“Şu dünyada bir nesneye
Yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi.” diyor Yunus Emre.

Gençler, bizim gençler, genç iken ölüp, ölümü ölümsüzleştirenler…

Öyle bir zor geldi ki Mayıs, haziran, Eylül, Aralık ve diğerleri…

12 Eylül deyince akıllara ilk gelen isimlerden biri elbette ki Erdal Eren dir. Çünkü o işlemediği bir suçtan ötürü dara çekilenlerin en küçüğüydü, ama öldüğüyle kalmadı. O’nu çektiler ya dara, korku saldı cellâtlara…

Erdal’ın, içeride sergilediği direniş ve kararlılıktan olmalı ki; milyonlara yol gösteren direniş simgesi olmuş, kendinden sonrakilere en zor zamanlarda direnme cesareti vermiştir. Bundandır 12 Eylül faşist darbesi; 17 yaşındaki Erdal’ın adıyla anılıyor olması. Onlar, Erdal ve diğerlerini asarken baskı ve zulme boyun eğmeyenlerin gözünü korkutmak, insanlığın ilerici değerlerini savunanlara onları da aynı sonun beklediğini göstermek istiyorlardı.

e1

Gülten Akın, Erdal için yazdığı “Büyü” şiirinde, zulmün haritasını nasılda çizmiş…

“Büyü de baban sana 
Büyü de
Acılar alacak
Büyü de baban sana
Büyü de
Yokluklar alacak
Büyü de baban sana büyü de
Bitmez işsizlikler açlıklar alacak
Büyü de
büyü de baban sana
Baskılar işkenceler alacak
Kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak
Büyü de
Büyüyüp onyedine geldiğinde
Büyü de baban sana
İdamlar alacak…”

O günden bu güne baskılar, işsizlikler, acılar, açlıklar, gözaltılar sürüyor… Savaş olanca vahşiliğiyle sürerken, sokaklarda insanlar bombaların hedefi olmaktan kurtulamıyor. Her gün canlar yanıyor, ülke hâlâ zindan içinde…

e2

Nâzım Hikmet ise çok öncesinden anlatmıştı öocukların geleceğini;

“Hoş geldin be bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor
kuşpalazı, boğmaca
kara çiçek, sıtma
yürek enfaktı, kanser falan
İisizlik açlık falan

 hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor
tren kazası, uçak kazası
iş kazası, yer depremi
kuraklık  falan
kara sevda, ayyaşlık falan

 hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor
hapishane kapısı
polis copu falan
senin yolunu gözlüyor
sosyalizm falan

hoş geldin bebek
yaşama sırası sende…”

demişti.

Ne acı ki 36 yıldır zulüm hız kesmeden devam ediyor hala. Hapishanelerin cümle kapıları örtülemedi.

e3

Zulmün sürmesinin sebebi korkularından dır aslında;  tıpkı Ataol Behramoğlu’nun  dörtlüklerinde söylediği gibi.

“Cellat uyandı yatağında bir gece
‘Tanrım’  dedi’  “Bu ne zor bilmece:
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe…”

Cellât korkmasında ne yapsın, kendisine bu görevi verenlerle birlikte tarihin çöp kuyusunda yok olurken Erdal, Deniz, Mahir, İbrahim, Özgüç ve diğerlerinin adlarını on binlerce genç kendi adlarında taşımaktalar.

Ne yazık ki 12 Eylül devam ediyor hala! 15 Temmuz gerici darbe bahane edilerek ilerici, demokrat televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler kapatılıyor. Gazeteciler, yazarlar, milletvekilleri tutuklanıyor. İdam cezasının geri getirilmesi tartışılıyor. Tüm yaşam alanlarımız baskıyla zapturapt altına alınmaya çalışılırken, tek sese biat etmeyen her şey yok edilmek isteniyor. İçinden geçtiğimiz bu karanlık dönemi geri püskürtmenin, hak ve özgürlüklerimizi kazanmanın yolu ise Erdal’ın ve öncellerinin mücadelesini sürdürmekten geçiyor.

Sözü;

“Daha on yediydi yaşı
Dikildi düşmana karşı
Savaşı sınıf savaşı
Erdal Eren ölümsüzdür

Erdal’ı çektiler dara
Korku saldı cellatlara
Selamı var yoldaşalra
Erdal Eren ölümsüzdür”

diyen bir ozanımızın dörtlüğünün arkasından Ali Ekber Eren’in dizeleriyle kapayalım.

“Ankara adı kara
Bu yara başka yara
On yedi yaşındaydı
Kıyılır mı Erdal’a” 

Rasim Yılmaz
12 Aralık 2016