Süfyan,şu meşhur “Millet Kıraathaneleri”nden birine heyecanla girip bir köşede oturan ‎Furkan’ın yanına “selamın aleyküm” diyerek oturdu.
Furkan,”Ve aleyküm selam da hayırdır, bu ne telaş” diye karşılardı.
Süfyan: La oğlum,şu bizimkilerin doğruyu söylediklerinde emin değilim. Bizi uyutuyorlar gibime geliyor.
Furkan: Noldu, nerden çıktı şimdi bu. Sen gene o adı batası Barış denen goministle ‎miydin. ‎
Süfyan: Yahu, o benim mahalleden çocukluk arkadaşım. Bizim ev onun, onun evi ‎bizimdi.‎
Deniz amcayla, Devrim teyze de beni çocukları gibi severdi. Çok da düzgün insanlardır.‎
Barış da annem babam için benim kadar sevgiliydi. Onların durumları bizden çok iyidi.‎ Ama hiç bir eziklik hissettirmediler. Neyse uzatmayım, sonra bu bizim vakıf – yurt ‎hayatımızdan sonra, ilişkilerimizi biz soğuttuk. Ama Allah var, gene de ne annesinden ‎ne babasından ne de Barış’tan şimdiye kadar en ufak olumsuz bir tavır görmedik.‎
Furkan : Kes tıraşı da oğlum mesele nedir onu söyle.‎
Süfyan: Hani, Nazım Hikmet ölmüştü. ‎
Furkan : Buyur burdan yak. Nerden nerye geldin koçum. Ne alâka.‎ Kemikleri bile yok oldu. Ruhu, cehennemde talimde.
Süfyan: Gardaş, Nazım Hikmet, ya yaşıyor, ya hortladı ortalıkta dolaşıyor ya da evliya.‎
Furkan: Tevbe de lan. İkimizde çarpılacaz şimdi. Ulan, evliyalık, vatan haini goministe ‎mi kaldı. Tevbe tebeee !..‎
Süfyan: Tevbe mevmesi yok, Furkan. Dediklerimden biri değilse bu kadar olanı biteni‎ nerden nasıl biliyor, herif.
Furkan: Neyi biliyormuş. Bırak bilmece gibi konuşmayı da anlat sen ne biliyorsun, o ne ‎biliyormuş.‎
Süfyan, sağını solunu şöyle dikkatlice denetledikten sonra, cebinden bir kağıt çıkarıp uzattı:‎ Al oku şunu. Bak, bu memlekette ne olup bitiyor, hepsini saymış dökmüş.‎ Sayıp dökmekle kalmamış, bizimkilerden kurtulmanın yolunu da göstermiş.‎
Furkan, büyük bir merakla ve dikkatle, şiiri okudu. Kafasını kaşıdı, yüzünü, gözlerini ‎ovuşturdu. Yeniden yeniden okudu: ‎
ŞEHİTLER
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,‎
mezardan çıkmanın vaktidir !‎
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,‎
Sakarya’da, İnönü’nde, Afyon’dakiler
Dumlupınar’dakiler de elbet
ve de Aydın’da, Antep’te vurulup düşenler,‎
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.‎
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,‎
siz toprak altında derin uykudayken ‎
düşmanı çağırdılar,‎
satıldık uyanın !‎
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,‎
kalkıp uyandırın bizi !‎
uyandırın bizi !‎
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,‎
mezardan çıkmanın vaktidir !‎..‎
Uzun bir sessizlikten sonra, Süfyan:‎
‎-Bundan, Reisin haberi var mıdır dersin.‎
‎-Furkan: O’nun herşeyden haberi ardır. Bir çaresini mutlaka bulur. Savcılara bir sinyal çeker;hükümeti devirmek için terör örgütü kumak,darbeye teşvik etmek suçundan açtırır davayı, tıktırır içeri…Hadi gidelim.‎.. Kekleri, çayları öylece bırakıp karmakarışık duygular içinde sokaklara vurdular, ‎kendilerini…‎