Karga Gak Demeden-27-12-2016

Ömer ŞAN

            Şimdi yeni bir başlangıç olacak ya, yeni bir yıl başlayacak…Yeni umutlar, hedefler, niyetler hep iyiye ve yeniye yönelecek zannediyoruz değil mi?

            O malum ‘NAH’ işaretini biliyorsunuzdur hepiniz! Ve öyle olmayacağını, gelenin gideni aratacağını da biliyorsunuz… Geride kalan yıllarda olduğu gibi!

            Mesela, evinizde sıkça kullandığınız temel gıda maddelerini bu yıldan yüzde 25 daha fazlaya alacaksınız! Dolar’ınız dolmayacak…

            Açlık sınırı bu ay açıklandığı gibi 1.435 TL, yoksulluk sınırı ise 4.665 TL olmayacak!.. Her ay daha da çıkacak ama asgari ücret hala 1.300’lerle ölçülecek! Altın’ı, üstünü de hiç karıştıramayacaksınız hatta! Ve gene, dünyaya gözünü açacak her minicik bebek, ülkemiz adına en az 1.350 TL borçla doğacak!

            Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, hiçbir şey! Ne dostlarınız, ne akrabanız, ne arkadaşlarınız…

            Hala ‘ölenle ölünmüyor’ hikayeleriyle, ‘ölümsüz şehitlik’ telkinleri verilecek! Bir umut patlamayacak bombalar, terör saldırmayacak, ‘yakmayacak’ canlarımızı diyeceğiz ama… İçimiz parçalanacak!

            Raporunu Mart ayı içerisinde tutarak adına ‘cici Emice Anayasası’ dediğimiz, ‘Başkanlık’ içerikli şu yeni Anayasa için hala tartışmalar aynı döngüde sürüyor. Ve Meclis’te tartışılan yeni Anayasada meğer Suriye Anayasasından alıntılar varmış! Gördünüz mü şimdi… Esed,oldu mu size Dost Esad? Nasıl?

            Acaba ondan mıdır Suriye topraklarındaki operasyonlar? Olsa da olmasa da yüreğimiz El-Bab’da yandı, kül oluyor. Gencecik 16 evladımız Suriye’de şehit düştü. AKP’nin çöküşü tescillenen Suriye politikası, daha fazla canımızı almadan bir an önce yetmeli bu!.. Yetmez ise eğer, eskiden Yemen türküleri yakıldığı gibi şimdi El-Bab türküleri mi yakılacak? Kimin için, ne uğruna? Bu bataklığı kim bela etti başımıza bilen ve hesap veren var mı?

            Ve hatta bizi, bu lanet Ortadoğu bataklığına sürükleyenler… Bize lanet ve hain terör saldırılarını biçenler… Anaların çığlığı kulaklarınızdan ömrünüz boyunca gitmesin! Neden hep bizim askerimiz ve neden hep fakir fukara evlatları? Ses veren var mı?

            Ve bakın aynı gece CHP, Anayasa komisyonunda, El-Bab’da şehit olan askerler için 1 dakikalık saygı duruşu istedi ama AKP’li başkan ve AKP’li vekillerin oyuyla reddedildi! Bilin ve not edin bir kenara.

            Yetmedi, geçen hafta sonu, ‘Allah’ diyenlerin başını kesen eli kanlı dinci IŞİD, aylardır elinde rehin olarak tuttuğu ileri sürülen 2 Türk askerini hunharca, yakarak katlettiğini gösteren bir video görüntüsü yayınladı! Başta hükümeti devlet yetkilileri TSK günlerdir sessiz, tek bir açıklama yok! Medya sus-pus, yürekler yangın yeri!

            Bütün bunlar az mı? Değil… FETÖ’nün ‘kaleminin mürekkebi şehit kanlarından üstündür’ yazısı yazıp, övgüler düzen, yücelik veren zatı muhterem, aynı günün akşamı Rize’de ’15 Temmuz Darbesi’ ve ‘Şehitler’ konferansı verdi!  Hemen öncesinde ise AKP, FETÖ’cü başkanların kaçmasından korkuyor olacak ki; AKP’li Fatma Şahin’in yurtdışına çıkmasına bile izin verilmemiş!

            İzahı güçlü olan birileri var mı başka bir izah tarzı oluşturabilecek? Var mı? Çıksın! Yoksa gün yüzü görmemiş küfür ve sövgülerin saklandığı sandığın anahtarını bulmak zorunda kalacağız.

            Aylardır tartışması bitmeyen Rize Cumhuriyet Alanındaki Atatürk Anıtı tartışması, geçen hafta Perşembe günü yapılan ilkel ve saçma bir taşıma çalışmasıyla ayyuka çıktı! Çay bardağı ve 15 Temmuz Şehitleri derken, olayı adeta ilkokul 4.sınıf  başkanı edasıyla gerginlik boyutuna taşıyanlar ise kenardan izledi. Nitekim Rize Belediyesi, daha doğrusu Başkanı, bu süreci başından beri adeta sabote etti, götüremedi ve birbirine karıştırdı. Partisince de eleştirildi.

            Bütün tepki ve protestolara karşın ve hatta endişe ve görünen gerçekliklere karşı, özellikle sosyal medyada Rize ve Rizelilere karşı sürdürülen kara propaganda, hakaret, sövgü ve suçlamalar da en az yapılan girişim kadar tehlikeli ve kabul edileme bir durumdur! Hele de bu durumun hedefine Rize ve Türk çayının konulması ise cabası!

            Yeter mi… Yetmedi! İşine geldiğince milli duyguları kullanan Rize Belediyesi, bunca şehidin verildiği, bunca tepki ve eleştirinin tam da göbeğinde, daha şehidini bağrına yeni gömmüş Rize’de bir de şenlik düzenliyordu, Hamsi Şenliği! daha laf kalıyor mu söylenecek?

            Bekir Coşkun yazıyor: “Atatürk Rize’ye denizden gelmişti… Deniz dalgalıydı, filika tam yanaşamayınca Hakkı adında bir genç koşup onu sırtına almak istemiş, Atatürk, ‘Bırak, vatanın suyu ayaklarımı ıslatsın’ demişti… Rizeliler evlerinden getirdikleri kilimleri yollara sermişlerdi o gün… Henüz elektrik olmadığı için sopalara sarılı çaputlarla sokakları aydınlatmışlardı gece… Atatürk’ün emri ile Rize, 1924’de ‘Vilayet’ oldu… Gazi, Batum’dan ilk çay fidelerini getirtti Rize için, 1925’te “Çay teşvik kanunu” onun istemi ile çıktı… Rize; bir Başbakan, bir Cumhurbaşkanı çıkaracak kadar cumhuriyetin pırıltılı kentiydi artık…”
Evet, ‘rizetribun’ de paylaşmış: “O, meydandaki bir heykel değil, Güneysu’daki çay fabrikası, Çayeli’deki çay tarlası, Ardeşen’deki elektrik direğidir. Sökmesi kolay değildir!”

            Ve “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” diyen Milli Mücadele ve Lozan kahramanımız İsmet İnönü’yü 43.ölüm yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyorduk.

            Ve Enver Paşa’nın, “Seferberlik ilan edilmiştir” emriyle, -30 dereceye yazlık kıyafetlerle gönderilen 90 bin şehidimizi de unutmuyorduk!

            Çocuk ve kadınlara tecavüz edenlere, insanların katledenlere, haram yiyip hırsızlık yapanlara yol verenler yeni yıl kutlamalarına karşı çıkıyormuş! Eski yılınız mübarek olsun!