Güç sarhoşluğu içindeler. Gaspettikleri güçle her şeye hakim olacalklarını sanıyorlar. Güç kullanırken kanun, kural teamül, hiçbir şey tanımıyorlar. Yokuş aşağı giden, freni boşalmış kamyon gibiler. Önlerine çıkan her şeyi ezip geçiyorlar. Sonunda ya bir uçurumdan yuvarlanacaklarını, ya da sert bir duvara toslayacaklarını düşünemiyorlar…
Bu tür davranışların bir akıl süzgecinden geçmediği malum. Hiç bir akıl bu kadar cesur olamaz. Zaten, edip eyledikkeri cesaretle izah edilemez. Bir şeye benzetmek gerekirse, korkunun dayanılmaz ağırlığı altında ezilmek, ya da cahil ferasetsizliği denebilir ancak buna…
Hiç bir korkuya benzemez, haksız bir zeminde bulunduğunu biliyor olmanın korkusu.
Korkuyorlar!!!
Korkuyorlar çünkü, haksız bir zeminde olduklarının farkındalar, biliyorlar.
Korktuğu için saldıran bir vahşiden farklı değiller. Elleri kelepçeli, gözleri bağlı çaresiz bir insana işkence yapan işkencecilerin ruh hali içindeler. Kendini savunma imkânı olmayan birisine saldırmak ve ona acı vermekten müthiş bir zevk alıyorlar ve bunun kendilerini kahramanlık mertebesine taşıdığını sanıyorlar…
Muhalif olan kişiler, kurumlar, sosyal, siyasal, kültürel bütün yapılar susturulmuş durumda. Muhalifler, İşkencede elleri ve gözleri bağlı bir kurbandan farksızlar… Gazeteleri kapatılmış, televizyonları susturulmuş, örgütlerin kapısına kilit vurulmuş, bir kısmı düzmece suçlarla hapse atılmış. Özcesi, alandaki bütün taşlar bağlanmış, köpekler salınmış…
İktidarı, yancısı, yalakası, yanaşması cümleten bütün zevat; çatal, kaşık, çanak çömlek, rende küştara, takım taklavat, bütün itler taşsız meydanlarda, pervasız havlıyorlar…
Yine de korkuyorlar!
Bahse konu ‘takım taklavat’ kanal kanal, televizyon televizyon dolaşıp kendilerine karşı bir yumruk gelmeyeceğini bilmenin rahatlığı ile gölge boksu yapıyorlar.
Korkuyorlar!
Siyasal rakipleri ile karşı karşıya oturup tartışmaktan korkuyorlar. Seçim dönemlerinde liderler bir ekranda buluşup tartışırlardı. ‘ lardı’ diyorum 14 yıldır (AKP iktidarı boyunca) böyle bir şeye tanık olmadık. Çünkü yandaş – muhalif bütün kesimlerin ilgiyle izleyeceğini bildikleri böyle bir programda yandaşları nezdinde rezil olmaktan korkuyorlar… Bunun yerine, şişi ve kebabı yakmama kaygısındaki sözde muhalifler ve  kendi gönderdikleri soruları soracak, kendilerinin belirlediği moderatörlerle, kendi belirledikleri kanallardaki programlara katılıyorlar… Keza basınla söyleşilerinde de, kendilerinin akredite ettiği gazetecilerin dışında kimsenin soru sormaması için bütün önlemleri alıyorlar. Aykırı bir soru sorulmasından korkuyorlar…
Son günlerde takım taklavat katıldıkları bütün programlarda bir algı oluşturmaya çalışıyorlar..
Hiçbir HDP’linin ve HDP’Yİ savunacak kim senin bulunmadığı programlarda HDP’ye veryansın ediyorlar. Demokrasiden azıcık nasiplenmiş birisin konuşmayı kendisine zül sayıp susacağı koşulları bir fırsat belleyip ağızlarından salyalar fırlatırcasına iştahla konuşuyorlar..
Artık, HDP’ nin bütün çağrılarının bölgede de, batıda da karşılık bulmadığını, bu çağrılara halkın uymadığını, Diyarbakır ve İstanbul gibi yerlerde 150 – 200 kişilik gruplarla mitingler yaptığını ve HDP’nin bittiğini ilan ediyorlar.
Ediyorlar da; belli ki bu söylediklerinin koca bir yalan olduğunu kendileri de biliyorlar… Bu yüzden söylemleri ile çelişen işler eyliyorlar. Örneğin, bitip tükendiğini iddia ettikleri bir siyasal rakibi, bir erken seçim kararı alıp halkın oyları ile tarihin çöplüğüne gömmenin zevkini tatmak varken, (şu aşamada seçimden kedi görünce korkudan saklanacak yer bulamayan fare misali korktukları için) o partinin seçilmiş milletvekillerini tutuklayarak kendilerini dünya’ya karşı rezil ediyorlar…
Millet vekillerini tutuklamak için öne sürdükleri iddialarla adeta kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar. Ne imiş: mahkemeler onlara gelin ifade verin diye çağrı yapmış mış, ama onlar mahkemeleri iplememişler, gidip ifade vermemişmişler miş! Herkes kuzu kuzu gidip hukuk önünde işlediği suçların hesabını vermek zorundayımış mış!
Hukuka meydan okuma ğa kimsenin hakkı yokmuş! Muş muş, mış mış, miş miş!!!
Sanki bu ülkede ilk defa hukuka ve mahkemelere meydan okunuyormuş…
17 – 25 aralık rezaleti yaşanmamış…
Saray ininşaatının ‘kaçak’ olduğuna hükmeden Danıştay kararına karşı ” bu inşaatı bitireceğim, sene sonuna doğru da içine girip oturacağım, gücü yeten varsa gelsin beni engellesin” diye hukuka meydan okunmamış…
Cerattepede mahkeme kararını savunan Artvin halkına hukuku hiçleştirmek adına zulüm yapılmamış…
Mahkeme kararlarına rağmen ve mahkeme süreçleri devam ederken HES inşaatları devam ettirilip bitirilmemiş miş gibi…
Bütün bunlar olup biterken ‘süt dökmüş kedi gibi’ tırsık kalanlar, HDP’li vekillere sıra gelince ‘ kırmızı görmüş boğa gibi’ saldırganlaşıyorlar…
Bu kural tanımazlık, bu çifte standarttır işte, freni boşalmış kamyonun encamını hatırlatan durum. Ya yuvarlanacaklar, ya da sert bir duvara toslayacaklar…. Çünkü bu durum vicdanları yaralıyor. En derin uçurumdan daha derin, en kalın duvardan daha serttir yaralı vicdanın isyanı…
Bizden söylemesi!