Ömer ŞAN

 

Ömer ŞAN

thumbnail_omer-san-portre2

            İnsanın tam da karşılığıdır adam! Öyle cinsiyetçi falan da değildir ha… Adam, insan demektir yani! Hem kadın ve hem de erkek. Nedense algı operasyonlarıyla ‘kadını bayan’ yapan zihni genişler, ‘adamı de erkek’ olarak niteleyivermişler.

            Tıp dilinin yanında edebi dilde, ‘literatürde’ de budur! Yani bilim insanı ile bilim adamı aynıdır! Bilim kadını-bilim adamı ayrımı abestir.

            Tıpkı, ‘Bir adam gibi ölmek var, bir de madam gibi’ örneklemesinde olduğu gibi! Oysa ki, asıl mesele ölmemek değil midir hizmet için, aşk için… Peki madam nedir? Medamme! Fransa’da evli kadınlar için, ülkemizde de Müslüman olmayan evli kadınlar için kullanılan bir terim!

            Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trabzon’daki gece yarısı mitinginde, darbe kalkışmasını anlatırken, birilerine yüklenmek için kullandı bu ifadeyi! Niyeti elbette ki cinsiyetçi ayrımdı. Ancak, doğru kullanıp-kullanmadığına bakılmaksızın üzerine atladı entellektüelitel siyasi gündem yakalayıcılar! Her iki durum da hatalı ve yanıltıcıdır. Adamla madam kıyaslaması yapılamaz, yapılmaz, teknik olarak olası değil! Nokta.

            Hani hep gündemimiz FETÖ ya… Bir dönemler ‘avukatı-savcısı’ oldukları Balyoz, Ergene konan gibi davalarda ‘ıslak imza’ mağdurlarından emekli albay ve CHP İstanbul milletvekili Dursun Çiçek’in araya ‘S’ koyarak, dediği dibi FESTÖ…

            Rize’de de anlattı Sayın Cumhurbaşkanı. Hatta 3 aydır ara verdiği CHP eleştirilerini de, siyasete soyunmuş gibi yeniden başlatarak! FETÖ aşağı, FETÖ yukarı… Ülkede ne kadar muhalefet durumu var ise hepsi ondan! Peki sizin durumunuz ne?

            Elbette ki 15 Temmuz gecesi kendini sokağa atan insanlarımız ‘demokrasi’ uğruna yaşamlarını feda ettiler… Ama nasıl ve hangi çağrıya uyarak? Elbette onlar ‘demokrasi şehidi’ olarak anılacak! Ancak, her gün vurulup tertemiz alnından, memleketin kara toprağına gönderilen vatan evlatları ne sizin için!

            Bazı yavşakların dediği gibi, ‘ölmek için mi maaş alıyor’ bu gencecik canlar? Nedir bunun meali?

            Siz neden hiç, istedikleri ne varsa verdiklerinizi ifade etmiyorsunuz? Ne verdiniz, neleri feda ettiniz de artık, “FETÖ’nün ülkemizde her hangi bir legal yolu ve imkanı istismar etmesine asla izin vermeyeceğiz” diyorsunuz?

            Mağdur edebiyatlarını eleştiriyor, posta koyuyorsunuz da, “AKP’li Fethullahçılar korunuyor” diyenlere neden kızıyorsunuz?

            Neredeyse ülkedeki 80 milyonu aşkın kişiden birine nasip olan Başbakanlık koltuğuna oturan ve felaketleri üst üste yaşayan Binali Yıldırım’ın bahtsızlığına yanarak, “AK Parti’de FETÖ’cü var algısı yayılıyor. Bizde bakan ve vekil düzeyinde FETÖ’cü yoktur” ifadelerini mi savunmak gerek!

            Eski Bakan ve Genel Başkan Yardımcısı da aynı şeyleri söylemişti ama peki kaç bakan, vekil, il başkanı, belediye başkanı çıktı o malum şifreli programı kullanan!

            Ucunda, en başından da dediğimiz gibi Rize’ye uzanan parmaklar yok mudur? Kandırılma iğnelemelerinin altındaki en yakınlar, hatta ‘enişte’ göndermesinin altında kimler vardır?

            Artık gerisi sizi ilgilendirir!

            Dursun Çiçek geçen hafta Rize’deydi. Parti çalışması yaptı ama birçok da mağduru dinledi. Bugüne kadar hiç partisinden içeri girmeyenler olsa da. Yeşil Yol ve HES’lere karşı mücadele edenlerden, Atatürk Anıtı ve çevre düzenlemelerine kadar, çay ve sektördeki sorunlara kadar ilgilendi, söyleşti.

            Rize’yi gündemden düşürmeyen Belediye Başkanı Kasap’a seslendi ve FESTÖ ile bu ülkeyi yok etmek isteyen düşmanların da cumhuriyet ve Atatürk’ü hedef aldığına dikkat çekti! ‘Aynı konuma düşmeyin’ dedi…

            Cumhurbaşkanı ziyaretinden önce Vali Erdoğan Bektaş’ı ziyaret etti. Konuları açmasıyla Vali’nin de, tıpkı Rize semalarında dolaşan esrarengiz uçaktan haberi olmadığı gibi, elindeki ayrıntıları bilmediğini gördüğümüz belediye başkanı gibi birçok konuda eksik ve yetersiz, yanlış bilgilendirildiğini gördük, tanık olduk!

            Sonra, yaptığı icraatlarla bir sürü fıkra gibi eleştirinin odağına oturan Başkanın, ’10 Numara’ diye nitelediği çalışmalarının reklamize edildiği bir gazeteyi bulduk ev ve işyerlerinin kapılarında.

            Cumhurbaşkanı gelecek diye kamuflajlı çalışmaların yapmacıklığından onlarca kare gördük hep birlikte.
Derken geldi cumhurun başı ve seslendi cumhuruna… “Bu mızrak hiçbir çuvala sığmaz” diye. Meydan okudu mevkidaşı olmayan Irak Başbakanına!

            Sonra da Lozan’da Suriye toplantısı yapıldı. Ardından Musul-Kerkük operasyonu başladı… Biz yokuz! Durumu eski teğmen M.Ali Çelebi özetliyor… “Hayali dış politikanın özeti: Misak-ı Milli’yi eleştir Süleyman Şah’ı kaçır; Lozan’ı eleştir sonra Lozan’dan eli boş dön.”

            Yetmedi o da, bir de asparagas çıktı ortaya… ABD isteğiyle kendi kurduğu fabrikayı kapattığını iddia ederek, gömülen ve hala çalışır 50 uçağın çıkarılacağı haberi yaparak, ihanet diye yutturmaya başla! Yahu yalan olmasa bile… Adam sana, toprağın altında çalışır durumda 50 uçak bıraktığı için ihanet mi etmiş! Birileri gibi,o adamların yaptıklarını paşalar gibi satmamış en azından!

            Bir de şu ‘madam’ hikayesi, Cumhuriyet’le birlikte Türk kadınına verilen hakları hedef almasın! İnce bir hesaba katın bari…Yoksa 2 madam, bir adam mı idi esas mesele?