Yine lanet terör saldırılarıyla yandı canımız! Yine puştluk ve yavşaklık oyunlarından yandı yürekleriniz! Anaların gözyaşında boğulan lanetlikleri belki de en iyi Ayşe Akdoğan’ın dizeleri anlatıyor…

“Toprak utandı çocukları bağrına basar iken./ Kuşlar utandı masmavi gökyüzünde süzülürken,/ Ağaç utandı, çiçek utandı./ Bu neyin nesi diye./ Gül utandı rengini kan kırmızıdan aldı diye./ Barış utandı, kanatlarına ölü çocuklar takıldı diye./ Bir insanoğlu utanmadı yaptığından!..”

Ve hala bu puslu ve kanlı ortamda, birileri bir şeyleri kaşıyıp, toplum ve insanları ayrıştırmanın peşinde…

Atatürk Anıtı tartışmasının ardından şimdi de Şapka hikayesi geldi kamuoyunun önüne!

Olmamış ve yaşanmamışlıkları gerçek gibi anlatıp ve buna da tarih diyen yavşak zevat, bir yandan yalakalıklarına resmi kılıf da hazırlıyor! Devletin resmi kurumları, devletin kırmızıçizgilerini yok sayarak; İngiliz Muhipliği salvolarını yeniden canlandırmanın peşinde! Oyun oynuyor.

Güneysu üzerinden yeniden başlatılan tartışmalarla Cumhuriyet Devrimleri direk hedefe oturtulup; yalanlarla toplumsal bölünme körükleniyor! Diyanet’e bağlı Güneysu Müftülüğü ile Milli Eğitim’e bağlı İHL organizasyonuyla bu ülkeye, topluma, kuruluş ve kurtuluşa ihanet edenler anılacakmış! Şapka idamı iddialarının dayandırıldığı İstiklal Mahkemelerinin hala açılmayan tutanakları bir an önce açılmalı; gerçekler belgelenmelidir!

Yeniden canlandırılmaya çalışılan İngiliz Muhipleri faaliyetleri, işbirlikçi emperyalist uşaklar, Amerikanya’daki gibi ortaya çıkarılmalıdır!

Bir zamanlar karakol basıp, asker linç eden, isyan çıkaranların da bugünkü bombalı ve dağdaki teröristten farkı yoktur!

Tam da bunu derken, kıyametlerin koptuğu ve sonradan ‘bana mı sordunuz’ edasıyla kaderlerine terk edilen ‘Mavi Marmara’ kurbanlarının davası düştü bir anda! Hani İsrail’le yapılan anlaşmalar meselesinden yani!

Derken Meclis’te, aylar öncesinden raporunu hazırladığımız ‘Anayasa değişikliğine’ ilişkin teklif, malum desteklerle geldi! İddia odur ki, en ufak muhalefet partisi lideri, Başkan Yardımcısı olacakmış!

Çok büyük aşama kaydediyor siyasi şahsiyetler! Ve yurttaş, uzamanlar, siyasiler uyarıyor… ‘Partili Cumhurbaşkanı olmaz. Olursa, Cumhurbaşkanı olmaz. Cumhur, Halk demektir. Halk bir bütündür, bölemezsiniz! Yapılan iş yanlıştır…” diye.

Son belirlemelere göre, son bir buçuk yılda 17 bombalı saldırıda 378 kişi hayatını kaybetti, 1.837 kişi çeşitli şekillerde yaralandı. Ve son İstanbul saldırısı, 44 kişi yaşamını yitirdi, 146 yaralı…

CHP Sinop Merkez İlçe eski Başkanı Salim Akbaş’ın oğlu, Tıp öğrencisi Berkay da bu hain saldırıda, gencecik polislerimizle birlikte yaşamını yitirmiş! Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz.

Bu kadar tesadüf olmasın! Yeter artık… Artık bombalar patlamasın! Gündem, ölümler ve yaralanmalarla değişmesin! Terörü yaratana, nemalanana lanet olsun!

Ve gerçekte biz bombayı kimin patlattığını değil; sorumluların niye engelleyemediğini merak etmeye başladık! Ki o sorumluların artık, ‘lanetlemek ve kınamaktan’ öte gitmelerini bekliyoruz! İntikammış, gereken ceza verilecekmiş hikayeleri de almıyor artık gazımızı…

Unutulmasın ki Devlet, intikam almaz, emniyet cezalandırmaz… Suçluyu yakalar, delilleriyle beraber Adalete teslim eder ve cezasını Mahkeme verir… Daha öncesinde Emniyet suçu önler, suç işlenmeden de önleyici tedbir ve istihbaratla teröristi derdest eder!.. Devlet adına hiç kimse ‘intikam alacağız’ diye konuşamaz, konuşursa suç işler ve ‘Devletin manevi şahsiyetine hakaret’ suçundan yargılanması gerekir! İçişleri Bakanına sorun!

Ne oldu saldırı sonrası? Savcılar henüz araştırma yapmadan, spikerin deyimiyle “temizlikçiler saldırının izlerini siliyor!” İzleri değil, delilleri!..

Evet, istikrar sürüyor ve istikrarlı olunduğu aşikar! Güven Yüksek’in dediği gibi… ‘Bütün yaşananları inkar etmekte, sorumluluğu başkasına yüklemekte, çamur atmaktaki, yalan söylemekteki istikrarınız göz kamaştırıyor… Tarih sizi istikrarınızla hatırlayacak!..’

Ve düşünün OHAL varken böyle bir hain saldırı yapılabiliyorsa… Işık Aygün’ün uyardığı gibi… ‘Bir Allah’ın kulu dahi 14 yıl öncesinden daha iyi bir Türkiye’deyiz diyorsa, lütfen gerekçelerini bize de anlatsın.’

“Cesaret korkmamak değildir. Cesaret, aksine, çok korkmak ama yine de ‘ben varım’ diyebilmektir. Nefes alıyorsak umut hep vardır.” Diyordu, merhum Erdal İnönü!

Haksızlık ve zulme sessiz kalmayıp, kişisel hırslara ve teröre kurban gitmeden… Yolsuzluk ve yoksulluğu alkışlamayıp… Haksızın haklıya üstün gelmediği… Güçlünün güçsüzü ezmediği… Doğumla gelen yaşamı onurla tamamlayabilecek yarınlar ummak çok mu ütopik?

Maliye Bakanı Şimşek, elde satacak bir şey kalmadığını söylemiş! Cumhurbaşkanı Erdoğan ise önceki hafta AB’yi eleştirirken; ‘Tulumbanın suyu bitti’ gibi bir ifade kullanmış… Çok tesadüfi değil mi?

Cumhuriyet döneminde elde edilen kazanımları, varlıkları, değerleri tamamen mi kaybettik?  Hepsini  mi?

Tam da bu tartışmalar öncesinde ‘Başkanlık karşıtı’ Yeniçağ gazetesinin İstanbul Yenibosna’daki merkez binasına, yaklaşık 30 kişilik kar maskeli bir grup tarafından saldırı düzenlenmesi de mi tesadüf idi?

Lanet Terör saldırılarında ölen asker de polis de bu halkın, işçinin, esnafın, çiftçinin evlatları… Emperyalist uşakların, Oligarkların değil!

Ve geçen hafta sonu, HES’lere karşı verdiği yaşam mücadelesi sırasında işten atılan Andonlu Yusuf Esir’in annesi Fatma Esir de yaşamını yitirdi! Cenazesi, Andon Poşut Deresi üzerindeki çaylığında toprağa verildi. Allah rahmet etsin!

“İnsanların öldüğü hiçbir dava haklı değildir…” Piyanist… Nokta.