“Ben Artvin’im dostlar bensiz olmaz” adlı şiirimin bir yerinde;

“Yakılmamış ağıtlarım var

gidenlerin ardından,

ldırcın mevsiminde atmacayım.

Çıngırak sesleri baharın müjdecisidir Beyazsu Yaylası‘nda;

kemençe,mey,tulum, davul, zurna,

akordiyon sesiyim bir düğünde,

dosta da, düşmana da

güzellikleri anlatırım dört dilden;

ben Artvin’im dostlar, bensiz olmaz.” demiştim.

Doğruydu bu tanımlamam. Türkiye’nin yüzölçümü olarak en küçük illerinden biri olan Artvin’de dört ayrı dil konuşuluyordu gerçekten de; Türkçe, Gürcüce, Hemşince ve Lazca.

Ne anlama geliyordu bu durum?

Doğdum büyüdüm o topraklarda, tüm deli gençliğimi geçirdim…

Sevdalarım oldu, kavgalarım oldu..

Düğünlerde horon oynadım, kimi zaman keyiften, kimi zaman efkârdan rakı içtim Efkâr’da…

Kimse, ama hiç kimse gelip bana;
“Sen hangi dili konuşuyorsun” diye sormadı…

Kimseye sormadım ben de;

“Sizin evde ikinci bir dil konuşulur mu” diye…

Kimsenin inançları da ilgilendirmiyordu beni, bizi ve ben, biz de sormuyorduk kimseye;

“Sen hangi dindensin” diye…

Orası Artvin’di çünkü. Göğe yakın topraklarda, doğayı koruyup kollayan ve insanların bağımsızlığı için ölümü göze alan insanlar yaşıyordu. Amaçları insan gibi yaşamaktı ve bu tür işlerle ilgilenmezlerdi…

***

Kim, ne zaman, nasıl yaptı tüm bunları?..

Hangi ara böyle olduk biz?..

Artvin’de, insanların dilini, insanların inançlarını sorgulayanlar nereden türediler böyle?..

Onlara bu yetkiyi kim verdi?..

***

Antvin Belediyesi adına anket yapıyormuş birileri. O güzelim topraklara kin tohumları atmanın hesaplarını yapıyormuş kimi seçilmişler!..

Soruyorlarmış;

“Hangi etnik kökendensiniz” diye ve şıklar sıralıyorlarmış;

Türk, Gürcü, Laz, Kürt, Diğer.”

Bir daha soruyorlarmış;

“Hangi mezheptensiniz?”

Yeniden şıklıyorlarmış sorduklarını;

Hanefi, Alevi, Şafi, Sunni, Diğer.”

İnsanın içinden;

“Sana ne ulan” demek geliyor…

“Size ne ulan” demek geliyor…

“Ben insanım, o kadar” demek geliyor…

Ben diyorum, Artvin insanı da diyor ve Artvin insanı sizin gazınıza gelmiyor, gelmeyecek bilesiniz!..