Rosa Luxemburg’un günümüzde pek bilinmeyen bu yazısına ilham veren Marx-Engels ile Rosa Luxemburg-Lenin kuşağı arasında yaşamış olan ünlü İtalyan bilimsel komünisti Antonio Labriola’nın Marx’ın “Praxis felsefesi” üzerine yorumlarıdır. Keza bu iki kişinin yorumları da aynı konuda İtalyan Komünist Partisi kurucularından ve düşünür Antonio Gramsci’ye ilham vermesi açısından çok önemli olduğu için yayımlamayı uygun gördük. Çünkü bildiğimiz kadarı ile Rus Marxist yazımında Marx-Engels’in bilimsel komünizme epistemolojik disiplin özgünlüğünü kazandırmış olan “praxis felsefesi”ne dair yoruma nerede ise hiç rastlanmaz. Bunun farkına ancak klasiklerin, SSCB’nde 1933 ve sonrasında orijinal Almanca elyazmalarından; önce Almancaya sonra da Rusçaya tercüme edilmesi ile Stalin-Kalinin tarafından fark edildiği algılanmışsa da (özellikle “Son Yazılar 1950-53) bu konuda açıkça yazılmış bir metin yoktur…
15078776_10208003168853083_8873860390010103504_n
Bu önemli kısa metni “Marxist.org”den bularak, Alman yurttaşı olan yoldaş “Kerem Karalı”ya ulaştırdım. Kendisi de metnin Rosa’ya özgün ruhunu yaşatarak Türkçeye tercüme etmeye gönüllü oldu. Bunun için “Devrimci Dinamik” grubu olarak kendisine teşekkür ederiz. Emeğine sağlık deriz. Metnin devamı parça halinde yayımlanmaya devam edilecektir…
Vorwärst-İleri (Berlin) No. 62 Tarih:14 Mart 1903
(Rosa Luxemburg’un toplu eserleri. Cilt 1 ve 2. Sayfa 369-377. Bu makale kayıt altına geçmemiş olmakla beraber, Rosa Luxemburg’un Clara Zetkin’e yazdığı bir mektuptan anlaşıldığı üzere, yazarının Rosa Luxemburg olduğu bilinmektedir.)

KARL MARX

15027396_10208003175133240_4922958377869589456_n
‘‘ Filozoflar dünyayı değişik şekilde ifade etmeye çalışmışlardır. Oysaki önemli olan, onu değiştirebilmektir.‘‘ Marx‘ın Feuerbach üzerine 11.Tezi
Büyük bir dahi olan Marx, yirmi yıl önce ebedi istirahatına kavuştu. Henüz birkaç yıl öncesine kadar, Almanya‘ da var olan bir Marxizm krizinden söz ediliyordu. Oysa bugün dönüp baktığımızda, yığınların tüm ülke sathında, Marx‘ın o müthiş düşüncelerini kavradıklarını, sosyalizmi gündelik yaşamda, pratiğe geçirmenin önemini kavradıklarına şahit oluyoruz.
Marx‘ın işçi sınıfının mücadelesine katkısını az ve öz anlatmak gerekirse, Marx‘ın modern işçi sınıfını, sadece emek gücünü satan işçi konumundan çıkarıp, ona tarihsel bir görev yüklemiştir.
Marx öncesi Kapitalist ülkelerde yaşayan işçi yığınları, içinde bulundukları benzer ağır yaşam koşulları nedeniyle, kendi aralarında yardımlaşma hallerindeydiler. Aynı zamanda da, bir çıkar yol bulmak için çırpınıp duran bu insanlar, kısmen de olsa, ‘‘acaba faydası olur mu?‘‘ diyerekten sosyalizm ile köprü kurmaya çalışıyorlardı. Bu bilinçsiz işçi yığınlarına sınıf bilincini ve tarihsel görevleri olan; siyasi erki ele geçirip, sosyalizme giden yolu açma fikrini ilk kez Marx aşılamıştır. Onun, proleter yığınları örgütleyip savaş alanına sürmesi, siyasi erki ele geçirme amacı taşıyan bir devrimci mücadeleydi. Günümüzde de, toplumun her kesiminde, düzen değişikliğinden yana olan, devrimci hareketlerin gelişip arttığını izliyoruz. Burjuvazi proletaryanın siyasi faaliyetlerini her daim korku ve düşmanlıkla izler. 1831 yılının Kasım ayında, Fransız parlamento vekili Casimir Perier, Avrupa kıtasında gelişen işçi sınıfın eylemleriyle ve özellikle Lyon kentinde isyan eden dokumacılar hakkında parlamentoyu şu şekilde bilgilendiriyordu: ’’Beyler, huzurunuzu bozmayın! Lyon’da gelişen işçi olaylarının hiç bir siyasi yönü yoktur.’’ Bu egemen güçler için çok önemli bilgiydi, zira; işçi sınıfının bilinçlendiğini gösteren herhangi bir eylem, onun burjuvazinin kontrolünden çıkacağı ihtimalini yarattığı için, beraberinde korku ve şaşkınlık getiriyordu. İşçi sınıfına, verdiği siyasi mücadele faaliyetlerini, sınıf savaşına dönüştürerek, onu öldürücü silah haline getirip, mevcut sisteme karşı doğrultma becerisini veren ilk kez Marx olmuştur. Bildiğimiz gibi, bugünkü sosyal demokrat işçi siyasetinin temelinde, tarihi materyalist olarak değerlendirme düşüncesi vardır. Aynı şekilde bu düşüncenin temelinde de, Marx’a ait olan, ‘’kapitalizmin gelişim teorileri’’ yatar.

15095709_10208003176053263_3013381971728234757_n

Friedrich Engels, ’’Feuerbach’’ adlı makalesinde, felsefenin özü olan ve üzerinde çok söylenip yazılan, insanın var olmasıyla bilinci arasındaki ilişkiyi, objektif materyalist açıdan yorumlamıştır. Var olmayı ve bilince varma kavramlarını kişisel yorumlamalara bıraktığımızda, en derin filozofların dahi çuvalladığına şahit oluyoruz. Aynı şekilde, toplumsal hayatta, sosyalizm ile ilgili yapılan değerlendirmeler de hiç farklı değildir. Burada insanın var oluş biçimini ve düşünce yetisini edinmeyle ilgili tarihsel gelişmeyle, toplumsal bilinç arasındaki ilişkiye işaret eden yine Marx’ın kendisidir.

[devam edecek…]