Rasim Yılmaz

  “…  Ve çok uzak
çok uzaklardaki İstanbul limanında
gecenin bu geç vakitlerinde
kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen Laz  t a k a l a r ı
hürriyet ve ümit
su ve rüzgârdılar…”
Nazım Hikmet

Türkiye’de Lazlar deyince Hopa’dan Sinop’a kadar herkes “Laz” olarak anılır. Halbuki Lazlar, Artvin ve Rize’nin dışında pek bulunmamasına karşın Karadeniz sahil boyunca etki alanından ötürü genel olarak Karadeniz sahil şeridi Laz olarak bilinmektedir.

Türkçenin Karadeniz şivesiyle konuşma biçiminde kullanılan “celdum, cittum” gibi sözcüklere bakılarak Karadeniz insanının tamamı “Laz” olarak adlandırılıyor. Bu sözcüklere bakılınca Lazlar,  sayısal olarak hemen hemen Karadeniz’in tamamını kapsar gibi gözükse de özünde böyle değerlendirmek Lazların sanki kendilerine has dilleri olmadığı anlamını taşımaktadır. Çünkü söz konusu sözcükler Türkçe kökenli sözcüklerdir. Oysaki Lazların kendine has Anadilleri vardır. Lazlar asla “celdum, cittum” şeklinde değil, Lazca’da geldim, gel “ mopti, moxti”; gittim, geldim “vidi, komopti” sözcükleriyle ifade edilmektedir. Kısaca Laz kültürünün kendine has alfabesi, sözcüğü, grameri, masalı, edebiyatı var olan bir dildir. Ama bence geçmişten bu yana sistemli olarak asimilasyona tabi tutularak, kimlik olarak  var olmalarında bir sakınca görülmemiş ama dilleri hep baskı altına alınarak yok edilmeye çalışılmıştır.

Bir süre önce Ankara Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı Kültür, Sanat çalışmaları çerçevesinde değerli araştırmacı Ali İhsan Aksamaz’ı davet ederek Lazlar üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi. Sayın Aksamaz, kısıtlı zamanına rağmen, gelerek birkaç saat hemşerileriyle birlikte oldu. Bu vesileyle ben de kendisini dinleme olanağı buldum.

unnamed (4)

Bu etkinliği sıradan bir haber şeklinde yazmak yerine Sayın Aksamaz’ın söylediklerini kayda alarak öneminden ötürü yayınlamak istedim. İzleyenlerin dışında, gazete aracılığıyla bu bilgilerin daha fazla insana ulaşmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

unnamed (6)

İşte o konuşmanın tamamına yakınını ekleme- çıkarma yapmaksızın, siz değerli okurlarımın bilgisine sunmak istiyorum. Ayrıca okurlarımdan bu konuyla ilgili gelecek olan yeni bilgi ve belgeleri de ayrıca yayınlayacak olduğumuzu okuyucularımızın bilmesini isterim.

GİRİŞ:

1828- 1829 Osmanlı-Rus Savaşlarında olsun, 93 Harbi diye bilinen 1877- 1878 Osmanlı Rus Savaşlarında olsun, Osmanlı Devletinin katıldığı bütün savaş ve cephelerde olsun Lazların vatanseverliklerinden düşman kaynakları bile bahseder. En son olarak Kurtuluş Savaşında,  Lazlar vatanseverlikler göstermiştir. Türk Dilinin Büyük Şairlerinden Nazım Hikmet, “Arhavili İsmail”in şahsında Lazların, Kurtuluş Savaşına katkılarını onurlandırmıştır. Hatta Mustafa Kemal Paşa, 1 Mayıs 1920 tarihinde Birinci Mecliste yaptığı konuşmasında Lazların da adını anarak Kurtuluş Savaşının yalnızca Türklerin, Kürtlerin ve Çerkeslerin hak ve hukuklarını savunmak için değil Lazların da, diğerlerinin de hak ve hukuklarını savunmak için yapıldığına dikkat çekmiştir.

Yalnızca Kurtuluş Savaşında değil Cumhuriyetin kuruluşunda ve kökleşmesinde de Laz aydınları çaba harcamışlar ve fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Siyaset, kültür, sanat, ticaret, basın, hayatın her alanında Laz aydınları katkı sunmuşlar ve ortak vatan duygusuna var güçleriyle destek olmuşlardır.

Özetle, Lazlar; vatansever ve çağdaşlaşmadan, kardeşleşmeden ve Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünden yana demokrat ruhlu insanlardır. Doğaya bağlılıkları ve doğaya sahip çıkmaları da bu ruhlarının bir dışa vurumudur. Laz aydınlarının son 25 yıldır, kapitalizmin törpülediği anadilleri olan Lazcaya sahip çıkma gayretleri de bu demokrat ruhlarının bir başka şekilde dışa vurumundan başka bir şey değildir.

KISACA LAZLAR VE LAZCA:

 Lazların tarihsel ve toplu olarak yaşadıkları coğrafyaya bir göz atacak olursak: Lazlar; günümüzde Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcüstan Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Doğu Karadeniz ve Güney Batı Kafkasya coğrafyasının en eski ve yerli halklarındandır. Lazlar; Megreller, Gürcüler, Svanlar ile akrabadır.  Lazların en yakın akrabaları olan Megreller (‘Hıristiyan Lazlar’) günümüzde Gürcüstan, Abkhazya ve Rusya Federasyonu’nda yaşamaktadır. Çok az sayıda da olsa Müslüman Laz Abkhazya’da ve Rusya Federasyonu’nda yaşamaktadır. Türkiye Lazları Müslüman,  Gürcüstan Lazlarının çoğu Ortodoks Hıristiyandır. Abkhazya Lazlarının çoğu ise Müslümandır. Lazların en yakın akrabaları olan Megreller Ortodoks Hıristiyandır. Günümüz Laz ve Megrelleri eski Kolkhların torunları olarak da anılmaktadır.

unnamed (5)

Lazca, Güney Batı Kafkasya Dil Ailesi içinde yer alır. Bu dil ailesi içinde Lazcanın yanı sıra Megrelce, Gürcüce ve Svanca da yer almaktadır. Bu diller aynı dil ailesinde yer almasına rağmen, yalnızca Lazca ve Megrelce konuşanlar arasında karşılıklı birbirlerini anlama söz konusudur. Günümüzde Lazca ve Megrelce, eski Kolkh Dilinin günümüzdeki temsilcileri olarak da anılmaktadır.

Laz aydını Hopalı Faik Efendinin, 19. Yüzyılın 70’li yıllarında Arap Alfabesi üzerinden bir Laz Alfabesini Osmanlı Devleti sınırları içinde oluşturduğu ve Lazcayı yazılı bir dil haline getirme çabaları içinde bulunduğu bilinmektedir.

ŞİMDİLİK ULAŞILABİLEN KAYNAKLARDA LAZLAR- MEGRELLER

 Tarih’in Babası diye anılan Heredot’un tarih kitabı da Kolkhlar ve onların akrabaları hakkında bilgi aktarmaktadır. Ayrıca M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Rodoslu Apollonius,  “Argo” adlı eserinde Lazların ve Megrellerin ortak ataları, Kolkhların vatanı olan Kolkheti ve Kolkhların yaşamları hakkında da bilgi vermektedir. Argonotlar, yani “Argo” adlı geminin mürettebatı Kolkheti’ye gider. Amaçları “Altın Post”u, yani Lazcasıyla “Orkoşi Tkebi”yi, ele geçirmek için giderler. “Altın Post” burada bir semboldür. Amaç Kolkheti’yi yönetimleri altına almaktır.

Homeros da “Odyssesia” adlı eserinde Kolkheti’yi kral Ayetes’in ülkesi diye anmaktadır.

Gürcüstan’da yapılan bilimsel çalışma ve kazılar Kolkheti’nin de içinde olduğu bölgenin “Taş Devri”nden beri insanların yaşam alanı olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Nitekim Meleni Sarpi, yani Acaristan, Gürcüstan Sarpi Köyünde bir “Laz Etnografya Müzesi bulunmaktadır. Bu müzede insanlığın ilk döneminden bu yana kullandığı aletler ve diğer eşyalar ya buluntu ya da yeniden üretim olarak sergilenmektedir. Hem Meleni Sarpi Müzesinde ve hem de Arhavi’nin Kamparna/ Dikyamaç Köyü Müzesinde sergilenen eserler Lazların geçmişteki sosyal yaşamları hakkında geniş bilgiler vermektedir. Ayrıca; Hıristiyan Lazların yaşadığı Gürcüstan’ın Samargalo/ Samegrelo bölgesindeki çeşitli yerlerde günümüzde de süren arkeolojik kazılarla Laz ve Megrellerin ataları Kolkhlara ait buluntulara rastlanmaktadır.

Amasyalı Strabon ve Bizanslı Suidas’ da Kolkheti’nin zengin altın rezervlerine dikkat çekmektedir.

LAZLAR; PAGANLIK,  HIRISTİYANLIK VE MÜSLÜMANLIK

 1461 yılında Osmanlıların Trabzon Krallığını ele geçirmeleriyle birlikte Trabzon’un doğusundaki Lazlar da bundan etkilendi. Önceden “Pagan”/ “Şaman”, sonra Hıristiyan olan Lazların da Müslümanlaşma süreci başlamış oldu. Bu konuda çeşitli iddialar bulunmaktadır. Müslümanlaşma süreci kimi kaynak ve aktarımlara göre kanlı olmuştur. Kimi kaynaklar ise, Müslümanlaşmanın süreç içinde gerçekleştiği belirtilmektedir. Birçok önemli eseri bizlere kazandırmış olan araştırmacı- yazar İrfan (Çağatay) Bey’in “Lazoba” adlı internet blogunda yazdığı makalesi bu konuda önemli veriler içermektedir.

Kuşkusuz yeni çıkan bilgiler ışığında Lazların Hıristiyan geçmişlerine ilişkin yeni veriler de ortaya çıkacaktır.

Gürcistan’da yayımlanmış Lazuri Teksebi adını taşıyan kitaba göre; 12 Mayıs Gürcistan Kilisesi tarafından “Laz Azizler Günü” olarak kabul edilmiş ve bir de ikon hazırlanmıştır. Bugün, 18. Yüzyılda başları kesilen 300 Laz’a adanmış . Lazlar, 331 yılında Hıristiyan olmuş. O kaynak böyle diyor.

OSMANLI DEVLETİNİN İDARÎ BİR BİRİMİ OLARAK LAZİSTAN SANCAĞI

1204’te kurulan ve 1461’e kadar yaşayan Lazia Teması, bölgenin Osmanlı yönetimine girmesinden sonra da değişik bir adla devam etti. 1519’da Trabzon, Batum’un da dahil edilmesiyle ayrı bir eyalet haline getirildi. Bu bölgeyi 1640’ta dolaşmış olan Evliya Çelebi, eyaletin beş sancağı bulunduğunu yazar: Canik, Trabzon, Gönye (Gonio), Aşağı Batum ve Yukarı Batum. Lazistan Sancağı’nın merkezi Gonio/ Gönye idi. Kazaları ise, Atina, Sumla, Viçe ve Arhavi idi. Koch, 15 Laz derebeyliği sayar: Atina (Pazar, iki), Bulep, Arteşin, Viçe, Kapiste, Arhavi, Kisse, Hopa, Makriali, Gonio, Batum, Maradit, Perlevan ve Çat derebeylikleri.

Acara bölgesi, Aşağı Guria ile birlikte 1851’de, yeni kurulmuş olan Lazistan sancağına bağlandı.1877-1878 (93) Osmanlı-Rus Harbi sonucu, Batum’un Çarlık Rusyasının eline geçmesiyle birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi Rize’ye taşındı.

Müslüman Lazlar Osmanlı Devletine her zaman sadakat gösterirler. Müslüman Lazların yaşadıkları ülkeye olan bağlılıkları ve vatan savunmasındaki vatanseverlikleri tamdır. Oluşturdukları gönüllü teşkilâtlarla Çarlık ordularına gerilla savaşı ile karşı koydular.  Ancak Osmanlı Devletinin, Çarlık Rusyası karşısındaki her yenilgisi, Müslüman Lazları kitlesel göçlerle yüz yüze bıraktı. 1828- 1829 Osmanlı- Rus Savaşından başlamak üzere, 1877- 1878 Osmanlı- Rus Savaşları sırasında ve Birinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında da Müslüman Lazların Osmanlı Devleti topraklarına kitlesel olarak göç etmek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Bu göçlerin sebepleri dinî idi. Büyük Britanya’nın Batum Konsolosu 1878- 1882 arasında yöreden 80.000 Müslüman Lazın göç ettiğini yazmaktadır.

Batum’un savaş tazminatı olarak Çarlık Rusyasına verilmesine karşı çıkan Müslüman Gürcü ve Lazların, o dönem  Osmanlı Devletinin müttefiki olan Büyük Britanya nezdinde girişimlerde bulunurlar. Batum’un Çarlık Rusyasına verilmesi karşısında Müslüman Lazların tavrını Ahmet Tevfik Yücesoy da kitabında dile getiriyor.

İZ BIRAKAN ÖNCÜ LAZLAR

 Lazlardan uluslararası üne sahip birçok yazar, çizer, sanatçı, işadamı, işçi önderi, siyaset ve devlet adamı çıkmıştır. Bunların hepsinin adını burada anmak mümkün değil. Bu aydınlardan beşinin üzerinde durmak istiyorum. Bu insanlar yalnızca yaşadıkları ülkeye, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti ve insanlık için değil, Laz Kimliğinin yaşaması ve emek mücadelesi için de önemli katkılar sunmuşlardır: Hopalı Faik Efendi, İskender Tzitaşi, Ahmet Tevfik Yücesoy, Topçişi Osmani  (Topçuoğlu )ve Safiye Topçuoğlu’dur.

HOPALI FAİK EFENDİ

 Bilim adamı Nikolay Marr, 1910 yılında Osmanlı Lazistanı’na dilbilim çalışmaları için gittiğinde, kendisiyle tanışan Laz aydınları ısrarla ihtiyaç duyduklarının Laz Dili Grameri olduğunu, böyle bir çalışmayı yabancı dilde de olsa Türkçeye çevirerek yararlanabileceklerini belirtmişlerdir.

Nikolay Marr, alan çalışması sırasında Faik Efendi adında, bir Laz aydınıyla tanıştığını, Faik Efendi’nin Sultan Abdülhamid döneminde Lazca Alfabe oluşturmak için girişimlerde bulunduğunu, bu çabalarının yönetim tarafından hoş karşılanmadığını, Faik Efendi’nin tutuklanarak zindana atıldığını ve dokümanlarının ateşe verildiğinden bahseder.

Lazların bu dönemdeki kimlik mücadelelerine ilişkin olarak Rahmetli Cumhur bey de (Odabaşoğlu) bilgiler vermektedir: İstanbul’da yayımlandığı söylenen Tuta do Muruntskhi (=Ay ve Yıldız) ve “Lazım” isimli dergiler ise henüz nüshalarına ulaşılamayan yayınlardan.

Şu an itibarıyla Hopalı Faik Efendi ve arkadaşları hakkında fazlaca bir bilgiye sahip değiliz. Ancak her an sürpriz bir çalışma ortaya çıkabilir.

İSKENDER TZİTAŞİ 

İskender Tzitaşi’ye ilişkin bilgilerimiz Hopalı Faik Efendi’ye ilişkin bilgilerimizden daha fazla. İrfan Bey’in ortaya çıkardığı ve kitap olarak da Laz Kültür Derneği tarafından yayımlanan çalışma, İskender Tzitaşi hakkında daha doğru bilgilere sahip olmamıza katkı sağlamıştır. İskender Tzitaşi, Sovyetler Birliği Lazları halk önderidir. (1904, Fındıklı – 22 Haziran 1938,Tiflis)

TOPÇİŞİ  OSMANİ

Osman Topçuoğlu, Pazar’ın Kuzika/ Elmalı köyünden çalışmak üzere Çarlık Rusya’sına giden, ekmek fırını usta pişiricisi ve hamurkârlarından Ali ustanın üç çocuğundan ilkidir. Stavropol’da doğdu. Yatılı okulda okudu. Piyoner ve komsomol oldu. Osman Topçuoğlu, Rusya’daki eski esir Osmanlı tebaası Müslüman askerler arasında faaliyet gösteren Bolşevik kadrolardandı. 14 Temmuz 1919’da ilk TKF kurucu komitesi oluşturuldu. Bu kurucu komitesinde şu kimseler bulunuyordu: Mustafa Suphi, Maksut Ekşi, Ali Rıza Keskin, Osman Topçuoğlu, Mustafa Börklüce, Murat Sarı, Kadir Erzurumlu. Osman Topçuoğlu, bazı yoldaşları ile birlikte Anadolu ve İstanbul’u karış karış dolaştı. İstanbul ve Anadolu’da faaliyet gösteren çeşitli sosyalist gruplar, sendikalar ve öncü işçilerle bağlantı kurdu. Örgütlenme çalışmalarına başladı. Onları, TKF’nin kuruluşuna davet etti. Bunun sonucu olarak 10 Eylül 1920’de 75 delegenin katılımı ve sosyalist grupların bir çatı altında toplandığı 1. Kongre ile TKF kuruldu.  Ne var ki, Osman Topçuoğlu, 1921 yılında Stavropol kenti devlet hastanesinde vefat etti.

 SAFİYE TOPÇUOĞLU

Safiye Topçuoğlu, Pazar’ın Kuzika/ Elmalı köyünden çalışmak üzere Çarlık Rusya’sına giden, ekmek fırını usta pişiricisi ve hamurkârlarından Ali Ustanın çocuklarındandır. 1909’de Rusya’nın Stavropol kentinde doğdu. Yatılı okulda okudu. Okuduğu okulda piyoner ve komsomol oldu. Kendisinden önce Sovyetler Birliğinden gelmiş olan ağabeyi İbrahim Topçuoğlu ve babası Ali Topçuoğlu ile birlikte İzmir’e yerleşti. Safiye Topçuoğlu, 1932’de TKF kongresine İzmir delegesi oldu ve merkez komitesi asil üyeliğine seçildi, yürütme komitesinde görev verildi. Sendikalist aktiviteleri sebebi ile tutuklanacağını anlayınca yurtdışına çıktı. 1936’da İstanbul’a döndü. Rum Okulu öğretmenlerinden Reşit Menteşoğlu ile evlendi. Gerçek” gazetesini çıkardı. Eşi vefat edince, ikinci eşi Medet Aslan ile evlendi. Medet Aslan, 1975 yılı başında vefat etti. 19 Kasım 1975 tarihinde sol tarafından felç olan Safiye Topçuoğlu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Kliniğinde ve Bulgar Hastanesinde tedavi gördü. Sonra İzmir’e götürüldü. 21 Şubat 1976’da vefat etti. Cenazesi, 22 Şubat 1976 günü, kardeş ve dostları tarafından Tepecik camiinde düzenlenen dinî törenden sonra İzmir’de toprağa verildi.

 AHMET  TEVFİK  YÜCESOY (Büyük Hasan Rıza Paşa Zâde) (1876-1959)

İrfan Bey,  Ahmet Tevfik Bey’in Osmanlıca bir risalesini gün yüzüne çıkarmış ve yayımlamıştır. Kitap Lazi Yayınları’ndan çıktı. Ahmet Tevfik Bey’in bu çalışması Lazların ve Laz aydınlarının vatanseverliklerinin bir tescili özelliği taşımaktadır. Ahmet Tevfik Bey, Osmanlının dağılma dönemindeki tehlikelere dikkat çekmiş, ancak Laz kimlik mücadelesini de elden bırakmamış gerçek bir aydındır.

SON BİRKAÇ SÖZ

 Lazlar, gerek tarihsel olarak yaşadıkları topraklarda, gerekse de yaşamlarını sürdürdükleri her yerde hem yaşadıkları ülkeye sadık kalmış hem de kendi kimliklerini ve dillerini yaşatma çabasında olmuşlardır.

1993 yılının Kasım’ından başlamak üzere Laz aydınları kurumsal anlamda, entegrasyon ve asimilasyonun etkilerine karşı bir duruş sergilemeye çalışmaktadırlar. Aslında bu kapitalizmin kendisine yabancılaştırma, yalnızlaştırma ve yok etme sürecine karşı bir duruştur. Aynı doğa tahribatına karşı duruş gibi. İnsanın, içinde yaşadığı doğaya sahip çıkması gerektiği gibi atalarını ve kendisini bu doğa içinde var eden iletişimin dili olan Lazcayı da yaşatması ve geleceğe taşıması da bir elmanın iki yarısı gibidir.

unnamed (8)

1993’de “Ogni Kültür Dergisi” ile başlayan süreç devam etmektedir. Kocaeli’de kurulmuş olan Sima Laz Vakfı, İstanbul’da kurulmuş olan Laz Kültür Derneği, Ankara’da kurulmuş olan Laz Kültür ve Dayanışma Derneği, Arhabi Çkuni Berepe Derneği, Laz Enstitüsü, Antalya Laz Kültür Derneği, Karabük Laz Kültür Derneği,  www.kolkhoba.org, Lazca Ağani Murutskhi Gazetesi, İnternet üzerinden yayın yapan Gazeta Noğa hem Türkiyenin demokrasi mücadelesine hem de Laz kimliğinin yaşatılmasına yönelik çabalardır. Bütün bu çabalarda tuzu olanlardan yaşayanlara sevgilerimi iletirim. Vefat edenlere de yüce yaratandan rahmet dilerim.

**

ALİ İHSAN AKSAMAZ KİMDİR?

unnamed (7)

Ali İhsan Aksamaz (d. 1959, İstanbul), Ardeşen Laz kökenli Türkiye cumhuriyeti vatandaşı yazar ve araştırmacıdır. Laz dili, edebiyatı ve tarihi ile ilgili çalışmalarıyla tanınır.

İlk ve orta öğretimini İstanbul’da tamamladı. Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği bölümü mezunudur. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı çeşitli öğretim kurumlarında İngilizce öğretmenliği, yöneticiliği ve müdürlüğü yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Özürlüler Merkezi’nde eğitmen olarak çalıştı.

unnamed

“Ogni” ve “Mjora” adlı dergileri çıkartan kadro içinde bulunan Aksamaz, bu dergilerin yazı ve yayın kurullarında da yer aldı. “Kafkasya Yazıları” adlı derginin isim babası olan Aksamaz, aynı derginin danışma kurulunda da görev aldı. “Sima” ve “Yeni Kafkasya” adlı yayınların genel yayın yönetmenliğini yaptı. Kafkasya dil, kültür ve tarihleriyle ilgili telif ve tercüme çalışmaları, 1993’ten beri “Özgür Gündem”, “Ogni”, “Birikim”, “Tarih ve Toplum”, “Alaşara”, “Yeni Kafkasya”, “Özgür Kafkasya”, “Berfin Bahar”, “Atlas”, “Kafkasya Yazıları”, “Mjora”, “Sima”, “Çveneburi”, “Karadeniz Güneşi”, “Sorun Polemik”, “Aksiyon” gibi gazete ve dergilerde ve “lazuri.com”, “lazebura.net”, “etnik.gen.tr”, “hopam.com” gibi sitelerde yayınlandı. “Laz Kültürel Kimliğini Yaşatma Çabaları” başlıklı makalesiyle İletişim Yayınlarının yayınladığı “Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Milliyetçilik” adlı serinin yazarları arasında yer aldı.

unnamed (9)

Laz dili ve kültürü üzerine yayınlanan birçok yapıta katkıda bulundu. Merhum yazar M.Recai Özgün’ün “Lazlar” ve “Laz Muhammed” adlı çalışmalarını yayına hazırladı. Anadili Lazca’nın öğrenim, radyo, televizyon, gazete ve dergi dili olarak yaşatılması için büyük çaba gösterdi. Kafkasya kökenli Türk aydınların birbirlerini tanıyıp dayanışmaları için çalışmalarda bulunmuştur. Kafkasya-Çeçen Dayanışma Komitesinin yayınladığı “Çeçenya‘95” adlı kitapçığın İngilizce çevirisini yaptı. Bir süre aynı komitenin İngilizce yazışmalarını yaptı. Merhum Çeçen araştırmacı-yazar Tarık Cemal Kutlu’nun bazı kitaplarının yayınlanmasına katkıda bulundu.

unnamed (2)

Alboni (1994), Kafkasya’dan Karadeniz’e Lazların Tarihi Yolculuğu (1997), Doğu Karadeniz’de Efsane, Tarih ve Kültür (1999), Dil-Tarih-Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar (2000), Doğu Karadeniz’de Resmi İdeolojiler Kuşatması (2003) ve Anadilde Eğitim ve Azınlık Hakları (2005) adlı telif, tercüme veya tıpkıbasım çalışmalara imza atan Ali İhsan Aksamaz, araştırmacı kimliğinin yanı sıra aynı zamanda bir dilbilimci ve eğitmendir.

Aksamaz’ın, Türkiye Lazlarının Soğuk Savaş sonrası kültürel çalışmalarını irdeleyen Lazca makaleleri “hopam.com” da yayınlanmaktadır. Türkiye’nin yerel dilleri olan Lazca ve Gürcüce üzerine çalışan Aksamaz, evli ve bir çocuk babasıdır. Aksamaz, İngilizcenin yanı sıra İtalyanca bilmektedir.