Güner Yalçın

Dilimiz eşsesli (sesteş) sözcükler bakımından oldukça zengindir.

Nedir eşsesli sözcük?

Söylenişleri ve yazılışları aynı, anlamları ayrı olan sözcüklerdir. Örneğin; organ anlamındaki el ile yabancı anlamındaki el sözcükleri, aynı seslerden oluşuyor; ama anlamları birbirlerinden oldukça ayrı; bu anlamlar arasında bir bağ, bir ilişki yok.

yüz (sayı)yüz (çehre); kurum (müessese, kuruluş)kurum (kalın is) gibi.

Çok kullandığımız hayır da eşsesli bir sözcüktür:

              hayır: İyilik, karşılık beklemeden yapılan yardım.

              hayır: Yok, öyle değil, olmaz; evet’in karşıtı.

Bu sözcüklerden ilki dilimize Arapçadan gelmiştir; ikincisi ise Türkçedir.

Evet’in karşıtı olan hayır sözcüğü, kullanıldığı yere göre taşıdığı anlam boyutları bakımından sanat, edebiyat, siyaset alanlarına dek uzanmıştır. Bu alanlarda belki de en çok yer edinmiş sözcüklerden biridir. Bizim edebiyatımızda, basın dünyamızda hayır sözcüğünün kullanımıyla ilgili başarılı, güzel örnekler vardır.

Bu yazının başlığı, ünlü bir yazarımızın, Alev Alatlı’nın 2005 yılında çıkan bir kitabının adıdır. Bu kitabın tanıtım yazısında şu cümleler yer alıyor:

“Belki de bu yüzyılda insanın kullanması gereken kelime ‘Hayır!’ olmalı. Ne var ki “Evet”in revaçta olduğu bir zamana tanıklık ediyoruz. Bu anlamda Alev Alatlı’nın yazılarıyla zamanını yorumlayarak çizdiği haritada, işaretlenmiş ne çok ‘Hayır!’ olduğunu göreceksiniz. (…..)  ‘Hayır Diyebilmeli İnsan’la yeni bir pencere açılıyor zihinlerimizde…”

Bir başka ünlü yazarımız Adalet Ağaoğlu’nun 1987’de yayımlanan “Hayır…” adlı bir romanı bulunmaktadır. Romanın başkahramanı,  ülke ve üniversite sorunlarına duyarlı, sosyal bilimler profesörü Aysel Dereli’dir. Aysel Dereli, “bir askeri darbeyle yasaların çiğnendiği, hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, insanların baskı ve işkence gördüğü bir dönemi eleştiren ve herkesi hayır demeye çağıran bir yazı yazar.” Kovuşturmaya uğrar, ama aklanır. Ancak daha sonraları görevine son verilir…. Roman, birçok girift olaylarla sürüp gider. Aysel Dereli’nin kişiliğinde aydınlarımızın bir bakıma tutum ve davranışları, tutarlılıkları, tutarsızlıkları sergilenir, eleştirilir.

Eleştirmenler, Adalet Ağaoğlu’nun bu romanını Başkaldırı Edebiyatı’nın önemli bir yapıtı olarak niteliyorlar.

Ne var ki Adalet Ağaoğlu, romanındaki Aysel kadar kararlı davranamamış, 2010 yılındaki anayasa değişikliği halkoylamasında “hayır” diyememiş, bir bakıma “ikiyüzlü tavır” ya da “göz boyama” anlamlarına da gelen “yetmez ama evet” diyenler arasında yer almıştır.

Alev Alatlı’nın yetmez ama evet deyip demediğini bilmiyoruz; ama onun da 2013 yılında yaşanan Gezi Olaylarını kınadığını, bu olaylara daha hoşgörülü yaklaşımlar sergileyen yazarlara karşı olumsuz bir tavır takındığını, bu tavrıyla yazdıkları arasında tutarsızlıklar, karşıtlıklar olduğunu iyi biliyoruz. Ama Alatlı’nın bu tavrı karşılıksız kalmaz; 2014’te Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Alatlı’ya verilir!

Hayır sözcüğünü nerdeyse yaşamı boyunca kullanan bir yazarımız daha vardır: Oktay Akbal.

Oktay Akbal, yıllarca sürdürdüğü köşe yazılarını “Evet/Hayır” genel başlığı altında yazar ve yaşamı boyunca bu yazdıklarıyla en ufak bir çelişkiye düştüğü görülmez. Onu saygın ve onurlu kılan da bu tutarlı tavrı olur. Yerine göre hayır demenin bedelini ödemek zorunda kalır.

1982 Anayasasının, baskı ve zorbalık döneminin ürünü olduğunu, bu anayasanın, topluma giydirilmek istenen bir deli gömleği özelliği taşıdığını köşesinde sık sık işler; çeşitli baskılara karşın, cezaevine girmeyi bile göze alma pahasına, hayır diyeceğini yüksek sesle dile getirmekten çekinmez.

Bir “hayır” da Alman Edebiyatından…

1947’de, henüz 26 yaşındayken ölen bir Alman şair, oyun ve öykü yazarı var: Wolfgang Borchert.

Borchert,  2. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan, kentlerin yıkılması, ailelerin dağılması ve savaşın oluşturduğu tinsel çöküntüler yüzünden biçimlenmiş olan Yıkım Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından biridir. 20 yaşında savaşa alınır, cephe cephe dolaştırılır; yaralanır, tifoya ve sarılığa yakalanır. Çok gençken de ölür. Kısacık yaşamına Hitler faşizminin savaş ve yıkıntılarını, birçok şiiri, oyunu, öyküyü sığdırır.

Borchert’in, bölümleri “Hayır de!..” diye biten, “Sonra Yapılacak Tek Şey Var” adlı ünlü bir şiiri vardır. Usta tiyatro sanatçımız Genco Erkal’ın da videoteyp biçiminde seslendirdiği bu uzun şiirde; baskı, işkence, korku, savaş karşıtı ögeler bulunmakta; dolaylı olarak da sevgi, barış, kardeşlik, mutluluk, adalet içinde yaşayabilmeleri için insanların yoğun çabalar içinde olmaları gerektiği vurgulanmaktadır.

Şiirden bir bölüm:

Sen. Makine başındaki adam ve atölyedeki. Sana yarın su boruları ve vanalar yerine çelik miğferler

        ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse,

       Yapılacak bir tek şey var:

       Hayır de!…

Sen. Laboratuvardaki araştırmacı. Sana yarın yaşama karşı yeni bir ölüm icat etmeni emrederlerse,

        Yapacağın bir tek şey var:

        Hayır de!…

Sen. Odasındaki ozan. Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse,

        Yapacağın bir tek şey var:

        Hayır de!…

Sen. Kürsüdeki din adamı. Sana yarın savaşa dair kutsal sözler söylemeni emrederlerse,

        Yapacağın bir tek şey var:

        Hayır de!…

Tüm bunlar olacak,  yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eğer- eğer-eğer siz,

       Hayır demezseniz!…

       Yazıyı eşsesli bir söylemle bitirelim:

Hayır diyelim, hayır görelim!…