Ülkemizde ve Dünya’da açlık grevleri belleklerimizde yer etmiş bir insanlık dramıdır. İnsanlar zulmün zorbalığın karşısında son çare olarak bedenlerini açlığa yatırmakta, daha sonraki aşamada ölüme yatırarak yaşamını yitirmektedir. 45. Gün sınır olarak bilinir. 45. Günden sonraki geri dönüşler kalıcı hastalık ve hasarlara neden olmaktadır.

İnsan yaşamına önem veren ve saygı gösteren herkes açlık grevlerinin ve ölüm oruçlarının ölümsüz ve hasarsız sona erdirilmesi için gayret sarf etmelidir.

Zindanlarda açlık grevleri tehlikeli bir sınıra dayandı. Şakran Cezaevinde 44. Günde, Sincan Cezaevinde 35. Günde,Edirne Cezaevinde 34. Günde, Menemen Cezaevinde 24. Günde, Van Cezaevinde 22. Günde.

Hak ihlallerine dikkat çekmek için HDP Eş genel başkanı ve Vekil arkadaşları bu gün açlık grevine başladılar.

Dışarıda Konur sokak’ta Nuriye Gülmen ve Semih Özakça “İşimi geri istiyorum” diyerek 143 gün önce başlattıkları eylemi açlık grevine dönüştürdüler ve 23. Gününde.

Yakında diğer Cezaevlerinde de açlık grevi eylemleri başlarsa hiç şaşırmamak gerekir.

Açlık grevleri belli bir aşamadan sonra geri dönülemez bir noktaya evriliyor. Bunu yakın tarihimizde bir çok örnekleri ile gördük.

Diyarbakır 5 Nolu cezaevinde; Temmuz ’82 ölüm orucu boyunca idarenin tutsaklara canice muameleleri artarak tüm süratiyle devam ederken, 9 Eylül günü Kemal Pir, 12 Eylül’de M. Hayri Durmuş, 15 Eylül’de Akif Yılmaz ve 17 Eylül’de Ali Çiçek yaşamlarını yitirdiler. 1984 Mart’ında Cemal Arat, Orhan Keskin Yaşamını yitirdiler. Yüzlerce insan da kalıcı hasarlar oluştu.

Sonuçları konusunda hepimiz bir fikre sahibiz. Ancak Hayri Durmuş’un mezar taşında yazan “Bu İnsan Halkına Borçludur:” yazısı yanmış, yakılmış yok edilmiş küllerin nasıl çiçek açtığının ifadesidir.

1984 Metris Cezaevinde Tek tip elbise dayatmasının sona erdirilmesi, İşkence ve insanlık dışı uygulamalardan vazgeçilmesi için başlatılan ölüm orucunda Abdullah Meral, Haydar Başbağ, M.Fatih Öktülmüş, Hasan Telci yaşamlarını yitirdi. Zulme zorbalığa karşı mücadelede Adlarını Devrim tarihine altın harflerle yazdırdılar. Yüzlerce insanda kalıcı hasarlar oluştu

1984 Mamak’taki tek tip elbiseye ve baskılara karşı 42 günlük ölüm orucuna dönüşmeyen açlık grevini hatırlayın. Çok fazla bir kazanım elde edilemese de hatırlanması gerekir.

Temmuz 1987’de Sağmalcılar’da 50 günlük bir açlık grevini, Şubat 1988’de Sağmalcılar’da 38 günlük açlık grevini hatırlayın.

Yine 1988 Diyarbakır’da Mehmet Emin Yavuz ölüm orucunda yaşamını yitirdiğini hatırlayın.

93 ve 94 yıllarında Diyarbakır zindanında yapılan açlık grevlerini hatırlayın.

96 açlık grevlerini ve ölüm oruçlarını hatırlayın.Tabutluk tipi cezaevlerinin Refah-Yol hükümetinden o zamanın adalet bakanı Mehmet Ağar’ın “Mayıs Genelgesi”nden sonra tekrar gündeme getirilmesiyle, o güne kadar ki en büyük ölüm orucu eylemi hapishanelerde başladı.

(Sağmalcılar, Ümraniye, Bursa, Aydın, Buca, Malatya, Bartın, Tokat, Zile, Çankırı, Yozgat, Nevşehir, Kayseri, Ankara merkez, Erzurum, Doğanşehir, Gebze, İskenderun, Gemlik, Diyarbakır, Antakya, Konya, Ceyhan, Sağmalcılar özel tip. 355 ölüm orucu ve 2174 açlık grevi eylemcisi vardı ).

Ne istiyorlardı;

Tabutluk genelgelerinin iptal edilmesi, Eskişehir, Kastamonu, İnebolu, Kırklareli, Kütahya, Sinop ve Sakarya tabutluklarının kapatılması.

Tutsak yakınlarına yönelik saldırıların durdurulması.

Tutsakların tedavilerinin ve duruşmalara çıkmalarının önündeki engeller kaldırılması. ”

Bu yüksek katılımlı ve ülke gündeminde de yoğun ses getirmiş olan eylem, 12 devrimcinin (Aygün Uğur, A. Berdan Kerimgiller, İlginç Özkeskin, Hüseyin Demircioğlu, Ali Ayata, Müjdat Yanat, A. İdil Erkmen, Tahsin Yılmaz, Yemliha Kaya, Hicabi Küçük, Osman Akgün, Hayati Can) yaşamını yitirmesinden sonra, istifa eden Ağar yerine gelen Şevket Kazan’ın 69. Günde taleplerin kabul edildiğini ilân etmesi üzerine sona erdirildi.

96 açlık grevleri ve ölüm oruçları öncesinde ve sonrasındaki cezaevi katliamlarını düşünün.(Diyarbakır Cezaevi katliamı, Buca cezaevi katliamı, Ümraniye katliamı, Ulucanlar katliamı)

20 Ekim 2000 tarihinde F tiplerine karşı başlayan açlık grevlerinin bir ay sonra ölüm oruçlarına dönüştüğünü hatırlayın. 19 Aralık “Hayata dönüş” operasyonu adı altında 28 Devrimci tutsağın katledildiğini hatırlayın.

Ne istiyorlardı;

F-tipi cezaevlerinin kaldırılması, Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılması,

Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları arasında yapılan “Üçlü Protokol”ün kaldırılması

Ne yaptılar? Saldırdılar, bombaladılar, silahla, gazla copla taleplerin önüne geçmeye çalıştılar.

Sonuç; İçerde ve dışarıda süren açlık grevlerinde 122 Devrimcinin yaşamını yitirdiğini yüzlerce Devrimcinin Wernice-Korsakoff hastalığına yakalandığını düşünün. Behiç Aşçıyı hatırlayın.

2011 ve 2012 açlık grevlerini hatırlayın.

Açlık grevlerinin doğruluğunu yanlışlığını tartışmak yerine en temel insani taleplerini dikkate almak gerekir.

Bir insanın yaşamı Saraydan, handan hamamdan çok daha önemlidir.

Biz tarafımızı yaşamdan yana seçiyoruz. Hayattan yana seçiyoruz. Özgürlükten yana seçiyoruz. Barıştan yana seçiyoruz. Demokrasiden yana seçiyoruz.

Ölümlere #HAYIR