Rasim Yılmaz

Birçoklarınız hatırlayacaksınız, 1990’ların ortalarında Erkan Yolaç TV programında “evet-hayır” yarışması düzenlerdi. Yolaç, yarışmacıyı sahneye alır, önce bu iki sözcüğü asla söylememesi gerektiğini belirtirdi. Arkasından da “Senin adın …..muydu?” şeklinde rastgele tuzak sorular sorardı. Yarışmacı bir anlık dikkatsizliği sonucu “evet” ya da “hayır” sözcüğünü kullanırdı. Yolaç, zafer kazanmış komutan edasıyla, kendinden beklenmeyecek çeviklikte havalara sıçrar, çığlıklar atarak başarısını kutlardı. Bu bir yarışmaydı sonuçta; gerek stüdyodaki, gerekse ekran karşısındaki izleyiciler güler, eğlenirlerdi.

27 Mart 1994 yerel seçimler yapıldığında, solun bölünmüşlüğünden yararlanan İ.Melih Gökçek,Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını az bir oy farkıyla almıştı.

O zafer sarhoşluğu ve toz duman arasında dünün birçok pısırık ve yeteneksizleri birden canlanarak mevkilere geldiler, makamlara yerleştiler.

O güne kadar600-700 kişinin çalıştığı Fen İşleri Daire Başkanlığına bağlı Bakım Onarım Şube Müdürlüğünde seçimlere kadar Refah Partili olarak bilinen M. Y. adında bir mühendis vardı. Ama değişimler öyle hızlı gelişti ki M. Y.’nin esemesi okunmaz oldu. Süre içerisinde o da birçok solcu gibi genç yaşta emekli olmak zorunda kaldı.

Neler mi oldu?

Olanlar saymakla bitmez ama ben sadece bir olaydan söz etmek istiyorum. Daha ilk günlerden başlayarak hiç olmadığı biçimiyle telefonda “selamünaleyküm”, arkasından da “hayırlı günler” türü selamlaşmalar yoğunlaştı.

Bir keresinde büro telefonum çaldı. Telefonu açtığımda karşımdaki “Selamünaleyküm, hayırlı günler!” dedi. Bende,“Merhaba” ile karşılık verdim. Adam aynısını tekrarladı, ben yine aynı şekilde karşılık verdim. Derken neden Allah’ın selamını almadığımı sordu. Bende evet, selam Allah’ın selamı olduğunuama bu öyle rastgele sarf edilecek bir söz olmadığını, yüz yüze gelindiğinde karşılıklı iyi niyet ve iletişimi sağlayacak bir diyalog aracı olduğunu, oysa son zamanlarda bu güzel diyalogun tamamen siyasi bir görüşün iletişim simgesi durumuna getirilmeye çalışıldığını açıkladım. Hatta böyle yapmakla bu sözcüklerin öneminin, değerinin azaldığını anlatmaya çalıştım.

Adam fena halde sinirlenerek bana kim olduğunu bilip bilmediğimi sordu, benbilmediğimi söyleyince;“Ben filan Daire Başkanı R.T.” dedi. Memnun olduğumu, bende Hasar Tespit Komisyonu Başkanlığı olduğumu belirttim. Başkan fena halde sinirlenmiş olmalı ki telefonu suratıma kapadı. Bir daha onunla hiç görüşmedik.

Bu olay giderek belli kesimin şifreli konuşmasına dönüşerek günümüze kadar geldi. Gidereksosyal medyada bile “hayırlı cumalar”, “hayırlı günler” , “hayırlı işler”, “hayırlı akşamlar”gibi ifadelerle yaygınlaştı, iletişim aracına dönüştü.

Taki Recep Tayyip Erdoğan’ın şu anda anayasaya aykırı olarak kullanmış olduğu yetkilerin, anayasayla uyumlu hale getirilmek için yapılacak olan referandum olayıyla ilgili (Bahçeli’nin tabiri) “hayır”, “evet” tartışması gündeme gelinceye kadar…

Düne kadar “hayır”sözcüğünü kullanmayan kesimler, artık kitlelerde “hayır” algısı yaratma çabasından olacak, sabahları “günaydın” yerine “hayırlı sabahlar”, “hayırlı günler” gibi “hayır- hayırlı” sözcüklerini yoğun şekilde kullanır oldular. Dahası başta sosyal medya olmak üzere referandumda “hayır”diyecek olan kesimlerde ciddi bir sahiplenme şeklinde gelişmeye başladı.

Bu durumu fark ederek rahatsız olan iktidar, OHAL koşullarındaki yasak ve baskılar yetmezmiş gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanmak üzere 2 Şubat 2017 tarih ve 69471265-010-06 / 192 sayılı, “selamlaşma kalıpları” adlı 2017/1 nolu genelge ile “HAYIR” sözcüğünü kullanmaları yasaklanmıştır. Genelgede,“Kamu kurum ve kuruluşlarda gerek kamu çalışanları arasında gerekse kamu çalışanları ile hizmet alıcıları arasında  “HAYIRLI işler”, “HAYIRLI günler”, “HAYIRLI Cumalar”, “HAYIRLI sabahlar”, “HAYIRLI akşamlar”, “HAYIRLI olsun”, “ HAYIRLI dersler”, gibi selamlaşma ve iyi dilek kalıpları kullanılmamasına özen gösterilecektir.” denilmektedir. Genelgenin tüm kamu kurum, bakanlık ve belediyelere tebliği edilerek, halkın görebileceği yerlere asılmasıBaşbakan Binali Yıldırım imzasıyla gereğinin yapılması ricasında bulunulmaktadır.

Doğrusu bu iktidardan her şey beklenirdi; ama bu kadarını kimse  beklemiyordu. Merak ediyorum, Arapça kökenli ve dinsel içerikli bir sözcüğü yasaklayabilecek kadar ileri gitmenin altındaki ruh hali ne ola ki? Demek ki bunlar ne dini inançlarında, ne de söylediklerinde samimi değillerdir. Kullandıkları her türlü argüman sadece çıkarları içindir. Bence bu durum iktidarın geldiği noktanın, ne denli panik içinde olduklarının açık göstergesidir. Demek ki “hayırcılar”, “hayırlı yoldalar” ve iktidar ciddi korku vetelaş içindedir. Artık şimdiye kadar “nasıl olsa bunlar alır” algısı giderek kırılmaya başlanmış, iktidar köşeye sıkışmıştır. Öyle sanıyorum ki iktidar bu referandum kararına pişman olmuştur ama iş çığırından çıkmış, çoktan dönüşü olmayan yola girilmiştir. Çünkü sonuçta “HAYIR” çıkarsa ki büyük olasılıkla öyle gözüküyor, AKP ve MHP pirince giderken bulgurdan olacaklardır. Kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşeceğinin farkına varmışlardır. Bunun içindir ki giderek hırçınlaşmaktadırlar.

Gününüz “HAYIR” ola!
Şerler “DEF” ola!