Türk insanının dünya sahnesinde varlığı hissettirdiği tarih öncesi çağlardan beri su ile yapılan temizliğe ne kadar önem verdiği, geleneksel yaşayış içinde beden temizliğinin önemli bir yer tuttuğu, İslâmiyetten önceki bu güzel geleneğini İslâmiyetten sonra daha da geliştirerek sürdürdüğü ve düzenli yıkanma amacıyla hamamlar inşa ettiği cümle âlemin kabul ettiği tarihî bir hakikattir. Bunun en belirgin bir göstergesi olarak da meselâ Selçuklu dönemini göz önünde bulundurduğumuzda, Anadolu’da savaşan Haçlı ordularının “Türklerin çelik gibi güçlü, sağlıklı ve yenilmez bir kudrete sahip oldukları” yolundaki düşüncelerini, Türklerin hamamlarda ve evlerde düzenli olarak yıkanıp temizlenmeleri geleneğine ve bunun yanı sıra şifâlı sulara verdikleri ehemmiyete dayandırdıklarını, tarihî belgelerden okuyabiliyoruz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu anlayış geliştirilerek sürdürülmüş, pek çok hamam, kaplıcalar ve şifâhaneler dost-düşman herkesin istifadesine sunulmuştur.

Kalkınmış dünya ülkelerinin son derece modern tesislerle koruma altına aldıkları ve tıp otoritelerinin de teşvikiyle pek çok insanın şifâ bulmak için rağbet ettikleri şifâlı sulara karşı, ülkemizin bazı yörelerinde en azından bir turizm potansiyeli gözüyle bakılması sayesinde bir eğilim gözlenmekte ise de, dünyanın en çok şifâlı su potansiyeline sahip bulunmamıza rağmen bu suların neredeyse üçte ikisi bir ilgisizliğe kurban edilmektedir âdeta. Halbuki yüzlerce şifâlı su kaynağının, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılması, hem iç ve hem de dış turizmde haklı bir üne kavuşmamızı sağlamıştır.

Kaldı ki, çağdaş tıp teknolojisinin de kullanıldığı mevcut tesisler, yurt içinden gelen hastalara hizmet verdiği gibi, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinden gelen yabancı hastalara da şifâ dağıtmaktadır. Meselâ Bolu’da, Bursa’da, Kütahya’da, Balçova ve Çeşme/İzmir’de, Kuşadası/Aydın’da, Kangal/Sivas’ta, Afyon’da, Denizli’de, Kırşehir’de, Niğde’de, Ankara’da, Erzurum’da, Burdur’da, Antalya’da, Muğla’da ve daha pek çok yöremizde konunun hassasiyetinin kavranmış olması her ne kadar iftihar edilmesi gereken bir meziyet olsa da; beri taraftan dağından, tepesinden, tarlasından, çayırından gürül gürül fışkıran en tatlı menba sularımızın HES yatırımlarıyla gözden çıkarılması yanı sıra; hemen hemen her tarafından çıkan ve halk arasında çermik diye nitelendirilen maden sularıyla, şifâlı sularıyla da bilinen Artvin yöremizin, insanımızın sağlığı açısından olduğu kadar bir turizm ve gelir kaynağı da olabilen bu kaynakları öteden beri ne derece değerlendirdiği, birer Artvinli olarak öz eleştiri yapmamızı gerektiren hayatî önemi haiz bir konudur.

Ne yazık ki, dünyanın gezilmeye, görülmeye değer en güzel, en mütenâ köşelerinden biri olan ilimiz, şifâlı sular gibi çok değerli kaynaklarını gereği gibi kullanamadığı için, imkânlar içerisinde bir mahrumiyet yaşamaktadır âdeta. Halbuki bu kaynakların alt yapı hizmetleri tamamlandığı ve gerekli organizasyonlar yapıldığı takdirde turizmin gelişmesinde ve İlimizin tanıtımında bir hayli katkısı olabileceği gibi bir çok hastalıkların tedavisinde kullanılmak suretiyle de pek çok insana şifâ olacaktır.

İlimiz ve ilçelerindeki şifâlı suların hepsinden şu anda bahsedemiyor isek de, belli başlı olanları şunlardır:

1- Korzul Maden Suyu: Artvin Çayağzı Mahallesi ile Şehitlik Köyü arasındaki yolun yaklaşık 40-50 metre üzerinde bulunur. Son 1-2 yıldır bakımsızlıktan kurumaya yüz tutmuş olan bu su, basuru ve mayasılı olanların uğrak yeriydi bir zamanlar. En tesirli zamanları ise, kara üzümün yerişir ve yenir hale geldiği Eylül ayı ve 1 Mayıs’tır. Daha eski tarihlerde de kullanılmış olduğu kulaktan kulağa bizlere aktarılmış ise de, ben şahsen tâ 1950’li yıllardan 1990’lı yıllara kadar özellikle Çayağzı Mahallesi’nde oturan bayanların 1 Mayıs’ta şifâlı suyun bulunduğu bu yere giderek, orada akan suyu kaynatarak kullandıklarına, etrafındaki ağaçlara da her ne hikmetse geleneksel olarak çaput bağladıklarına tanık olmuşumdur. 1970’li yıllarda o zaman faal halde bulunan Lif Levha Fabrikası’ndaki Laboratuvarcı Rus mühendisi Yuri’ye incelettirmiştim de o da bana bu suyun mayasıl ve basura faydalı bir su olduğunu söylemiş ve böylece halkımızın belki de yüzlerce yıl tedavi maksadıyla yaptıkları bir uygulama bir nev’i tasdik edilmişti. Yuri’nin bana “Kullanılan ilaçların içerisindeki mineraller bu suda daha fazlasıyla var. Onun için basurlu ve mayasıllı hastaları iyileştiriyor!..” şeklindeki sözü ise hâlâ kulaklarımda. 1 Mayıs ve kara üzüm ayında tam kıvamında olduğundan rahatlıkla şifâ niyetine içilebilen bu su, ayrıca bir kaba konularak üzerine oturulmak suretiyle de pek çok kişiye şifâ kaynağı olmuştur.

Neden diğer aylarda içilmiyor diye sorarsanız, elbetteki bunun bir sebebi vardır. Diğer zamanlarda bu suyun içindeki maddeler değişiyor bi kere. Bunun en belirgin göstergesi de beyaz kılçık şeklinde kurtlanıyor olmasıdır. Vaktiyle Lif Levha Fabrikası’nda çalışan ve basuru olan pek çok arkadaşı bu hastalıktan kurtaran işte bu su olmuştur.

13 Ekim 2010 tarihinde bu yere gideyim dedimse de bir türlü ulaşamadım. Rastladığım mahalle sakinlerinden eski komşularım olan hanımlar 1-2 senedir yukarıdan gelen bir sel felaketi nedeniyle bu çermiğin üzerinin kapandığından ve hiç kimsenin oralı olmadığından bahisle, oraya giden patika yolun bozulması ve tehlike arzetmesi nedeniyle de kolay kolay kimsenin oraya gidemiyeceğini söylemişler ve o yerin açılarak en azından eski haline dönüştürülmesini istediklerini yakınarak dile getirmişlerdir!..

2- Lomaşen Maden Suyu: Eski Lif Levha Fabrikası’nın tam karşısında Lomaşen yolu kenarında iki kavak ağacının bulunduğu yerdeki bu suyun göz hastalıklarına iyi geldiği tecrübe edilmiştir.

3- Kafkasör Maden Suları: Bu mesire yerinde ve civarında bulunan Acısu, Teladibi ve yine daha başka iki maden suyunun terkibinde çelik ve kükürt bulunmaktadır. Kafkasörde bulunan maden sularının insan ve hayvanlardaki uyuz hastalığına iyi geldiği öteden beri tecrübe edilmiştir.

4- Sinsihav Maden Suyu: Artvin şehir merkezinin güneyinde, yaya olarak 1 saatlik mesafededir.

5- Ciskaro Maden Suyu: İl merkezine 20 km uzaklıkta bulunan bu suya genellikle romatizmalı hastaların devam ettiği ve bu hastalığa iyi geldiği bilinmektedir.

6- Nakerav ve Genya Dağı Maden Suları: Bu mesire yerlerindeki şifâlı sular da çok eskiden devamlı kullanılmaktaydı.

7- Zeytinlik (Sirya) Maden Suları: İlimiz merkez Zeytinlik köyüne Artvin-Erzurum karayolundan 15 dakika uzaklıkta olup, eskiden Seranet nâmıyla bilinen maden suyudur ki, bu suyun Kafkasya’nın meşhur Borjom maden suyu terkibinde olduğu da iddia edilmektedir. Mide ülserine ve bağırsak hastalıklarına iyi geldiği söylenegelen bu suyun yine Korzul’daki şifalı su gibi 1 Mayıs’ta ve kara üzümün yerişme zamanında tam kıvamında olduğu tecrübe edilmiş olup, eskiden yöre halkı bir haftalığına oraya gidip gerek su olarak, gerekse çay olarak bu sudan sıcak sıcak içip midelerindeki ülseri iyileştirerek geri dönüyorlarmış ki, iyileşenlerin bazılarının bizzat kendilerinden duymuşumdur.

8- Maradit Maden Suyu: Borçka İlçesi’ne bağlı bağlı Çavuşlu Köyü’nde bulunmakta ise de Muratlı Köyü’nün nahiye olduğu dönemlerde buraya bağlı olduğundan Maradit çermiği olarak isim yapmıştır. Ayrıca Solsiya ya da Soshoba nâmı ile de meşhur olan bu su gazlı maden suları nev’inden olmakla birlikte, eskiden yöre halkı 1 Mayıs’ta ve kara üzüm zamanında giderek orada tahtadan yapılmış bir barakada kalmak suretiyle bu sudan içerler ve böylece eriyen böbrek taşlarını düşürürlermiş.

9- Otingo Çermiği: Borçka İlçesi’ne bağlı (Deviskel deresinin) Balcı (Bagen) köyü civarında bulunup, suyun terkibinde kükürt bulunduğu zannedilmektedir. Bu kaplıcanın özelliği

soğuk su deresinin ortasından 30-35 derece olarak şifalı sıcak suyun çıkmakta olmasıdır. Romatizma, karın ağrısı ve bazı sancılar üzerine şifâsının tecrübe edilmiş olduğu öteden beri anlatılagelmektedir. Vaktiyle çok eski tarihlerde suya bir havuz yapılmış ve üstü muhafaza altına alınmış olmakla birlikte civarında ikamete mahsus odalar da tesis edilmiştir. İlçe merkezinin yaklaşık 8 km doğusunda olan bu yere sadece civar köylerdeki ihtiyacı olan ve şifâ bulmaktan ümitvar olan kimseler gidip gelmektedirler. Orman yoluyla gidilen bu yerde küçük bir kalacak yerle birlikte lokanta da bulunmaktadır.

10- Murgul Maden Suyu: Murgul deresinin yukarı taraflarında Kükürtlü yayla olarak bilinen yaylanın zirvesinin 2 km aşağısında Korucular Köyü istikametindedir. Kükürtlü olan bu su aynı zamanda gayet soğuktur da. Eskiden iki değirmeni çevirecek kadar yoğunlukta akarmış. Haziran başlarında civar köylerden, hatta Rize ve diğer yerlerden davar ve mal sahipleri gelerek hayvanlardaki uyuz hastalığını tedavi için kayalar altında tortu halinde biriken kükürtleri toplayıp kurutarak külçe olarak saklarlarmış. Aynı zamanda cilt hastalığına müptela olan ahaliden bir çokları Temmuz ve Ağustos aylarında gelerek banyo yaparlarmış. Yani cilt hastalığına faydalı olduğu tecrübeyle sabittir.

11- Mikelet Çermiği: Şavşat İlçesi’ne 30 km uzaklıkta Çermik boğazında vadinin içindedir. Suları sıcak olup kapalı bir havuza alınmıştır. Konaklama imkânı yok denecek derecede basit ve kısıtlıdır. İlimiz ve diğer ilçeleri yanı sıra başka vilayetlerden, hatta yabancı turistlerden eskiden beri özellikle romatizmal hastalıklar için çok gelen giden olmuştur. Resmi makamların el atması halinde sadece şifa arayanlar için değil, ilçe turizmi-tanıtımı için de getirisi çok olan önemli bir kaynaktır. Bu arada Ciritdüzü (Vel) Köyü’nde Kayadibi Köyü yolunun hemen yanıbaşında bulunmasına rağmen her nedense son yıllarda âtıl hale getirilmiş bulunan çermikle birlikte; Çamlıca, Çiftlik, Erikli, Kirazlı, Kocabey, Meşeli, Yavuzköy ve Ziyaret (Seslavur) köylerinde bulunan çermikler yanı sıra, Çavdarlı köyünde bulunan ve suları zehirli gaz çıkardığından üzerinden geçen kuşların öldüğü Acı Çermik çok eski tarihlerden beri insanların şifâ umutları olmuştur.

12- Güngörmez Suyu: Yusufeli İlçesi’ne bağlı Tekkale Köyü’nün Güngörmez mezrasında bir taşın altından kaynayarak çıkan bu su gün görmemektedir. Çünkü akşam güneş battıktan sonra akşam namazı vakitlerinde büyük bir gürültüyle akmaya başlar. Sabahleyin tan yeri ağarınca kaynağın suları çekilir, kesilir ve tamamen kurur. Bu güne kadar sırrı çözülemeyen bu pınarı görmek istiyorsanız, öyleyse buyurun Yusufeli ilçesine.

13- Kovadit (Kovahit) Maden Suyu: Murgul vadisinin Kovadit dağı (yaylası) eteğinde bulunur. Gazlı ve şifâlı bir maden suyudur.

14- Aravet Maden Suyu: Ardanuç ilçesine bağlı Torbalı (Aravet) köyünde bulunur. İlçeye uzaklığı 6 km’dir. Bu da gazlı maden suları nev’indendir.

Bunlar, sadece isimlerini hatırlayabildiğimiz yöremizdeki şifalı suların bir kısmı. İlimiz ve ilçelerinde bunlar gibi daha pek çok şifalı suyun olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir. Halkımızın genellikle “Çermik” adını verdiği bu şifa kaynağı suların tamamı ilkel yöntemlerle kullanılmakta olup henüz tam teşekküllü bir tesisimiz ne yazık ki yoktur!

Yöremiz eğitimci ve yazarlarından Atilla TURAN’ın deyimiyle; “Her biri el değmemiş bakire tabiatın koynunda emsalsiz tabii güzellikler içinde yer alan bu çermikler bir yandan çeşitli hastalıklara şifa dağıtırken, diğer taraftan da tam anlamıyla insanı dinlendiren, yorgunluğunu gideren yerlerdir. Her hangi bir derde deva bulabilmek için çermik çermik dolaşan hastaların pek çoğu her hangi bir çermikten şifâ bulmakta, fakat derdine hangi çermiğin yaradığını anlayamamaktadır. Çevrede devamlı konuşulan ‘Filan adam değeneklerle geldi, çermiklendi ve üç gün sonra değeneklerini bırakarak sapasağlam köyüne döndü!..’ şeklinde olmakta, böylece çermiklerden yararlanıldığı ifade edilmektedir.

Bu şifâlı suların tahlili yapıldığı, yeterli sayıda konaklama tesislerine yer verildiği takdirde bölgeye büyük faydalar sağlayacağı, turizmin gelişeceği kanaatindeyim. Ulaşım problemleri çözüldüğü ve tanıtımı yeter derecede yapıldığı takdirde bölgeye büyük hizmet yapılmış olacaktır…”

Bunlar 20 sene öncesinde söylenmiş dilek ve temenniler! Ama gelin görün ki, bu süre zarfında bir arpa boyu yol bile alınamamıştır. Halkımızın hislerine tercüman olamayanlar, şayet onlarca yıl insanlara hizmetin de ötesinde yöremizin tanıtımı ve kalkınması için çaba sarfeden gerçek aydınlarımızın seslerine kulak verselerdi, şimdiye kadar çok mesafeler kat edilmiş

olacaktı. Bir taraftan yöremiz turizm faaliyetleri gelişecek, ilimiz ve ilçelerinin, hatta köylerimizin tekrar eskiden olduğu gibi şenlenmesinde ve tabiî ki gelişmesinde katkıda bulunacak, diğer taraftan da hastalara hizmet vermesi yanı sıra bölgemizin kalkınması sağlanacaktı.

Çok uzakta değil, ilimiz Çayağzı Mahallesinde bulunan ve önceki yıllarda etrafı cıvıl cıvıl insanların akın etmesiyle şenlenen şifâlı suyun günümüzdeki hazin durumu karşısında mahalle sakinlerinin, özellikle yaşlı teyzelerin sitem ve şikâyet dolu sözlerinden sonra bana da bu satırları kaleme almak düştü. Benden bu kadar. Eğer geleceğe emin adımlarla yürümek ve yeni yetişen nesillere dört başı mamur yaşanacak bir yer bırakmak istiyorsak, gelin böyle tarihi ve kültürel miraslarımıza Artvinlilere yakışır bir şekilde sahip çıkalım. Maksat öncelikli olarak Artvin’e ve Artvinliye hizmet değil mi?!… Elbetteki öyle! Yine de geç kalınmış değil. Sadece kendilerine sahip çıkacak, işletecek, insanların istifadelerine sunacak memleket sevdalılarına büyük işler düşüyor. Hem onlar kazansın, hem Artvin, hem de insanlar ve insanlık kazansın!

Bu şifâlı suların âdeta çığlıklarına ve çağrımıza “Evet, ben varım!..” diyen varsa beri gelsin. Unutulmamalıdır ki böyle kendilerini insanların hizmetine adayanlar, bu dünyada olduğu kadar öteki dünyada da gerçek kazanca ermiş, örnek bahtiyar insanlardır. Ne mutlu böylelerine!… İşte böyle insanlar memleketin asıl sahipleri arasında hak ettikleri yeri almışlardır gönüllerde…

Erol ÇAĞAL 27 EKİM 2010 ARTVİN

Kaynaklar:
(1) Zeki Muvahhit, Artvin Vilâyeti Hakkında Malûmat-ı Umûmiyye, İstanbul, 1927; shf.: 17-19
(2) Atilla TURAN, Artvin ve Artvinliler Bursa Rehberi, Bursa, 1991
(3) Artvin İl Yıllığı,1973
(4) Artvin ve İlçelerinden şifalı suları kullanarak şifabulduklarını söyleyen vatandaşlarımız ve bizzat