Röportaj: Sami Özçelik / Artvin

15079001_1311752408855408_122772035754316562_nNuran Türemen. Emekli öğretmen… 1939’da Mıhçıoğlu ailesinin 6. ve son çocuk olarak doğmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma yazma oranının erkeklerde %4-5’lerde olduğu yıllarda, Üniversite öğrenimini yurt dışında yapan Hasan Fehmi Mıhçıoğlu ve cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden Nazmiye Mıhçıoğlu’nun kızları Nuran Mıhçıoğlu, Artvin Ortamahalle’de bulunan en güzel yapılardan birisi olan ve günümüzde Anıtlar Kurulu’nun kayıt altına aldığı ancak hiçbir şey yapmadığı, çürümeye, yıkılmaya terk ettiği Aksakaoğlu Konağı’nda 1939 yılında dünyaya “MERHABA” diyor. Kısa süre sonra buradan ayrılıyorlar.

Nuran Hanım 2012 yılında eşi Doğan Türemen ile birlikte doğduğu evi bulmak için Artvin’e geliyor. Burada tanıştığı insanlarla dostluk kuruyor. Artvin’i babasının annesinin yadigârı olarak görüyor. Nüfus kâğıdında yazan Artvin” ibaresinden gurur duyuyor. Onun için Artvin; dünyaya gözlerini ilk açtığı yeryüzü cenneti. Onun için Artvin annesi Nazmiye hanım ve Babası Hasan Fehmi Mıhçıoğlu’nun anılarda hep yaşadığı yer..

15178973_1311751962188786_5600255558841342411_nEmekli öğretmen Nuran Türemen 24 Kasım Öğretmenler günü nedeniyle gazeteci Artvin’e özel bir söyleşi yaptı. 2012 yılında Artvin’in tek radyosu Radyo 08’de canlı yayında sohbet eden Türemen, o güne ait haber, ses kaydı, fotoğraf ve gazeteleri sakladığını söyledi

Babası Ardanuç’ta öğretmenlik yapıyor. 1936’da Oğlu İlkokulu bitiriyor. Ama Ardanuç’ta Ortaokul yok. Mecburen Artvin Merkez’e geliyorlar. 3 yıl sonra Atatürk’ün vefatından 7 ay sonra 12 Mayıs 1939’da Nuran Öğretmen doğuyor. Aynı yıl oğlu ortaokulu bitiriyor. Artvin’de lise yok. Yine gurbet başlıyor. Çok sevdikleri Artvin’i bu nedenle mecburen terk etmenin üzüntüsüyle hayallerini süsleyen en güzel haliyle, insanlarının sıcaklığı, dostluğunu da yüreklerine sararak beraberinde götürüyorlar. . Gerisini kendisinin anlatımından dinleyelim. Bu muhteşem yazıyı 24 Kasım Öğretmenler Günü ve haftası dolayısıyla bölümler halinde yayınlıyoruz..

…..

24 Kasım Öğretmenler günü. Toplantılar, törenlerde yapılan güzel konuşmalar, okunan şiirler, sunulan çiçekler, davetler, gün için düzenlenen yemekler… Yıllarca öğretmenlik yaparak emekli olduktan sonra da yine, yeniden pek çok etkinliklerde roller üstlenen benim gibiler, hala farkında olarak veya olmayarak, adeta aynı heyecan ile mesleğimizi örtülü olarak olsa da, başka yerlerde sürdürmeye devam etmekteyiz. Durakta, yolarda, sokakta… Ve hala dudaklarımızda hep o marşın sözleri:

Alnımızda bilgilerden bir çelenk/Nura doğru can atan Türk genciyiz

Yeryüzünde yoktur olmaz Türk’e denk/Korku bilmez soyumuz

Şanlı yurdum her bucağın şanla dolsun/Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun

Candan açtık cehle karşı bir savaş/Ey bu yolda ant içen genç arkadaş

Öğren öğret hakkı halka gürle coş/Durma durma koş.

Şanlı yurdum her bucağın şanle dolsun/Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun ( Cevat Memduh ALTAR)

Şu anda adeta bir zaman tünelinden geçerek, geçmişe yolculuk yapar gibi, çok eski yıllarda yaşayan efsaneleşmiş bir öğretmenden söz edeceğim.

nurandogan-turemenmYıllar, yıllar önce… Genç bir öğretmen, Ardanuç’tan yola çıkmış, Artvin’e doğru gitmekteydi. “Bari hafta sonu tatilinde bu işi halledebilseydim” diyordu içinden. Sonra yaşam serüveni, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı. İstanbul Kadıköy’deki evlerinde geçen refah içindeki çocukluğu. Yaşadığı renkli gençlik yılları. Öğrencilik yılları… Ülkemizde okur- yazar olmayanların çoğunlukta olduğu, hatta ilkokul mezunlarının bile az rastlanılan o dönemde, ailesinin kendisini yurt dışına, o günün en ünlü üniversitesinden birimde okuttuğu yıllar… Sonra ülkeye dönüşünde ülkenin çalkantılı durumu. “Söz konusu vatan olunca, gerisi ayrıntıdır” sözündeki mantıkla, yurt savunması için çalışıp, yıllarca cepheden cepheye koşup, savaşlara katılması. Bu çabaları sonucunda, özel günlerde gururla göğsüne takmakta olduğu istiklal madalyası almaya hak kazanması… Cumhuriyet kurulduktan sonra, eğitimli kişilerin, her istedikleri mesleğe atanması gündemde iken, idealleri uğruna öğretmenliği seçmesi. Atanacağı yeri belirlemeyip, “Türk bayrağının dalgalandığı her yer olabilir” mantığı ile, başvuru yapması. 40 yaşlarında evlenip, beş çocuk sahibi olarak öğretmenliğini sürdüren bir eğitimci…

Fakat şu anda sıkıntılıydı. Zira biricik oğlu, ilkokulu bitirmiş, Ardanuç’ta orta okul olmaması nedeni ile en yakınındaki Artvin Ortaokulu’na göndermekten başka çare yoktu. Ayrıca o yaştaki bir çocuk, yalnız kalamazdı…

Bu duygu ve düşünceler içinde, yolun nasıl bittiğini anlamamıştı bile… Şimdi Artvin’de idi, yokuş bir yola tırmanmaktaydı. O sırada oralarda oturmakta olan, Artvin’in tanınmış ailelerinden bir kişinin dikkatini çekmişti. Karşıdan gördüğü uzun boylu, kumral, karizmatik görünümlü bu genç kişi kimdi. Yerinden kalkarak ona doğru yürümüş, aralarında konuşmalar başlamıştı.

-Belli ki buralı değilsiniz, bir şey mi arıyorsunuz beyefendi, size yardımcı olmak isterim.

-Evet, kiralık ev arıyorum. Zira oğlum ortaokula başlayacak.

-Tutacağınız ev, size layık olmalı. Yardımcı olmak isterim. Hatta kendi evim de var.

-Olabilir, memnun olurum. Yalnız benim Ardanuç’taki görevim devam edecek. Ailemi buraya yerleştirip, arada, tatil günlerinde geleceğim.

Sohbetler ilerlemiş, kısa sürede dostluk bile kurulmuştu aralarında. Eve gidilerek bakıldı. Boş tuttuğu evini, kiraya vermek üzere anlaştılar bile.

Öğretmen, evine dönerken mutlu ve huzurluydu. “Ne kadar cana yakın, iyi niyetli, centilmen insanlar bunlar. Bana yol gösterip, yardımcı oldular, adeta misafirini en iyi şekilde ağırlayan ev sahibi gibi davranışlar sergilediler.”

Bir süre sonra Artvin’e taşınma, yerleşme işleri de tamamlanmış, aile bu cennet gibi yeşil Artvin’de mutlu bir şekilde yaşarken, bazıları ilk okul, büyük çocuk orta okul öğrencisi olarak okullularına alışmışlardı. Ailenin her kişisi Artvin’in insanına, doğasına, iklimine hayran olmuş. Araları üç-dört yaş olan çocukların hepsi, öğrenme çağında olmaları nedeni ile, yemeklerini, adetlerini vs hemen kavramış, çevreden akran arkadaşlar edinmişlerdi.

O yıllardaki komşuluk, dostluk ilişkileri, yardımlaşma, her yerden daha kuvvetli imiş orada. Olumlu, sevgi dolu insanlarmış onlar çoğunca.

Orta okul bitene dek geçen üç yılda, onlar için bir sürpriz daha olmuş hayatlarında. Anneleri, bir kız bebek daha dünyaya getirmiş. O, adeta etrafa neşe saçan, çocukların oyuncak bebekleri gibi olmuş. Hatta konu komşunun da…Üç yıl sonra, orta Okulun bitince bu kez lise olmadığından, başka yere taşınma yolu görünmüş aileye… Evet… Sonradan doğan o bebek de benim. O öğretmen de babamız, Hasan Fehmi Mıhçıoğlu… (devam edecek…)