samiozcelik08@hotmail.com

2011 yılında yazdığım ve bugün bile herkesi güldürecek, siyaset ve bürokrat fıkralarını sizlere yeniden hatırlatacağım..

Türkiye’nin feodal yapısının binlerce yıldır kesintisiz olarak yaşandığı bölgelerimizden birinde ağa marabalarını, köylülerini toplamış, onlara bazı önemli bilgiler vereceğini belirtmiş.

Ağa yüksekçe bir yere çıkmış. Köylüler çoluk, çocuk, yaşlı, genç toplanmış “ağa yine ne söyleyecek” diye merak içinde bekleşiyorlar.

Ağa konuşmaya başlar;

-Marabalarım, Köylülarım; haçan ki hava boziiir ya yağmur yağır, ya da kar yağır!

Köylüler elleri çatlarcasına alkışlar.

“Bravo ağam yaşaaa”

Ağa devam eder;

-Haçan taş yuvarlanır, ya ortada durır, ya derede durır!”

köylüler yine aynı coşkuyla alkışlar.

Ağa devam eder;

-Haçan karı hamıledır, ya kız doğırır, ya erkek!”

köylü ağayı çılgınca alkışlarken aralarında da konuşurlar;

-Helal olsun aha bizim ağa ne çok şeyi bilir, yav ağa olmak bele bişey herhalda!”

bazı tipler vardır. Bilineni önce bilinmez hale getirir.

Sakız misali ağzında çiğner şekillendirir tıpkı bu ağa gibi bir açıklama yapar!

Kendince yeni bilinmeyen açıklama yapmıştır!

Olsun ya bu da mutlu olmanın bir çeşidi galiba!

Bunu birçok kişi yapar. Siyasiler, başka meslek guruplarından kendisini ispatlama ihtiyacı duyanlar genellikle buna müracaat eder!

Bununla kendine bir paye çıkarmaya uğraşır.

Oysa paye edinmek o kadar kolaydır ki.

Olduğun gibi olmasını denese, geçtik, göründüğü gibi olabilmek için çaba harcasa!

Yok. İşin hep kurnazlığını, tilkiliğini öğrenenler bazen böyle komik durumlara ister, istemez düşerler!.

Bir de bürokrasi ile ilgili bir hikâye anlatılır.

Ne zaman okusam gülerim. Çünkü o kadar günceldir ki,

Çok uzaklara gitmeyeceğim.

“Sürek avı başlaması için gerekli bürokratik işlemler ve nasıl ekipler oluşturulacağı, vurulan domuzların kuyruklarının kesilerek ispatlanması gerektiği gibi formaliteler sıralanır.

İl müdürleri yeni sayıları 5’er, 10’ar artırıp bildirir.

İş, yıllarca böyle devam eder. Olayı anlatan bürokratın tayini bir gün Tunceli Tarım İl Müdürlüğü’ne çıkar.

Yine bakanlığın aynı yazısı gelir.

Hemen, bir sene önce gönderilen yazıyı çıkartır ki ne görsün domuz sayısı 149. 1 tane artırsa sürek avı başlamak zorunda kalacak.

Kendi kendine, ‘ben bu sayıyı 99’a düşüreyim, kimse fark etmez’ der ve yazıyı gönderir.

Bir ay sonra bakanlıktan bir yazı gelir.

‘Geçen yıl bölgenizde yaban domuzu sayısı 149 idi.

Siz 99 olduğunu yazmışsınız.

Ne oldu 50 yaban domuzuna?’ diye sorulmaktadır.

Bürokrat oturur ve bir formül bulup bakanlığa yazar:

‘Evet geçen yıl sayı 149’du. Ancak köylüler

resmi olmayan yollardan sürek avı başlattılar, hiçbirini de vuramadılar.

Domuzlar sınır ilimiz olan Erzincan’a geçti.’ der.

Bürokrat, ‘Hayvanları vurduk’ dese, bakanlık kuyruklarını isteyecek.

Bakanlık bunun üzerine Erzincan il müdürüne bir yazı yazar:

‘Bölgenizde 100 yaban domuzu olduğunu yazıyorsunuz.

Ancak Tunceli İl Müdürlüğü 50 adet domuzun bölgenize geçtiğini bildirdi.

O hayvanları bulun. Sayı 150’yi aştığı için de hemen ekipleri toplayarak sürek avı yapın.’ der.

Erzincan il müdürü düşünür ve bakanlığa şöyle bir yazı yazar:

‘Evet doğrudur. Ancak, Tunceli’nin 50 domuzu

hızlarını alamayarak sınırımızı aşıp

Erzurum il hudutlarına geçti’ deyip işin içinden sıyrılır.

Bakanlık bu defa Erzurum İl Müdürlüğü’nden hayvanların bulunup sürek avı başlatılmasını ister.

Erzurum il müdürü de Erzincan il müdürünü arayıp olayı sorar, akıl danışır ve bakanlığa şunu yazar:

‘Doğru. 50 domuz bölgemize girdi, peşlerine düştük,

ancak Ağrı il sınırına girdiler.’ Bakanlık bu kez Ağrı il müdürlüğüne yazar. Ağrı il müdürü de Erzurum il müdürünü arar. Ve o da bakanlığa ‘Evet doğru bizim sınırdan girdi, ama ülke sınırlarını aşıp Ermenistan’a geçti.’ diyerek olaya Tarım Bakanlığı nezdinde son verir!..

Sizi gülümseten bu hikâyenin ne kadar güncel olduğunun daha net farkına vardınız değil mi?

Dünya ile ülkemiz hükümetleri arasında müthiş bir anlayış farkı var.

En az gelirle mucize yaşamı sağlamak herkesin aşı olmasa gerek.

Ev kiralarının 600–700 TL olduğu bir ülkede asgari ücretin 630 TL olması mucizenin başladığı nokta.

Asgari ücrete halkın%70’inin “Askeri” ücret demesi ise neden ücretin az olduğunun

gerekçelerinden birisi değil mi?

Asgarinin ne anlama gelmediğini bilmeyen bir vatandaş hakkını arayamaz ki!

Neyse, işte, bununla ilgili de çok güzel bir fıkra var. Buyurun;

‘ABD, İngiliz ve Türk maliye bakanları bir araya gelmiş.

Kamu çalışanlarının durumlarını görüşmektedirler.

ABD Maliye Bakanı der ki:

Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık geçimi için 1000 dolar gerekiyor.

Biz onlara 1500 dolar veriyoruz.

Bunun 1000 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz.

İngiliz Maliye Bakanı sözü alır:

Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık asgari geçim endeksi 1000 sterlin.

Biz çalışanlarımıza 1400 sterlin veriyoruz. 1000 sterlinini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar.

400’ünü ne yapıyorlar bilmiyoruz.

Bizim Maliye Bakanı sözü alır:

Bizim kamu çalışanlarının asgari bir aylık geçimi için 1000TL gerekiyor.

Biz 500 TL veriyoruz. Gerisini nereden buluyorlar bilemiyoruz.

Çok değerli okurlarımız, iki yıldır haftanın 6 günü yazı yazıyorum.

Zaman zaman ne buluyorsunuz da bu kadar yazıyorsunuz? Sorusuyla karşılaşıyorum.

Buna benzer bir şikayeti başbakan da yapmıştı.

Hatırlayın; “Şu köşe yazarları her gün ne yazıyorlar.?” dedi.

gerçi Başbakanın soruşu vatandaşın sorduğu soru ile aynı anlam taşımıyordu!

İnanın, eğer her birey, naylon olmadığı sürece, defolu olmadığı sürece bir köşe yazarının duyarlılığını gösterse hiç kimse yanlış yapamaz.

Kimse oturduğu koltuğu işgal edemez.

Yapamıyorsa o gün tıpış tıpış gider.

Bazen siyaseti sanat olarak betimleyenler olur.

Bir tek noktası sanata benziyor.

Siyasetçi de sahneye çıkıyor, halkın önüne çıkıyor, sanatçı da .

Ama sanatçı işini iyi yapamadığı zaman hemen halkın tavrı onu alaşağı eder.

Bir daha o sahneye çıkamaz.

Ama siyasetçi öyle mi?

ESEN KALIN.