Karga Gak Demeden-25-04-2017
Ömer ŞAN

Okumayan, araştırmayan, anlamayan, muhakeme edemeyen ne bilsin!..

Romanya Türklerinden ve 17. yüzyılda yaşadığı sanılan halk ozanıdır Kazak Abdal. Şiirlerinin çoğu hiciv doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur ve şiirleri hala günceldir!

Siyasi olmasa da, taşı tam siyasetin gediğine oturtur…

Hele deyiverin ki 17.yüzyıl nere, 21.yüzyıl nere? Ondan sonra da dönün bir bakın bol etlerinize!

Soracaksınız ki niye? Mesela, sağlığa muayene ve ilaç katkı paylarına yapılan yüzde 20-60-70 oranındaki zamlarla coştu mehteran!

Kıçı Okyanus ötelerine uzanıp da AKP yalakalığına soyunan kriptolara da… IMF’yi pas geçip Katar’a yatanlarla, Altın’ı üstünü ise İngiliz emperyalizmine teslim eden partizan köylülerimiz de görsün hayrını.

Tabi bu arada referandum sonrasının nelere gebe olduğunu, sonuçlarını, aslında ne odlusunun derinine inemedik! Malum gündem veriyor coşkuyu. Hemen ardında 23 Nisan, Avrupa’sı, Katar’ı yatarı ne varsa geldi.

Danalık vasfından geçip Kuzu’lukla yetinen profesör, sözümona Atatürk’ü eleştirecekken, “Atatürk TBMM Başkanlığı seçimini 1 oyla kazanmıştı” iddiasını ortaya atıyor; “24 Nisan 1920, Meclis Başkanı seçimi; Celalettin Arif 109, Atatürk 110 oy almış. Bir oy ile seçilmiş fakat tartışma hiç yok. Doğrusu bu değil mi” diye yazıyor.

Ama işin aslı böyle değil! Meclis o dönem 120 sandalyeli, 1 ve 2. Başkanlar için ayrı oylama yapılıyor. Atatürk 110 oyla Başkan seçildikten sonra yapılan 2.oylamada 2.başkan yani başkan yardımcısı seçilen Celaleddin Arif Efendi de 120 mebusun 109’unun oyunu alıyor. Tutanaklar ortada ama Anayasa yapan Burhan Bey yanıltıyor, bilmiyor.

Sadece o mu bilmiyor! Bakan da bilmiyor mesela Çaykur’u!

Hafta içi önce Çaykur’un Katarlılara satıldığı, sonra yüzde 70’inin 650 milyon dolarlık borca karşılık rehin verildiği gibi iddialar atıldı ortaya! Birileri yalanladı, yok dedi ise de net bir durum çıkmadı! Jöleli efendi Rizeli adına ahkam kesip, çayı Çaykur’u twitter’e sığdırmaya çalıştı. Çaykur’dan 2 satır atıldı, Varlık Fonu adına yapılan açıklamalarda ise Fon A.Ş.’nin başkanı ne derse odur, vurgusu çıktı ortaya…

Her ne olursa olsun sorularımızı net ve açık soralım… Asıl muhatapları yanıtlasın, diye haber saldık Vekillere…

Çıktı Ekonomi Bakanı Zeybekçi, ‘satış yok’ dedi önce ama hemen sonrasında ‘rehin durumu var mı yok mu bilemiyorum’ diye ekledi… E doğal olarak Bakan bilmez idi. Yaşayan, gören bilir Çaykur’u! Çaykur, kimsenin babasının malı değil, devletin-ülkenin-halkındır! Ekonomi bilmeyen, Devleti de bilmezdi.

Varlık Fonu’nun, Çaykur işçisi için özelleştirme olduğunu; Çaykur işçisinin işsizliğe ve yoksulluğa mahkum edilmesi anlamına geldiğini en başından beri anlatmaya çalışıyoruz. Hala öyledir! Ama yine de bu işin alası-balası olmaz… Uyardık, haklıyız demekle de kendimizi sıyıramıyoruz!

Bir başka anlatmaya çalıştığımız da ‘Kutlu Doğum Haftası’nın ne zaman ve nasıl kutlanmaya başlandığı idi! FETÖ/PDY ile ilgi ve yakınlığı nasıldır? Diyanet’in resmi/hukuki prosedürü nedir? Sorularını soruyorduk ki Türkiye gazetesi açıkça bunun bir FETÖ organizasyonu olduğunu ileri sürerek Diyanet’i sert bir dille eleştiriyordu!

Ve yine biz biliyoruz ki, bu haftanın asıl hedefi Türkiye Cumhuriyetinin asıl temelleri, demokratik parlamenter sistem ve Millet egemenliğinin simgesi TBMM ile geleceğimizin emanet edildiği çocuklar ve gençliğimiz idi…

Gelip de 23 Nisan Ulusal Egemenlin Bayramı öncesine yerleştirilmesi bundandır hani! Bilin ki bugün de, 23 Nisan’ın sadece, masumane ve salt bir ‘çocuk bayramına’ büründürülmek istenmesinin temelinde de bu düşünce vardır!

Yoksa ilk emri ‘oku’, ikincisi ‘anla’, sonra ‘kavra-muhakeme et’ ve sonrasında da ‘anlat-öğret’ olan yüce bir dinin en başta Peygamberi ve mensupları böylesine cahil ve biatçi olabilir mi?

Allah, gözleri olup görmeyenlerden; kulakları olup duymayanlardan; aklı ve muhakeme melekeleri olup yormayanlardan; ağzı-dili olup konuşamayanlardan eylemesin hiç birimizi… Ve hatta susuz-topraksız, bayraksız, milletsiz, ülkesiz, bir de ilkesiz bırakmasın!

Bayram budur ha… “Egemenlik ‘bila kaydu şart’ milletindir!” Diyebilmek, savunabilmektir!
Tutsaklıktan Ulusal Egemenliğe ulaşmak; Bağımsızlık, Özgürlük, Birlik ve Bütünlüktür 23 Nisan… Çocuklar ve geleceğimizin teminatıdır! Demokratik Parlamenter sistem ve TBMM’dir 23 Nisan… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür, yeniden Kuva-i Milliye, Misak-ı Milli’dir! Yeniden Kutlu Olsun…

Ve bundandır ki, Bayrağını kapıp ‘En büyük bayram bu bayram 23 Nisan kutlu olsun’ şarkısıyla tören alanına koşturdu bizi Ömür Çağlar.

Tam da bu günde, 2 milyona yakın çocuk işçinin yaklaşık yüzde 80’inin kayıt dışı çalıştırıldığı ülkemizin, Avrupa ülkelerinde çocuk yoksulluğunda en kötü ülke olduğunu geri plana itebilir miyiz?

Suriye Fua ve Kefraya’sının tahliyesinde muhalif teröristler 68 çocuk, 126 kişiyi katletti. Eyyy Dünya, suskun!

Derken ülkemizde ‘Kıdem Tazminatı’ sizlere ömür oldu! Emeklilik maaş kat sayısı yüzde 75’ten yüzde 45’e düşürüldü referandumun hemen ardından.
Kazak Abdal ne demişti… “Eşeği saldım çayıra/ Otlaya karnın doyura/ Gördüğü düşü hayıra/ Yoranın da avradını… Münkir münafığın soyu/ Yıktı harap etti köyü/ Mezarına bir tas suyu/ Dökenin de avradını…”

Kimse kayırmıyor ha işin özü!..