2. BÖLÜM
OCUKLUĞUMDAKİ VE BUGÜNKÜ DEREHĞANI…
Rasim Yılmaz

Çocukluğumuzda bazı Cumartesi günleri  babamla birlikte satılacak hayvanlarımızı Derehğanı’na pazara götürür satardık. Eğer işimiz rast gidip te malımızı satabilmişsek o gün benim için tam bir bayram demekti. Çünkü mutlaka babam çağ kebap ısmarlar, ihtiyacım olan bazı kıyafetler alırdı. Bu da benim için bulunmaz bir mutluluk demekti. Hem sade bu da değil, görmediğimiz olaylarla karşılaşır, geri dönünce kimsenin bilemeyeceği farklı olayları anlatmaktan müthiş keyif alırdım. Hele ki Pazar yerinin olmazsa olmaz alış-veriş kavgaları çok ilgimi çekerdi. Bazı kişilerin at üstünde kavga ederken  yerdeki birini atın kamçısıyla dövme olaylarını hiç unutamam. Bazen atını satmaya götüren birinin atına deneme maksadıyla binip sırra kadem basanları, satacak olduğu bir tek ineğine sahip çıkamayıp çaldıranların hikâyeleri tam bir eğlence konusu olurdu.

heva

Yaşadığımız, gördüğümüz tüm olumlu, olumsuz bir sürü olay benim için değişik sosyal etkinlikti. Bundandır ki Derehğanı’nın bende çocukluktan kalan unutulmaz anıları vardır.
????????????????????????????????????

Bizim köy ile Derehğan arası takriben 20  Km. olmasından ötürü, bizim köyden satmak için pazara mal götürenler bir akşam önce yola çıkardık.  HĞeva (Şimdiki adı Geçitli) köyünde  tanıdığı olan tanıdığının evinde, olmayanlar ise harmanlarda sabahlar, sabaha yakın yeniden yola çıkar pazara giderlerdi.

????????????????????????????????????

Biz şanslıydık. HĞeva’da babamın asker arkadaşı Gafur  lakaplı İbrahim Amcanın (Aksakal) evinde kalırdık. Eskiler için asker arkadaşı kardeşlikten ileri sayılırdı.  İbrahim amca babam için, babam da İbrahim amca için öyle idi.
İbrahim amcanın evinde sadece biz kalmazdık, bizimle gelen başkalarının da kaldığı olurdu. İbrahim Amca ve eşi Raziye Bibi için  “çok ekmekçi”  insanlar oldukları söylenirdi. Bu vesileyle kendisini rahmet ve saygıyla anıyor, Raziye Bibiye de  sağlıklı ömürler diliyor, saygılarımı sunuyor, ellerinden öpüyorum.

????????????????????????????????????

Babam ile genellikle öküz almaya ve satmaya giderdik. Beraber nice anılarımız oldu. Babam ile Derehğanı’na gitmeyi çok severdim. Mutlaka atla giderdik ama ata çoğunlukla Babam binerdi. Bense onca yolu yayan gidip gelmeye üşenmezdim. Özellikle de Erzurum’dan, Kars’tan, Ardahan’dan gelenler atlarını satabilmek için at binerlerdi. Onları seyretmeye bayılırdım.

????????????????????????????????????

Ne yazık ki, 12 Eylül 80 askeri darbesi ülkenin birçok değerini tükettiği gibi Derehğanı’nı da bitirdiğini 30-35  yıl sonra ziyaretim sırasında daha iyi anlamış oldum.

Uzun yıllardır, daha sı 1980’lerden beri Derehğanı’na gitmemiştim.  Her yıl gitmeyi arzulamış ama bir türlü gidememiştim. Son iki yılda birkaç kez gittim. Yollarda çocukluğumdan hatırladığım her yerin Ğulğula, Göleşen, ĞHeva, ĞHeva’nın yaylası, Bülbülen eteklerinde Usotlu Sırtlar denilen yerleri, dağları kısacası önüme çıkan her yeri fotoğraflamaya çalıştım.

????????????????????????????????????

HĞeva’nın yaylasından geriye Dereboğazı denilen Ardanuç’a kadar Hğeva(Geçitli), Göleşen (Güleş), Zegerya (Zekerya), Gülica (Ballı), Usort (Tosunlu), Lengethğev (Bulanık), Meçegil (Müezzinler) ve Diyagarmuç (Karlı) köylerinin bulunduğu vadiye baktığınızda manzara insanın düş gücünü zorlayacak kadar güzeldir. Köyler, yaylalar, ormanlar, dereler, göller, dağlar, kayalıklar ne bakmaya doyulur, ne de resmetmeye insanın gücü yeter. Sadece o anda yaşanır ve hafızalara yer eder.

Uzun bir aradan sonra iki yıl önce gittiğimde Derehğanı aynen 30-35 yıl öncesi hatırladığım gibi duruyordu.

Yolun kenarına dizilmiş pazarcı tezgâhları düzensiz bir şekilde her türlü meyve sebze,  bıçak, tırpan dirgen, plastik çizmeler, ikinci el kıyafetler, lastik ayakkabılar, tırmık, tırmık sapı gibi yaylacıların ve köylülerin ihtiyacı olacak olan malzemeler sergilenmekte. En güzeli de fırının yakınından geçerken o taze ekmek kokusunun 35 yılda değişmemiş olmasıydı.

????????????????????????????????????

Geçen bunca zamanda değişik meslekteki esnaf dükkânları hiç değişmemiş gibi yerli yerinde duruyordu. Rastgele muşamba örtülü eski büksü ayakta zor duran masalar, sanki 35 yıldır orada yer değiştirmeden öylece dikelmekteler… Dönercilerin önündeki kuyruk bile eskileri andırıyor.

????????????????????????????????????

Lastik kokan ufak bakkallar, sanki 35-40 yıl öncesinin kokusunda kalmışlar gibi. Değişmeyen kaderlerine boyun eğmiş ayağında yırtık pantolonlarla dolaşan yoksul köylü çocukları, akşamından rüyaya yatıp sabah kalkmışlar gibi… Değişen tek şey, artık babamın yanımda olmayışı, birde eskisi gibi alanları dolduran on binlerce küçük ve büyükbaş hayvanların olmaması. 12 Eylül darbesinden sonra bölge hayvancılığı da büyük darbe almış, sanki burası 12 Eylülün özeti gibi… On binlerce hayvanın kapladığı koca ovada tek tük zincirlerle taşlara bağlanmış çul örtülü atlardan, ara ara satılık kurbanlık küçükbaş hayvanlardan, bir de sokak kedi ve köpeklerden  başka hayvan kalmamış..

????????????????????????????????????

Bir gün Derehğanı’na ayağınız düşer de martılarla karşılaşırsanız sakın ola şaşırmayın. Kışın ne yaparlar, nere giderler bilmem ama yazları onlar hep ordalar. Onların adı “Dağ Martılarıdır” Öyle demişti Şener Aksu “Dağ Martısı” adlı romanında…

1Mart 2017