‎ ‎
Yani evinin kadını olmasını, onun için süslemesini, kimseyle görüşmemesini, eve ‎‎geldiğinde de ayaklarını yıkamasını istiyor. ‎
Adnan Bey Ayhan Hanım’ı evinin kadını gibi değerlendiriyor. Büyük sevdaların içinde ‎‎başka koşullarda yadırganacak şeyler doğal bir görünüm kazanır. Adnan Bey’in ‎‎ayaklarını yıkıyor olması gibi. Bunlar ayıplanacak şeyler değil. ‎
‎ ‎
Celal Bayar galalarına giderdi ‎
‎ ‎
Ayhan Hanım bu ilişkiden ötürü hiç mi gururlanmıyor? ‎
Gururlandığı yerler var. Mesela “Benim primadonnası olduğum her operanın ‎galasına ‎cumhurbaşkanı geldi” derdi. Adnan Bey gelmiyor! Onun operada tek ‎fotoğrafı yoktur. ‎Ama Celal Bayar gidiyor. “Kulise gelir, yanıma oturur, elimi tutar, ‎fotoğraf çektirdi” diye ‎anlatmıştı. Yani cumhurbaşkanı bu ilişkiden haberdar; ‎‎“Gideyim şu kızı bir de ben ‎göreyim” diyor. Yanına alıp, oturtup, elini tutup ‎gazetecilere “Çekin bakalım ‎fotoğrafımızı” demesinin anlamı ise şu; “Bu kız benim ‎başbakanıma layık bir değerdir!” ‎
‎ ‎
Biri hanım, diğeri o kadın! ‎
‎ ‎
Olanlar karşısında Berrin Hanım ne hissediyor sizce? ‎
Bir rahatsızlık hissettiği şüphesiz. Ama bana bunu aileden biri söylemişti; Ayhan ‎‎Hanım’ın bahsi geçtiğinde “Ayhan Hanım”, Menderes’in diğer sevgilisi Suzan ‎Sözen’in ‎adı geçtiğinde ise “O kadın” deniyor. Bu iki tanım arasında Lut gölü ile ‎Everest tepesi ‎kadar fark vardır. Oğluyla da konuştum, Aydın Bey’le parlamento ‎arkadaşlığım vardı, bu ‎ilişki hakkında en ufak imada dahi bulunmazdı. “Yaşanmış bir ‎olaydır, tarafları ‎ilgilendirir, her ikisi için de saygıdeğerdir” derdi. Bu da Aydın ‎Bey’in olgun kişiliğini ‎yansıtır. ‎
‎ ‎
Suzan Sözen bir şehvet fırtınasıydı ‎
‎ ‎
Suzan Sözen nasıl biriydi? ‎
Lacivert gözlü bir kadındı. Bir kere Maçka’da gördüm. Bir haziran günü güneşin en ‎‎yoğun olduğu saatte gökyüzü ne kadar maviyse gözleri o kadar mavileşiyor, gece ‎‎bastığı zaman ne kadar lacivert olursa o kadar lacivert oluyordu. Çok güzeldi. Hafif ‎‎göğüs çatalı göstermeye meraklıydı. Seksi görünen bir kadın havasından çok, sakin ‎‎görünen bir şehvet fırtınasıydı. Çok güzel omuzları vardı. Dorothy Lamour’a ‎benzerdi… ‎
‎ ‎
‎Suzan Hanım da evli değil mi? Onun da eşinin adı Ferit… ‎
Adnan Bey’in çok enteresan bir yanı var. Bence bunu psikologların tahlil etmesinde ‎‎fayda var. Beraber olduğu kadınların kocaları evdeyken bile onları ziyarete gidiyor. ‎‎Düşünsenize Ayhan Hanım’a “Seni kocandan ben boşayacağım” diyor. Suzan ‎‎Hanım’ın oturduğu Belveder Apartmanı’nına gidip zili çalıyor. Suzan Hanım, sokakta ‎‎Adnan Bey’in arabasını gördüğünde de kocasına “Hadi Ferit sen arka odaya geç” ‎diyor, ‎o da geçiyor. Ferit dediğimiz İstanbul Emniyet Müdürü! Sizce bunun tahlil ‎edilmesi ‎gerekmez mi! Adam geliyor, evden içeri giriyor, eşi arka odaya gidiyor. ‎
‎ ‎
Sizce bunun nedeni ne? ‎
Benim Adnan Bey’in ilişkilerine yönelik bir rahatsızlığım yok. Bir tabiat kendini böyle ‎‎ortaya koymuş. Ama kadının kocası oradayken gitmesi… Kadının kocasına “Sen arka ‎‎odaya geç” demesi. Bu nasıl bir kadın? Mahkeme zabıtlarında vardır; savcı sorar; ‎‎“Nasıl ‎tanıştınız” diye. O da başlar anlatmaya; “Kocamı Bitlis’e tayin etmişlerdi. Bir ‎arkadaşım ‎da Adnan Bey’le temasımı temin etti. Adnan Bey beni aradı, geldi, bende ‎kaldı, ertesi ‎gün kocamın İstanbul’da kalması sağlandı…” ‎
‎ ‎
Bugünkü siyasetçiler ilişkileri ucuzlattı! ‎
‎ ‎
Eski siyasetçilerin ilişkileri ile bugün kasetleri çıkanlarınki arasında fark var mı? ‎
Fatin Rüştü Zorlu’nun da birlikte olduğu bir Vuslat Hanım vardır. Bir büyükelçinin ‎‎eşiydi. Kürşat Başar’ın “Başucumda Müzik” romanında bahsi geçen kadın… ‎‎Tarihimizde böyle çok örnek vardır. Bugünkülere gelince… ‎
Şimdikiler ucuza düştüler. Eskiden bir siyasetçi, üst düzey bir bürokrat vasfı olmayan ‎bir ‎kadınla birlikte olmazdı. Hepsi vasıflıydı kadınların. Ayhan Hanım opera ‎sanatçısıydı!‎