Güner YALÇIN

Son günlerde gazetelerde yer alan eğitimle ilgili birkaç haberin özeti:

*Dinci vakıf ve derneklerle imzalanan işbirliği anlaşmaları ile dinselleştirilen eğitime bir yenisi
daha eklendi. İstanbul’da bir anaokulundaki çocuklara takke ve türban taktırılarak namaz kıldırıldı. En
küçüğü 3, en büyüğü 6 yaşında olan çocukların namaz kıldığı görüntüler sosyal medyada paylaşıldı.

*Doğudaki 20 ilin okulöncesi eğitim bilgilerini içeren sayısal verilere göre bu illerdeki
anaokullarının sayısı, camilerin ve 4 – 6 yaş Kuran kurslarının sayısının çok gerisinde kaldı.

*Okullarda daha önce ‘Kuran ve sünnet’ konulu bilgi yarışması düzenleyen bir vakfa, bu kez
‘Güzel ahlak’ anaduygulu bilgi yarışması için izin verildi. Yarışmayı kazanan ilkokul öğrencilerinin,
2.500 TL’nin yanı sıra umre gezisi ile ödüllendirileceği duyuruldu; yarışma afişleri okullara asıldı.

*Milli Eğitim Bakanlığı, yarıyıl tatilinde çocukları camilere taşımak üzere dinci vakıf ve
derneklerle protokol imzaladı. Buna göre 6 – 13 yaş arası çocuklar beş vakit namaz kılmak için camiye
götürülecek. Cemaate yetişmeleri ve duaları öğrenmeleri durumunda puan kazanacaklar. Proje 81
ildeki 2 bin 500 camide gerçekleştirilecek. Projeye katılan çocuklar sabah namazı için 10; öğle, ikindi,
akşam namazları için 5’er, yatsı namazı için de 8 puan alacaklar.

*Ankara’da bir imam hatip ortaokulu, bir tarikatın kontrolünde bulunuyor. Bu okulun
bünyesinde kurulan, yatılı kız ve erkek öğrencileri olan Kuran kursunda Arapça, hadis, fıkıh, siyer
dersleri veriliyor.

*Diyanet İşleri Başkanlığı, iktidarın ‘dindar nesil’ projesi kapsamında 4 yaşındaki çocuklara din
eğitimi vermeyi hızlandırdı. Diyanet İşleri Başkanı, ellerine pankart verilen çocuklarla camide etkinlik
düzenledi. Diyanet, 4 – 6 yaş grubu çocuklara yönelik Kuran kursu sayısını 5 bine yaklaştırmış
bulunuyor.

*Veli S. Ç. S. şöyle konuştu: “Okulda ‘Mevlevilik’ etkinliği kapsamında, daha çevreyi yeni
tanıyan 5 buçuk yaşındaki çocuğuma semazenler gibi gösteri yaptırıldığını öğrenmiş bulunuyorum.
Evin içinde dönmeye başlayan çocuğuma nedenini sorduğumda, ‘Böyle dönünce Allah bizi
seviyormuş.’ diye yanıt verdi. Sonra bana şu soruları yöneltti: ‘Allah’la evlenilir mi anne?’, ‘Allah’a âşık
olunur mu?’ Kimse benim çocuğumla böyle uğraşamaz. Buna hakları yok. Zaten çocuklar bunu
anlayacak yaşta değiller.”

Son bir iki haftalık gazetelerde yer alan haberlerin birkaçı bunlar. Bunların hemen hepsi de ya
okul öncesi çocuklarla, ya da ilkokul düzeyindeki öğrencilerle ilgili. Örgün eğitimin ilk basamaklarında
yoğun bir dinsel baskı; çevresini, yaşadığı ortamı henüz yeterince algılayamamış çocuğun düş, duygu,
düşünce dünyasını, oldukça soyut ve karmaşık bilgilerle doldurma ve baskılama çabaları…

Yalnızca okul öncesi ve ilkokul düzeyinde değil; okul öncesinden üniversiteye dek eğitimin
her aşamasında ve toplumsal yaşamın her alanında yaşanıyor bu baskılanma. Toplumu değiştirme ve
dönüştürme çabaları var gücüyle sürdürülüyor. Bu değişim ve dönüşümü hızlandırmada ve onu kalıcı
duruma getirmede birinci etmenin “eğitim” olduğu herkesçe biliniyor. Bunun içindir ki siyasal erk, işi
çok sıkı tutuyor; çocuğu okul öncesinden ele alıyor; onu henüz tazeyken eğiyor, büküyor, istediği kıvama getirmeye çalışıyor. Çocuğun sonraki yaşamının da yeni birtakım baskı ve yönlendirmelerle sıkı bir izleyicisi oluyor.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlayan örgün eğitimdeki o özgür istençli (iradeli) insan
yetiştirme çabaları artık çok gerilerde kaldı. O eğitimde akla önem verme vardı; özgürce düşünme ve
sorgulama vardı; uslamlama (akıl yürütme), neden – sonuç ilişkisini kurma vardı; bilimi kılavuz edinme
vardı… Laboratuvar vardı; işlik, uygulama vardı. Öğrenileni yaşama geçirme, üretime dönüştürme
vardı… Çünkü ileri, çağdaş bir toplum olabilmenin yolu bunları gerektiriyordu…

Atatürk’ün ölümünden, özellikle de 1946’dan sonra, birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında
da önemli dönüşümler oluşmaya başladı. Dinsel öğelerin eğitim programlarına girmesiyle; akıl,
düşünme, bilim, sorgulama gibi eğitimin temel öğeleri, süreç içerisinde gölgelenir duruma geldi.
Eğitim giderek o canlılığını, üretkenliğini, yapıcılığını yitirme yoluna girdi. Günde güne kan kaybederek
bilimle, çağdaşlıkla, üretkenlikle ilişkisi olmayan bir yapıya büründü…

Bugün eğitimimiz büyük bir çıkmaz ve açmaz içerisinde.

Artık Kuran kurslarında hiçbir yaş sınırlaması yok. Bu kurslarda plan yok, program yok,
denetim yok. Öğretim Birliği Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) çöpe atılmış durumda. Bir siyasal
simge olan türban (başörtüsü demiyoruz) okul öncesinden üniversiteye dek her yerde, her alanda.
Dinci vakıf ve dernekler Milli Eğitim Bakanlığıyla el ele, iç içe; bu vakıf ve derneklerin bir kısmının
yerlerinde, yurtlarında yaşanan çirkinlikler, iğrençlikler diz boyu. Tüm eğitim kurumlarında mescit ve
abdesthane açılması artık zorunlu. “Dindar ve kindar nesil yetiştirme” söylemleri her yerde.
Öğrencilerin imam hatip okullarına yazılmaları için zorlamalar, karma eğitim yapma koşulunun
kaldırılması…

Özetle, eğitimde dinselleşme tavan yapmış durumda…

Sonuç yerine…

Bugün eğitimimiz yerlerde sürünüyor. Pek çok yurttaş, çocuğunun aldığı eğitimden hiç hoşnut
değil; çocuğunun geleceğine endişeyle bakıyor. Varsıl olanlar, çocuğunu Batı ülkelerinde eğitme
yollarını arıyor.

Konuya duyarlı eğitim sendikalarımıza, üniversitelerimize, bilim insanlarımıza, özellikle eğitim
bilimcilerle büyük görevler düşüyor. Bu saydıklarımızın bu alanda gösterdikleri duyarlılığı ne yazık ki
pek yeterli bulamıyoruz.

Son sözümüz annelere, babalara…

Çocuklarımız bizim yarınımız, güvencemiz… O tarikatlar, cemaatler, vakıflar, dernekler,
çocuğunuzu sizden çok mu seviyor? Niçin düşmüş 3 – 4 -5 yaşındaki çocuğunuzun peşine? Amaçları;
taptaze, tertemiz bir canı istediği biçime sokmak, ona kendi istekleri doğrultuda biçim vermek; onu
düşünemeyen, yargılamayan, kimliksiz, kişiliksiz bir duruma getirmek; onu sizden koparmak, size
yabancılaştırmak. Onlar biliyorlar ki çocuğun beyni ne denli küçük yaşta teslim alınırsa onda o denli
kalıcı ve değişmez bilgi ve alışkanlıklar oluşur. Çocuğunuzun annesi, babası, en yakını olabilirsiniz ama
bir noktadan sonra çocuğunuz sizin olmaktan çıkar, size bir yabancı gözüyle bakmaya başlar.

Bakmanın ötesinde, büyük çatışmalarla, çekişmelerle karşı karşıya kalırsınız. Çok uğraşsanız da onu
kolay kolay kazanamazsınız…

Çocuklar umutlarımız. Hem bizim, hem ülkemizin yarını. Umutlarımızla kimsenin oynamasına
asla izin vermemeliyiz!…