Şu meydanlarda cumhura fırlatılan şeyleri falan gördükçe, Ankara Kızılay’da tanık olduğum bir karede takılıp kalıyorum.

Şimdiki Yapı Kredi Yayınları’nın olduğu binanın önünde iki bacağı da olmyan bir dilenci açmış tezgâhı. Beş on adım kala herif, söylenerek parayı karşımdan gelen kadının arkasından fırlattı. Kadın anladı anlamadı bilemem, çekti gitti.

Vardım, dilencinin yanına: “Hem dileniyon hem beğenmeyip sövüp sayıyon,paralarını arkalarından mı fırlatıyon”diye ayar çekim dedim.

Yıkık, kırgın “Yok be abi” dedi. “Dileniyorsak da bizim de bir şerefimiz, haysiyetimiz var. Verdiği de iyi paraydı amma itin önüne kemik atar gibi…hatta ite bile kemik öyle atılmaz. Muhtacız diye, şerefsiz değiliz ya”

Peki, attığın kaç paraydı, dedim. “Bir” dedi. Eğilerek, mendiline usulca, bir lira bırakıp ayrıldım. Ha, bir lira deyince hafif gelmesin. O günün koşullarında, en uzun mesafe dolmuş elli kuruştu.

Kim ne anlarsa gayri. Biz insanlığımızı yapalım da.