Kapitalizm (ABD+AB+Japonya) üçüncü dünya ülkelerine neo liberal politikaların uygulanır hale getirebilmek için oralarda iktidarlar kurarak istediği yasaları yaptırmayı genel karakteri haline getirmişlerdir.
Amaçları ulus devletini ortadan kaldırarak ulusal şirketleri de yine o neo liberal politikaların rekabeti sonucu onları dünya devi dedikleri kapitalizmin özü olan şirketlere katmayı kendilerine bir misyon edinmişlerdir.
Bu gün yerli burjuvazi ezilenlerin neo liberal politikalar karşısında daha çok ezmelerine iştirak etmeleri, üretim yerine tüketimi destekleyen devlet politikalarına alkış tutmaları özünde bindikleri dalı kesmekten başka bir şey değildir.
Her gün onlarca yüzlerce sanayici, toprak sahibi, ticaret erbabı işçi yada işsiz kesime katılmakta… Neo liberal politikalar gereği ulusal sermayeyi bir kaç merkeze toplayıp, oradan da dünya sermayesine katarak yerli sermayeyi de bir bakıma sıfırlama yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
Siyasi partiler, özellikle sosyalist partiler bir taraftan işçi sınıfına bu yavaş yavaş yanma halimizi anlatırken bir taraftan da yerli sermayeye bu acı gerçeği anlatmalı. Ülke sermayesini bir torba su var sayarsak süzüle süzüle torbanın hepsinin bitmeme ihtimali yoktur.


Peki çözüm ne mi?
Örgütlü halkın üretimi ve tüketimi de örgütleyerek neo liberal politikaları ülkemizden tamamen söküp atmaktır.
Neo liberal politikaların ülkemizde ki emperyalistlerin temsilcisi Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Birinci adım onu yönetimden uzaklaştırmaktır.
Mevcut siyasi partilerin siyasi olgunlukları bu acı gerçeği kavrayacak kapasitede olmadığından bir taraftan onlarla yan yana durarak bu saldırıyı yavaşlatıp, bir taraftan da mücadelenin özünü şekillendirmek ülkemiz için, halkımız için, doğal kaynaklarımız için elzemdir.