Hüseyin Esentürk Ülkemizde işkenceyle ölüm vakaları çok yaygındır. 12 Eylül döneminde işkenceyle öldüğü belgelenebilen 171 kişi den söz edebiliriz. Ya belgelenemeyen…??? Biraz onlardan söz etmek istiyorum. Abdurahman Çeçen, 22 Mart 1981 tarihinde Diyarbakır zindanında sirozdan öldüğü söylenerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Erdoğan Yakşi;24 Mart 1981 tarihinde Diyarbakır zindanında elektrik çarpması sonucu öldüğü ve kovuşturmaya yer olmadığı, İbiş Ural; 19 Ocak 1982 tarihinde Diyarbakır zindanında yüksek tansiyondan öldüğü ve kovuşturmaya yer olmadığı, Mehmet Ali Eraslan.Önder Demirok,Cemal kılıç,İbrahim Doğan,Kenan Çifçi, Aziz Büyükertaş, Ramazan Yayan,Medet Özbadem,İ.Halil Baturalp,İsmet Karak,Yılmaz Demir,Remzi Aytürk,Necmettin Büyükkaya,Hüseyin Yücel ve diğer ölümlerde düzmece raporlar düzenlenerek kovuşturmaya yer olmadığı kararları verilmiştir. 9. kolordu ve sıkıyönetim komutanlığında Oruç Korkmaz,Metin Aksoy,Cengiz Aksakal,Turhan Sağlam,Ensar Karahan,Özbin Aras,Şener Yazar,Fahri Dede,Yüksel Morkan,Erkan Uzuneminağaoğlu,Taner Uzun Ya infazedildi. Ya da ölümlerine yasal kılıf uyduruldu. Donanma komutanlığında Rafet Demir’in öldürülmesi ile ilgili 5. kat penceresinden kendini aşağı atmıştır ifadesi ve beyanı işkencecileri korumaktır. Olay yine düzmece rapor ve yalanlarla kapatılmıştır. Ya Avukat Ahmet Hilmi Fevzioğlu’nun ölümünü de intihar olarak göstermek işkencecilerin ve koruyucularının gerçek yüzüdür. 1. Ordu ve sıkıyönetim komutanlığının: Yaşar Okçuoğlu,Halil Doğan,Hasan Güloğlu, Zeki Yumurtacı, Ali Çakıcı,Sabri Kandemir,Sadettin Güven hakkında düzenledikleri gerekçeler işkenceci ve infazcıları korumaya yönelikti. Adana-K.Maraş-G.Antep, Adıyaman,İçel, Hatay illeri sıkıyönetim komutanlığı alanında Necdet Erdoğan Bozkurt’un katledilmesini “kaçarken silahlı çatışmada iki ateş arasında kaldı” yalanına kimseyi inandıramazlar. Ya da Hüseyin Karakaş’ın öldürülmesi konusunda işkencecilerin korunduğu gün gibi ortadadır. Yaşar Okçuoğlu,Mehmet Kuru,İsmet Ömürcan, Ali Çakmaklı,Taner Uzun, Bahar Yıldız,Ayhan Alan, Selim Mehmet Yücel,Cemil Kıpırdamaz, Abdurahman Aksoy,Kemal Zengin,Haydar Öztürk, Vedat Alpdoğan, Turgay Erbay,Süleyman Ölmez,M. Ali Karasoy,Cafer Dağdoğan,Abdullah Peksoylu,Ahmet Altan,Necip kutlu, Satılmış Şahin,Rafet Demir,Gürkan Mungan,Bedri Bilgi,Özhan Yıldırım,Mehmet Cizreli,Behçet Dinlerer,Abdullah Gülbudak,M. Asım Hayrullahoğlu,Faruk Tuna,Hakan Mermercioğlu,Bahadır Dumanlı, Ataman İnce,İsmail Kıran, Metin Sertbudak,Munzur Geçgel,Şükrü Gedik,Ahmet Erdoğdu, Ercan Koca,Adil yılmaz, İbrahim Eski,Cuma Özaslan,Hulusi Talak,Cemal Kılıç, Bedrettin Sırnak,Hedil Tan, Aziz Özbay,Önder Demirok,Aydın Demirkol, Mazlum Güder,Mustafa Şahin, Turan Sağlam,Mustafa yalçın,Şazuman Kansu,Teoman Samanlı,Cumali Ay,Hasan Sazoğlu,İrfan Çelik, Ni,yazi Gündoğdu,daha bir çok isim işkencede katledilmiş ancak devlet işkencecilerini korumuştur. Kamuoyu tarafından bilindiği için Berfo Ana’nın oğlu Cemil Kırbayır hakkında devlet diyor ki ;”Kars Emniyet müdürlüğünde sorgulaması yapılırken 9.10.1980 tarihinde firar eden sanık bu güne kadar yakalanamamıştır. Ailesinin işkence ile öldüğü iddiası üzerine açılan soruşturmada sorgulama sırasında kaçansanığın yapılan tahkikat ve operasyonlarda yakalanamadığı, ancak İran’a kaçtığı şeklinde duyumlar alındığı anlaşılmış olup…..” Devlet yalan söyler mi? Söyler. İşte devletin işkencecileri koruduğunun açık kanıtı. Halbuki Cemil Kırbayır işkenceyle katledildi. İşkencenin belli bir mekanı yoktur. Belli dönemlerde ülkenin her yeri işkence haneye çevrilmiş, bir bakarsın köy meydanında toplanan köylülere toplu işkence yapılırken, bir bakarsın dağ başları, kuytuluklar işkence haneye çevrilmiştir. En çokta karakollar, emniyet ve asayiş birimlerinin konuşlandığı alanlar, okullarda ve hastanelerde üs kurmuş işkence yuvaları, otoparklar, askeri üsler ve cezaevleri… Cezaevleri sürekli ve sistemli işkencenin uygulandığı yerlerin başında gelmektedir. Özellikle Diyarbakır, Mamak, Metris cezaevleri işkencecilerin ABD patentli işkenceleri uyguladığı ve yeni işkence metotlarının denendiği yerlerdir. Günümüzde işkence genel olarak kabul edilmediği için işkenceciler daha profesyonel yöntemleri kullanmaya başladılar. Bu yöntemlerin amacı iz bırakmayan, kanıt olarak gösterilemeyecek uygulamalardı. Örneğin Elektrik verme ( yakıp kavurmadıkça izi belli olmaz), Kum torbası ile dövme,( sürekli kum torbası ile böbreklere, kasıklara ve ciğerlerin olduğu bölgelere vurulur ve iç kanama olması sağlanır) Havasız bırakma ( kafaya geçirilen naylon torba ile kişinin havasız kalması sağlanır, ölse bile ayrıntılı bir otopsi olmazsa anlaşılmaz). Su ( su boğma dahil bir çok şekilde kullanılır. Tazyikli, damlama, bekletme vs.) Isı, Soğuk, Yüksek ses, Uykusuz bırakma, psikolojik ve Pskiyatrik işkence, farmakolojik işkence ve porno işkence gibi yöntemleri uygulamaya başladılar. Aslında işkence gizli ve sessizce yapılır. Resmi olarak red edilir. Ancak herkesin işkence yapıldığını bildiği halde konuşmaması, yada açık etmemesi yarı gizli bir yöntem sayılır. Dahası Bazı ülkelerde halkın gözleri önünde, korku ve panik yaratıp mutlak itaati sağlama amaçlı yapıldığı bilinmektedir. İşkence konusunda Devrimci 78’liler federasyonu nun “12 Eylül Utanç Müzesinde” sergilediği işkence aletlerine baktığımızda; işkence için çok teknik bir techizat gerekmediğini rahatça görebiliriz. Pek çoğumuz için tehlikesiz görünen bir kola şişesini, bir sopayı, bir naylon torbayı, mutfak gereçlerini, suyu, havayı, güneşi, sesi, kanalizasyonu, ısıtıcıyı, ütüyü, sigarayı, urganı, zinciri, hayvanları(kediyi, köpeği, yılanı) vb. araçları işkence aracı olarak kullanabiliyorlar. Elbette eski çağlardaki gibi vahşi hayvanlara yedirmek, kazığa oturtma, İğneli fıçıya sokma gibi yöntemler alenen yapılmıyor ancak helikopterlerle okyanusun ortasına atıp köpek balıklarına yem edilebiliyor. Devam edecek…