1.BÖLÜM
Rasim Yılmaz

Genellikle evde boş kaldığım, ya da  sıkıldığım zamanlar yaptığım gibi yine aracıma atladığım gibi kendimi Ankara’nın dağlarında buluverdim.

Ziir Vadisi civarında Ankara’nın o güzelim tepelerini düzleştirmeye çalışan özel taş ocaklarının Ankaralı emekçilerin ciğerlerine servis edilmek üzere gökyüzüne toz savurdukları bölgedeyim. İşte o taşocaklarının birinin hemen yakınında çevresine dökülen hafriyatlarla oluşan geniş bir çukura yağmur sularının birikimiyle oluşan gölet in yanında  aracımı park edip indim. Giderek yaşam alanları daralan yaban ördekleri burada hayat bulmaya çalışıyorlar. Onları izlerken göletin güney cephesindeki yamaçta oyulmuş yüzlerce delik görünce ilgimi çekti. Ben önce fare delikleri sanmıştım,  ancak dikkatlice baktığımda burasının mirketlerin  yerleşim alanı  olduğunu anladım.

migret1

Mirket dediğime bakmayın, bu hayvanları hayatımda ilk defa gördüm. İlk bakışta fareyi çağrıştırıyorlar ama gerek davranışlarıyla, gerekse görünüşleri bakımından fare olmadıkları kesin. Gelincik ve sansarları çağrıştırıyor olsalar da  değiller. 20- 25 santim uzunluğunda sevimli hayvanlar.

migret2a

Eve dönünce internetten fotoğraflardan yaptığım karşılaştırma sonucu bu sevimli yaratıkların bir çöl hayvanı (mirketler) olduklarını öğrendim. Öğrendiğim başka şeyler de oldu. Örneğin koloniler halinde kolektif bir yaşam sürdürüyorlar. Etçil hayvanlar familyasından olup avlanmaya filan giderlerken yavruların yanında en az iki bakıcı bırakıyorlarmış. Bu bakıcılar her gün değiştiriliyormuş. Yani Adana kız yurdunda koskoca bir öğrenci yurdunda sadece bir görevli bulunuyor ve o görevli de yangın merdiveni kilitli olduğu için çocuklarla beraber yanıyor. Demek ki mirketler, çocuklarına insanlardan daha çok değer veriyorlar.  insanoğlu gibi sorumsuz değiller. Yine can güvenlikleri açısından bulundukları bölgede en az iki gözcü bırakırlarmış. Ola ki görevlilerden birisi görevini savsaklar, hata yaparsa diğer grup üyeleri tarafından dışlanarak cezalandırılıyorlarmış. İşte ben bu görevi başındaki gözcüler sayesinde mirketleri tanıma şansını elde ettim. Ne garip değil mi, bizdeki hata yapan, sorumsuz, beceriksiz insanlar ise eksik ve hata yaptıkça toplum tarafından daha da yüceltilmekte, kutsanmakta. Yani insanoğlu mirketler kadar olamıyorlar vesselam!

Neyse biz mirketlere dönelim. Hiçbir şeye benzetemediğim bu sevimli yaratıkları belgelemek için kameramı çalıştırıp izlemeye başladım. Her bir delikten bir kafa uzanıp telaşlı bir şeklide kayboluyor. Beni fark edemeyen bazılarıysa ortalıkta birbirleriyle dans edip koşturmaca oyun oynuyorlar. Makinemin tripodunun ayaklarını yuvaların yoğun olduğu bir yere sabitleyerek kameramı çalıştırıp beklemeye başladım. Hemen ayağımın 2 metre ötesindeki yuvadan, birisi başını çıkardığında beni karşısında görünce şaşırdı ve hemen geri çekildi. Anlaşılan o ki koloninin gözcüsüydü. Olduğum yerde mıhlanıp, kıpırdamadan çekim yapmaya çalıştım.

migret2

Gözcü mirket, tekrar delikten başını çıkarıp bir süre çevreyi izledikten sonra yine geri çekildi. Tekrar başını çıkarıp, çevreyi kontrol ederken ışıl ışıl bakan gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Sanırım canlı olup olmadığım konusunda tereddütte kaldı.  Onlarca kez yuvasına girip çıktı. Belki de her içeri girdiğinde ailesine benden söz edip daha önce burada böyle bir cismin olup olmadığını sormuş olmalı ki 20 metre ötede bir başka mirket, yuvadan çıkarak iki ayağı üzerine dikelerek beni izlemeye başladı. Bana yakın olanı sanırım zararsız olduğuma inanmış olmalı ki delikten gövdesinin tamamını çıkararak sanki gülüyormuş izlenimi uyandıran yüzünü bana  dönüp toprağa uzanarak bir süre izledi. Sonra o da hızla uzaklaşıp ilerideki başka bir deliğe girdi. Bu kez başka bir delikten bir mirket çıkıp iki ayağı üzerine dikelerek beni izlemeye koyuldu.

Benim varlığıma alışmış olacaklar ki değişik deliklerden birkaç tane mirket yeryüzüne çıkıp en ufak bir kıpırdanışımı fark eden gözcünün kesik kesik çıkardığı sesler sonucu, hepsi birden saniyesinde yuvalarına giriyorlardı.

Kısacası, kolektif yaşamları gereği barınaklarını ortaklaşa yapmış olmalılar ki tehlike anında her biri en yakınındaki deliğe kaçıyorlardı.  Dayanışma içgüdüleri çok yaygın. Gezi olaylarında kendilerini saldırıdan korumak için girdikleri caminin imamının nasılda devletin gazabına uğradığını düşünürsek, İnsanoğlunun mirketler kadar evrimleşemediklerini söylemek yanlış olmayacaktır.

Babamı hatırladım.

Ben kendimi mirketlere kaptırmış, onları izlerken 300 metre ötede ana yoldan rampa yukarı çıkmakta olan bir binek aracının sağ ön koltuğunda oturan bir kadın bana el sallayarak “Ne haber Rasim?” diye seslendi. Tanıdık biri olduğunu düşünerek bende mirketleri şüphelendirmeyecek şekilde sessizce el salladım.

Sonra ileriden geri dönüp ana yoldan saparak toprak yoldan yanıma geldiler.  Aracın içinde erkek sürücünün haricinde iki kadın vardı. Sağ ön koltukta oturan kadın, elinde tuttuğu canlı bir horozla araçtan inerek bana yaklaşıp; “Ne haber hısım?”deyince az önce “Rasim” değil de “hısım” diye bağırdığını anladım ama tanıdık birileri olmadığına göre aklım  nerden “hısım” olduğumuza takıldı…

1.Bölümün sonu (2. Bölüm 17 Eylül Cumartesi yayımlanacak)