Hüseyin Esentürk Son günlerde İşkence ve kötü muamele konusunda ciddi söylem ve iddialar yükselmeye başladı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra İnsan hakları savunucusu örgütlere yoğun başvurular oldu. Cezaevlerindeki işkenceleri ve kötü muameleleri biliyorduk. Hasta tutsakların ölüme terk edildiğini, çocukların taciz ve tecavüze uğradığını, Tecriti, çıplak aramaları, yasaklamaları ve cezalandırmaları biliyorduk. Bilmediğimiz darbe teşebbüsü gerekçesi ile gözaltına alınan tutukluların uğradığı işkence iddiaları. 12 Eylül’ün işkence tezgahlarından geçen birisi olarak diyorum ki; Kim yaparsa yapsın, Kime yapılırsa yapılsın; İŞKENCE BİR İNSANLIK SUÇUDUR…

 

Bu konuyla ilgili bilgilendirme ve düşünsel yaklaşımlarımı yazma ihtiyacı duydum. Devrimci 78’liler Federasyonu öncülüğünde 57 ilde 12 Eylül işkencecileri için dava ve soruşturma açıldı. Bir kaç ilde davalar görüldü ve zaman aşımına uğratılarak düşürüldü. Diğer illerde bir 12 Eylül geleneği olarak “Kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesi ile gündeme bile alınmadı. Koskocaman bir 12 Eylül darbesinin işkence yüzü kapatılmaya çalışılıyor.İşkencecilerle hesaplaşmanın önü kesiliyor. işkence ve kötü muamele suçlarının iç hukukta zaman aşımına tabi tutulması bu eylemlerin ve sorumluların cezasız kalmasına neden olmaktadır. Elbette bu kadar kolay değil. Sessiz kalacağımızı sanmasınlar. Biz biliyoruz ki; işkence sistem tarafından üretilmiştir. Bu nedenle işkenceciler sistem tarafından hep korunurlar. Korunmaya devam ediliyorlar. Bu davalara kaynaklık etsin, işkenceciler teşhir olsun diye 1600 işkencecinin adını “İşkenceci ayağa kalk, Suçlusun” adlı kitapla kamuoyu ile paylaştık ancak sadece kitaba ulaşanlar işkencecileri tanıdı. Ulaşamayanlar basın neyi servis ettiyse onunla yetindi. Cenevre sözleşmesinin 3. maddesi” herhangi bir zaman ve yerde, ne koşullar altında olursa olsun,herhangi bir kişiye veya kişinin hayatına karşı şiddet uygulamak, özellikle her türlü cinayet, sakatlama zalimce muamele ve işkence,,,insan onuruna tecavüz. özellikle aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlar yasaktır ve yasak olarak kalacaktır.” Birleşmiş milletler sözleşmesinde; “işkence, bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmî sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir eylemdir. Her bir Taraf Devlet, kendi egemenliği altındaki topraklarda işkence eylemlerini önlemek için etkili yasal, idarî, yargısal veya diğer tedbirleri alır. Her ne olursa olsun, savaş durumu, savaş tehdidi, iç siyasal huzursuzluk veya diğer olağanüstü hal gibi herhangi bir istisnaî durum, işkenceyi haklı göstermek için ileri sürülemez. Bir amirin veya bir kamu makamının verdiği bir emir, işkenceyi haklı göstermek için ileri sürülemez Hiçbir Taraf Devlet, bir kimsenin diğer bir Devlette işkence tehlikesine maruz kalacağına inanmak için esaslı sebeplerin bulunması halinde, bu kimseyi sınır dışı edemez, geri gönderemez veya iade edemez. Yetkili makamlar bu tür bir sebebin bulunup bulunmadığına karar vermek amacıyla, söz konusu Devlette insan haklarının ağır, açık veya kitlesel bir tarzda ihlalinin bulunup bulunmadığı da dahil, mümkün olduğu kadar her türlü hal ve şartı dikkate alırlar.” İşkence yolu ile edinilen kanıtlar son derece güvenilmez ve geçersizdir. 12 Eylül faşist darbesinin mahkemeleri hep işkence altında alınan bilgi ve kanıtları esas almıştır. Bu nedenle bu yargılamaların yok hükmünde sayılması ve mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir. İşkencenin amacı bilgi toplamak olduğu kadar düşmanı baskıya almak ve kişiyi psikolojik olarak çökertmektir. Bu nedenle ne kadar aşağılayıcı, onur kırıcı eylem varsa hepsi yapılmıştır. İşkence edilerek sağlanan bilgi genellikle işe yaramaz olsa da işkence, devlet kontrolünü tatbik etmek adına, kitleleri korkuyla yıldırıp boyun eğdirmekte kullanılmıştır. Kullanılmaya devam edilmektedir. İşkencenin açıkça ortaya konulmuş diğer bir özelliği de istisnaları olmakla birlikte genel olarak kurbanların durumdan kurtulmak için her şeyi yapmayı ve söylemeyi göze almalarıdır.

Bu nedenle 12 Eylül’de Papa suikastını, Nasır eylemini, basına yansıyan bir sürü suikast ve öldürme eylemleri ilgisi alakası olmayan insanlar tarafından üstlenilmiştir. Hatta düzmece suikast girişimleri düzenlenmiş, ölmeyen kişileri öldürmekten insanlar mahkum edilmiştir.Söz gelimi bir cinayet için dört ayrı ilde aynı kişiyi öldürmekten dört ayrı kişi hüküm giymiştir. Kurban doğru olmayan itiraflarda bulunabilir ya da yeterli bilgisi olmamasına rağmen diğerlerini suça ortak gösterebilir, ki bu durumda onlar da işkence göreceklerdir. 12 Eylül işkenceden kurtulmak için bütün köyünü, mahallesini toplatıp işkenceye yatıranların örnekleri ile doludur. İşkence altında bilgi vermeyi reddeden insanlar 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün onurlu devrimcileridir. Ser verip sır vermeyenlerdir. Elektrik işkencesinde” Bu verdiğiniz elektrik yetmez Kebanı bağlayın” diyenlerdir. Değil yoldaşını ele vermek, kendi İsmini bile söylemeyenlerdir. İşkencede anasını babasını bile tanımayanlardır. Sıra neferliğinden önderliğe ulaşanlardır. Saygımı, sevgimi, özlemimi iletiyorum o güzel insanlara. Devam edecek….